Yer Adları Üzerine Eleştiriler
Bilal Aksoy
16 Temmuz 2018/Ankara
“Turkish Studies” dergisinde (C.12, S.34, s.411-421) 2017 yılında “Tunceli İli Adlarının Köken, Yapı ve Anlamları” başlıklı bir makale yayımlandı. Bu makalede yapılan eleştiriler ve izlenen yöntemin doğru olmadığı görüşündeyim. Adı geçen makalede yapılan eleştirilerin ağırlıklı bir kısmı yıllar öncesinde Tunceli yöresi yer adlarına ilişkin yapmış olduğum etimolojik çalışmalara yöneliktir. 2000 yılında Ankara’da yayımlanan “Munzur” dergisine “Tunceli’nde Yer Adlarının Kökeni” başlıklı bir dosya bırakmıştım. Adı geçen derginin editörü bu yöndeki çalışmalarımı “Dersim’de Yer Adlarının Kökeni” başlığıyla aynı yıl üç ayrı sayıda üç ayrı bölüm halinde yayımladı. Bunun üzerine Dersim ve Tunceli coğrafyalarının birbiriyle tümüyle örtüşmediğini ilgili derginin editörüne ilettim. Çünkü, geçmişte Dersim coğrafyası içinde yer almayan bir kısım yer adları da incelenmişti. Öte yandan, iki Ordulu akademisyen olan Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Dursun Erdem ile Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi ve eski Diyanet İşleri başkan yardımcısı Prof. Dr. Yavuz Ünal’in sahibi bulundukları “Turkish Studies” dergisinde yer alan yukarıda adı geçen makalenin yazarları Munzur Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölüm başkanı olan öğretim üyesi İbrahim Tosun ve aynı bölümde araştırma görevlisi olan Ali Koç’dur.
Tosun ve Koç’un makalesinin başlangıcında yer adları bilimine ilişkin bir kısım yazarların genel değerlendirmelerinden ve bu yönde yaptıkları açıklamalardan alıntılar yapılarak, söz konusu alan tanıtılmaya çalışılmaktadır. Öncelikle “Daranis/Daranalis/Daranati” başlıklı bölümde Ali Kaya’nın yazmış olduğu “Dersim Tarihi” kitabına atfen şu açıklama yapılmaktadır: “…eserinde F. Schneider’in ‘Atlas de Geographie Historique’ adlı çalışmasını kaynak göstererek MÖ.IV. yüzyıldan daha önceki dönemlerde Yunan tarihçileri ve coğrafyacılarının bugünkü Tunceli yöresine ‘Daranis’ adını verdiklerini aktarmaktadır.” Burada Ali Kaya’ya atfen yapılan açıklamalar, benim 1985 yılında Ankara’da yayımladığım “Tarihsel Değişim Sürecinde Tunceli C.I” adlı kitabımın 23-27. sayfalar arasında yer alan “Tunceli Yöresindeki Eski Yer Adları ve Dersim Adının Menşei” başlıklı bölümde yaptığım açıklamalara ve kaynaklara istinat etmektedir. “Turkısh Studies”deki makalenin yazarları yörenin eski adlarına ilişkin yaptığım açıklamalardan Ali Kaya tarafından devşirilmiş olan bölümleri aktarmaları, yer adları üzerine yapmış olduğum çalışmaları kaynak göstermeksizin yorumlamaları emeğe saygının ve yayıncılık alanına ilişkin etik ilkelerin göz ardı edilmesinden başka bir şey değildir.
İbrahim Tosun ve Ali Koç’un makalesi şu cümlelerle devam ediyor: “Daranis adının kökenini ise Joseph Sandaigian’ın ‘Histoje Decumentaire Armenie Eges De Pogaisme’ adlı eserine dayandırarak Pers’lere bağlamaktadır.” Kim bağlıyor? Ali Kaya denilmek isteniyor. İyi de adı geçen şahsın bu bilgileri kitabımdan aktarırken, kaynak göstermeden alıntı yapması ve bunları kendince ifade etmesi etik bir tavır mıdır? Hadi diyelim, Ali Kaya uygunsuz hareket etti, sizin de aynı yolu izlemeniz doğru olur mu? Ali Kaya söz konusu kitabımdan aktarma yaparken bir Fransızca kitap adındaki ‘histoire’nin ‘histoje’, ‘paganisme’nin ‘pogaisme’ şeklinde yazılamayacağını bilemiyor olabilir; ya sizler? Sizler de irdelemeden aynı yanlışları tekrar etmişsiniz! Sandalgian’ın iki ciltlik bu kitabı, 1917’de Roma’da yayımlanmıştır. Kitabın iki cildinden 1984 yılında yararlanmıştım. Kaldı ki, Joseph Sandalgian’ın yalnız adı değil, kitabının adı da tümüyle yanlış yazılıyor. Doğrusu “Histoire documentaire de l’Armenie âges du Paganisme” olmalıydı. Ali Kaya, yıllar geçmesine ve kitabının yeni baskılarını yapmasına karşın bu aktarmaları düzeltme gereğini duymamıştır. Çünkü, Sandalgian’ın kitabını da F. Schneider’in atlasını da hiç görmemiştir. Oysa, bunu kitabımdan aktarırken yanlış olarak aktardığını zamanla görebilirdi. Buna karşın, hiç değilse, sizler aynı yanlışı yapmamalıydınız. Tunceli (1985) kitabımda adını belirttiğim sayfalar arasındaki Tunceli yer adlarına dair yazdıklarımı Ali Kaya’nın kaynak belirtmeksizin aktarımlarına dayandırıyorsunuz. Ayrıca, tarafımca yazılanları kaynak belirtmeksizin irdeliyorsunuz. Bu yönüyle Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa aykırı bir yol izlenmiş oluyorsunuz. Bu da yetmezmiş gibi o denli eleştiriye karşın kaynakça bölümünde dahi eleştirdiğiniz yazılarımın yer aldığı derginin ve o yöreyle ilgili olarak yayımladığım kitabımın adlarını kaynakçada belirtmemişsiniz. Yalnızca, “Aksoy 2000, 46” ya da “Aksoy 2000, 49” gibi birkaç yerde sözde kaynak göstermişsiniz! Yazılarımdan genişçe yararlandığınız halde bir yandan da eleştirmek için eleştiride bulunmuşsunuz.
Söz gelimi, Tunceli merkez ve çevresinin eski adı olan Kalan adını yorumlarken, yine kaynak belirtmeksizin beni eleştirerek “Farsçadaki kâl (kıyı, sahil, liman) sözcüğüyle ilişkili olduğu çok zorlama bir varsayımdır. Çünkü burada akan Munzur Nehrinin ne sahil ya da liman olabilecek kıyıları ne de salla geçilmeye elverişli bir eğimi ve debisi vardır” demektesiniz. Oysa, söylediklerim ya kasten çarpıtılıyor ya da anlamazlıktan geliniyor. “Munzur” dergisinin 2000/I (ocak-şubat-mart) sayısında Kalan adını yorumlarken, şu ifadeleri kullanmıştım: “Tunceli il merkezinin eski adı olan Kalan adının, bu yerin Munzur Suyu’nun ve derin vadisinin kıyısında kurulu oluşundan dolayı, çok eski yüzyıllarda verildiği ve günümüze dek vardığı kanısındayım. (…) Bu açıdan, Eski Farsça kâl (eğri, sel sularının yardığı yer, yar; kıyı, sahil, liman) sözcüğüne yer bildiren –an son eki eklenerek Kalan denildiği görüşündeyim. Nitekim Tunceli kent merkezinin topoğrafik yapısı da bu adlandırmaya uygundur.” İran Dillerinde kâl sözcüğünün birden çok karşılığı bulunmaktadır. Bu yer adına ilişkin, derin vadiden, sel sularının yardığı yerden ve ‘yar’dan söz etmeme karşın benim savunduklarımı, kal sözcüğünün liman ve sahil karşılıklarıyla eleştirmeye çabalıyorsunuz. Bugün de Kalan üzerine belirlediğim görüşlerim üzerine en küçük bir şüphem dahi bulunmamaktadır. Kalan, sizin sandığınız gibi yalnızca Tunceli kent merkezi adı değildir. Bu adı taşıyan gerek bizim ülkemizde ve gerekse İran coğrafyasında onlarca yer bulunmaktadır. Bunlar, yaygın olarak Kalan ya da ‘kalan’lı yer adlarıdır. Elimde var olan onlarca örnekten sadece birkaçını belirtmekle yetineceğim. Bu açıdan, cumhuriyet öncesinde Devlet-i Âliyye döneminde Dersim’in Ovacık kazasına bağlı Kalandere nahiyesinden söz edilmektedir. O dönemin kayıtlarında Ovacık köylerinden Kalanbüyük ya da Kalanhüyük adlarının yazıldığını görmekteyiz. Tunceli’nin Ovacık ilçesine bağlı bugünkü Yalmanlar köyünün önceki adı Kalan idi. 1940’lı yıllarda Tunceli’nin Nazımiye ilçesi İresi bucağının Panan muhtarlığına bağlı Dereçekalan komu bulunuyordu. Tunceli yöresinde bu kadar ‘kalan’lı yerleşim yeri varken, yalnızca bir Kalan yeri varmış gibi düşünerek buranın da ‘yaşlılar’ ya da ‘atalar’ demek olduğunu iddia etmenin ne denli yanlış olduğu açıktır. Üstelik, söz konusu Kalan adlı yerleşim yerlerinin akarsuların derin vadili yerlerinde bulunuşları bu yöndeki görüşlerime destek oluşturmaktadır. Ayrıca, Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Kalana köyünün adı Derindere olarak değiştirilmiştir. Yine Trabzon’un Derindere ilçesine bağlı Çalışanlar köyünün eski adı Kalanas idi. Kalanas köyü bir vadinin kenarında kurulu bulunuyordu. Bu yer adı da Karadeniz Bölgesi’ndeki birçok yer adı gibi Batı İran Dillerine aittir. Trabzon’un Akçaabat ilçesine bağlı Söğütlü mahallesinin eski adı Kalanima ya da yerel telaffuz ile Galanima olarak biliniyordu. Kalanima, denize nazır derin bir ‘yar’ın altına kuruludur. Hatay’ın Altınözü ilçesine bağlı Kalanis köyü bir yamacın iki yakasında kuruludur ve yanı başında Asi ırmağı geçmektedir. Kalanis köyünün adı Kıyıgören diye değiştirilmiştir. Trabzon’un Hayrat ilçesine bağlı Köyceğiz köyünün önceki adı Kalanit ya da Kalant idi. Bir dağın sırtında yer almakta ve buradan Hayrat Deresi geçmektedir. Afyon’un Sandıklı ilçesine bağlı Karadirek beldesinin önceki adı Kalandıraz olarak biliniyordu. Söz konusu yerleşim yeri Kalandıraz Çayı’nın kıyısında meyilli bir zeminde kuruludur. Siirt’in Şirvan ilçesine bağlı Qalınz köyü kayıtlarda Kalanz diye belirtilmiştir. Kalanz ya da yerel halkın ifadesiyle Qalınz köyü bir vadinin yanındaki dağın yamacında kuruludur. Bu köye sonraları Otluk adı verilmiştir. İran’da Basra Körfezi’nin yakınında Babakalan köyü vardır. Bu yer adını kimse ‘babadan kalan’ diye açıklayamaz. İran’ın Horasan ve Kürdistan eyaletlerinde ‘kalan’lı adlar taşıyan birçok yer görülmektedir. Bunlar genel olarak sel sularının yardığı vadilerde ve mevkilerde bulunmaktadırlar. Yine İran’da vadilerin yanı başındaki birçok dağın adı Kalan ya da ‘kalan’lı adlardandır. Bu örneklemeler, Kalan adının hangi karşılıkta ifade edildiğini anlatmaya yeterli olsa gerektir. Tüm bu örneklemeler ve açıklamalarıma rağmen Tosun ve Koç, Kalan adına dair aşağıda yaptıkları yorumlarını değiştirirler mi? Bunu bilemem, kendilerine kalmış bir görevdir. Tosun ve Koç’un Kalan üzerine yorumları şu cümlelerden oluşmaktadır: “…Kalan ismi ya kal fiil kökünden -an sıfat fiil ekiyle türetilmiş Türkçe bir sözcüktür ya da köken olarak Kürtçe ve Zazacadaki Kal sözcüğünden gelmektedir. Bu dillerde ‘Kal’ yaşlı anlamında bir kelime, -an eki ise yine bu dillerde ve Farsçada kullanılan çokluk ekidir. ‘Kal-an/Kalan’ yaşlılar, dedeler anlamına gelmektedir.” Kalan adındaki –an eki söz konusu dillerde yalnızca çoğul eki değildir. Yer adlarıyla uğraşan başkaları da, yer adlarındaki –an son ekini tümüyle çoğul eki olarak belirtmektedirler. Oysa, Yer adlarındaki –an son ekleri İran Dilleri grubunda aynı zamanda yer bildiren eklerdir: Goman, Teman, Kortan, Badran vd. gibi. Bu itibarla, Kalan adını ‘yaşlılar’ diye açıklamak bir halk uydurmasından başka bir şey değildir.
“Turkish Studies” dergisinde, ilk paragrafta adını belirttiğim makalede yıllar öncesinde Dersim adına ilişkin yazdıklarım da eleştirilmektedir: “Dersim adını farklı kaynaklara dayandıranlardan biri olan Aksoy, Dersim adının kökenini bugünkü Tercan’ın eski adı olan Derksen’e bağlamaktadır. Aksoy, Eski Yunan coğrafyacısı Strabon’un Coğrafya adlı eserinde geçen Derksen adının aslında Tercan’ı da içine alan bir yöreye verildiğini, bu adın Eski Anadolu dillerine (Hititçe Tarsa-wana-yeşillikler ülkesi) dayandığını, zamanla Hellenleşerek Derksen biçimine, daha sonra ise Dersim’e dönüştüğünü yazmaktadır (Aksoy: 2000, 47). Tercan’ın eski adı olarak tarihte geçen Derksen bugün Erzincan’ın bir ilçesi olan Tercan’a dönüşmüştür. Derksen adının değişerek Tercan dışındaki bir yere Dersim olarak verilmesi imkânsız gibi görünmektedir. Çünkü, eğer tarihi süreçte Derksen Dersim’e dönüşmüş olsaydı Dersim bugünkü Tercan’ın adı olurdu. Oysa Derksen adı Tercan olarak hâlâ varlığını sürdürmekte ve yaşamaktadır. Bu nedenle Derksen adının Dersim’e dönüşmesi ve başka bir yöreye verilmesi mümkün değildir.” Aynı yazıda devamla şunlar öne sürülmektedir: “Dersim adının kökenini Derksen’e bağlamak yerine aslında bu adın kökenini daha gerilerde aramak gerekmektedir. Bizce Tunceli yöresinin Daranis / Daranalis / Daranati, daha kuzeydeki Tercan yöresinin ise Derksen olarak adlandırılması aynı dönemlere denk gelmektedir. Belki de bugün kaynaklarda geçmeyen, fakat Eski Anadolu dillerine dayanan farklı yapı ve anlamda sözcüklerle bu yöreler adlandırılmıştır. Pers’ler döneminde bu eski adlar, yöreye yerleşen çeşitli İranî topluluklar tarafından kendi dillerine yani Darayan / Daranali (Daranis / Daranalis) biçimine dönüştürülmüştür. XV. yüzyıldan itibaren de Fars dili ve kültürünün etkisiyle bu adların der-i sim (gümüş kapı) biçimine dönüşmeleri söz konusudur. Dersim adının Farsça bir tamlama olarak, der: kapı ve sim: gümüş sözcüklerinden oluştuğu ve (der-i sim) Gümüşkapı anlamına geldiği (Yurt Ans., 10. C., 1982, 7293) genel bir kanıdır (Yıldırım: 2012, 24). Der adıyla yapılmış Farsça tamlamalarda genellikle –i tamlama eki düşmektedir (dergâh, dersaadet gibi). Yöredeki diğer İrani dillerde ‘der’ sözcüğü yer, yöre, yurt, memleket anlamlarına da gelmektedir. Bu adın yörede genellikle ilk ünlüsünün kapalı ė, ikinci ünlüsünün ise kalın-dar-düz ünlüyle telaffuz edildiği, ayrıca ilk hece sonundaki r ünsüzünün de düşerek Dėrsım> Dėsım biçimine dönüştüğü görülmektedir. Yıldırım, Dersim adındaki r ünsüzünün türeme olduğunu, aslında bu adın aşiret adı olan Disümlü’den geldiğini, yörede adın r’siz söylendiğinden yola çıkarak belirtmektedir (Yıldırım: 2012, 24-37). Türkçede r sesinin türemeden ziyade düşmeye meyilli olması nedeniyle bu sesin bizce halk ağızlarında zamanla düşmeye uğradığını söylemek daha doğrudur.” Tüm bu iddialara rağmen, bu konuda bugün de aynı kanıdayım: Dersim adı bu yörenin genel adıdır. Ayrıca, Deylem boylarınca bir tasavvufi merkez olarak görülen Tercan’ın da eski adı olarak bilinmektedir. Eski Yunan kaynaklarında ve Bizans döneminde Derxene ya da Dersene bir kanton adı olarak önümüze çıkmaktadır. Bu kanton/yöre/bölge adını ben uydurmadım. Roma İmparatorluğuna dair kaynaklarda ya da belgelerde görülmektedir. Böyle bir yöre adı olmayacağını öne sürenlerin dikkatini çekiyorum. Bu kantonun önde gelen kenti olan Tercan da Tunceli ve çevresinde Dımıli/Dünbüllü/Dümbüllü aşiretlerin yaşadığı yörenin adıdır. Dersim adının kökeni, ne ‘gümüş kapı’dan, ne ‘gümüş madeni’nden, ne ‘gümüş manastır’dan ve ne de Dersimanlı aşiretinin adından kaynaklanır. Dersim adının çok eski çağlarda bugünkü Erzincan’ın Tercan ilçesinin İlk Çağda taşıdığı Derksen adına dayandığı görüşündeyim. Derksen aşiretleri “Dımılice” konuşan ve Erzincan, Tunceli, Bingöl illerinde yaşayan Alevi kökenli bir kısım aşiretlerdir. Bu aşiretlerin dinsel merkezleri, önceleri Tercan ve çevresinde olduğu için, Tercan’ın tarihteki eski adı olan Derksen’den bozulma Dersim adıyla anılmışlardır. Hz. İsa’nın döneminde yaşayan İlk Çağın ünlü tarihsel coğrafyacısı Strabon “Coğrafya” kitabında Derksen (<Derksene) adını kullanmaktadır. Strabon’un kitabının 1873 tarihinde Paris’te yapılan baskısının 3.cilt XI. kitap 460. sayfasında Derxène şeklinde belirtilmektedir. Böylece, 1980’li yılların başlarında incelediğim bu kitapta da Derxène adıyla karşılaşmıştım. O yüzyılda yazılanlarla sonraki yüzyıllarda yazılanları birleştirdiğimde Derxène adının bugünkü Tercan’ı ifade ettiği anlaşılıyordu. Bugün de Dersimliler denince Tercan, Kiğı ve Tunceli’nin bir kısım yerlerinde yaşayan yerleşik aşiretler topluluğu dile getirilmektedir. Bu yörede Kürtçe konuşan aşiretler bunların dışında kalmaktadırlar. Dersim adı, burada yaşayan Dersimli ya da yerel halkın ifadesiyle Dêsimi adlı toplulukların adından kalmamıştır. Aksine, söz konusu topluluklar bu yöreden adını almışlardı. Öyle olmasaydı, Palu ve Bingöl’deki soydaşları da Dersimli adlarıyla tanınıyor olacaklardı. İlk Çağdaki Derksen bir yöre adıydı. Orta Çağda Ermeniler buraya Dercan dediler. İlk Çağda bugünkü Tercan’ı içine alan yörenin Eski Yunancaya uyarlanmış Derksen adının ülkemizin eski dillerinden kaynaklanmış olması olasıdır. Derksen /Derksene adlarındaki Eski Yunanca -en/-ene son eklerinin Hititçe –wana son ekinden dönüşmüş olduğunu söyleyebilirim. Her iki dilde bu son ekler ‘yer, yurt, ülke, yöre ve belde’ demektir. Bizans dönemindeki Dersene/Derzene/Derksen adlarının Hititçe tarsa (Yeşillik, yeşil bitki örtüsü) ile ilişkisi sadece bir olasılık düzeyindedir. Bu takdirde Hititçe Tarsa-wana (yeşillikler yöresi) adından Dersene’ye dönüşmüş olabileceğine dair belgesel dayanaklar mevcut değildir. Bununla birlikte, İlk Çağda farklı kavimler ve yazarlarca bir yer adının farklı telaffuzlarına da tanık olmaktayız; Dersim adı da bunlardan biridir. O zamanlar Dersene, Derzene, Derksene, Xerxene vb. adlar kullanılmıştır. Bir başka açıdan Der-ks-ene şekliyle değerlendirildiğinde ‘tapınak (kas)lar ülkesi kapısı’ şeklinde yorumlanabiliyor. Oysa, bu tür bir yorumun nesnel dayanakları bulunmamaktadır. İlk Çağda bu yöreden söz eden Küçük Arsaklılar/Ermeni Arsaklılarının kralı 2. Tridat’ın (İS.28-325) genel sekreteri Romalı Agathangelos’un (Yunancada ‘iyi haberci/melek) Ermenilerle ilgili yazdığı tarih kitabında, Ermeni tarihçi Khorenli Movses’un (Musa: İS.407-492) ve yine Ermeni tarihçi Bizanslı Faustus’un (İS. 318-395) yazdıkları Ermeni Tarihi adlı kitaplarında bu yöreden söz edilmiştir. 1985 yılında yayımladığım, “Tarihsel Değişim Sürecinde Tunceli C.I” adlı kitabımda Dersim ile Derksen adları arasındaki ilişkiye değinmiş ve Dersim adının Tercan’ı da içine alan bir kanton adı olan Derksen’den dönüşmüş olduğu yönünde kanaat belirtmiştim. Son zamanlarda inceleme olanağına kavuştuğum Nicholas Adontz’un da Derjan (bugünkü Tercan) ile Derksen ilişkisi benim yıllar öncesinde yapmış olduğum ilişkilendirmeyi destekler niteliktedir. Bu ilişkilendirmenin ötesinde Derksen adı ile Dersim adı arasında bir devamlılık olduğu yönünde kanaatimi belirtmiştim. St. Petersburg, Brüksel üniversiteleriyle Moskova’daki Lazarev Doğu Dilleri Enstitüsünde öğretim üyesi olarak görev yapmış olan Ermeni tarihçi ve dil bilimci Prof.Dr. Nicholas Adontz (1871- 1942), Derjan adının Karadeniz sahillerine yakın yörelerde var olduğu öne sürülen Çan’larla ilişkili olabileceğini belirtmektedir. 1970 yılında Lizbon’da Kolombia Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nina G. Garsanian tarafından yapılan tekrar baskısında, Nicholas Adontz’a ait “Armenia ın the period of Justinian” adlı kitabın 47. sayfasında Derjan ile Çan ilişkisine de değinilmektedir. Oysa, ben Derjan ile Çan ilişkisi üzerine bugün itibarıyla farklı kanıdayım.
Tosun ve Koç’un makalesinde Tunceli il merkezinin eski adı olan Mameki konusunda ise şu açıklama yapılmaktadır: “Tunceli’nin eski isimlerinden biri olan ‘Mameki’nin MS. V. yüzyılda yaşamış Ermeni prenslerinden biri olan Vartan Mamigonian’ın isminden geldiği (Kaya: 2010, 21) söylenmektedir. Yöre, Türk ve Zazalardan önce Ermenilerin yerleşim yeridir. V. yüzyılda Vardan / Vartan Mamigonian, Sasanilerle yapılan bir savaşta ölmüş ve Ermeniler arasında unutulmaz bir isim olmuştur. Ailesi Muş dolaylarında yaşamaktadır ve büyük olasılıkla Sasani’lerin baskısı ile aynı dönemlerde daha korunaklı sayılan bugünkü Tunceli yöresine gelerek yerleşmişlerdir. Aynı zamanda bir sülale adı da olan Mamigonian’ın bu yörelerde bir süre yaşatıldığı ve daha sonraki dönemlerde ise yörenin adı olduğu düşünülebilir. Fakat bu adın bugün halk arasında telaffuz edilen ‘Mameki / Mamıkan’ (Nişanyan: 2010, 315) biçimlerine bakıldığında ve aynı özellikle oluşturulmuş kişi adlarından yola çıkılarak yörede yer adı olmuş Velıkan, Şemikan, Kara Yusufan gibi adlar da değerlendirildiğinde Eski Mamigonyan adının bölgeye yerleşmiş Müslüman Kürt ve Zazalarca, Mam (Mamo) biçimine dönüştürüldüğü görülmektedir. Mam / Mamo kelimesi Arapça kökenli Mahmud adının yörede kullanılan biçimidir. Aslında Arapça ‘hamd’ sözcüğünün ism-i mef’ul şekli olan Mahmud adının yörede kullanılan Mam biçimine Tunceli yöresinde hem Türkçe hem Kürtçe hem de Zazacada yaygın olarak addan ad türeten ve –cık ekinin yerini tutan –ık/-ak eki getirilmiştir. Bu ek geldiği adlara küçültme ve sevgi anlamı katmaktadır. Mameki sözcüğündeki –i Kürtçe, Farsça ve Zazaca dillerinde -li eki fonksiyonuyla kişi ve aşiret adlarından yer adı türeten bir ek olarak kullanılır. Mamıkan sözcüğündeki –an eki ise yukarıdaki her üç dilde de çokluk eki görevindedir ve Türkçedeki –ler ekini karşılamaktadır. Bu açıklamalardan yola çıkıldığında Mameki/Mamıkan (Nişanyan: 2010, 315) adlarının aslen Ermenice Mamigonyan’dan deldiği, fakat daha sonra kökeni ve anlamı unutularak yörede konuşulmakta olan Kürtçe ve Zazaca dillerinde Mahmut (-çuk)lu / Mahmut (- çuk)lar şeklinde bir anlam kazandığını söylemek mümkündür.” Yukarıda adını belirttiğim ve 1985 yılında yayımladığım Tunceli yöresi ile ilişkili kitabımın 107. sayfasında şu açıklamayı yapmıştım: “772 yılında Abbasî yönetimine karşı Tunceli yöresinde genel bir ayaklanma olur. Ayaklanmanın içinde Ardzruni, Bagratlı ve Mamikon beyleri de yer alır; bunlar Ermeni kökenli boylardır. Eski Çağlardan beri farklı kavim ve boyların istilalarına uğrayan Tunceli havalisi VIII. yüzyılda da adından söz ettiren Mamikon boyunun etkinliğindeydi. Tunceli’nin eski adlarından biri olup, halk arasında halâ kullanılan “Mameki” adının “Mamikon” ya da “Mamikonyan”lar ile ilişkili olduğu sanılmaktadır. (…) 772’deki isyanın Mamekon’lularca başlatılanı “Mameki”de vuku bulmuştu.” Bugün itibariyle de Mamikonyan ile Mameki adlarının ilişkili oldukları görüşündeyim. Öyle ki, Mamikonyanların adlarını Mameki’den aldıkları Mameki adının daha gerilere dayandığı anlaşılmaktadır. Aksini iddia etmek doğru değildir. Bir zamanlar Tunceli il merkezinin olduğu mevki yaban erikleriyle doluydu. Bu yörede yaban eriği yani mamux dokumacılıkta da kullanılıyordu. Beyaz ipler mamuğun şırasına batırılarak boyanıyordu. Ermenice mamux sözcüğü ‘yaban eriği’ karşılığındadır. Buna dağ eriği, çakal eriği ve Latincesiyle prunus sptnosa deniliyordu (Latince prunum: ‘erik’, prunus: ‘erik ağacı’). Aynı sözcük, Malatya, Maraş, Kırşehir, Ankara, Mersin ve Hatay yöresinde mamık şeklinde telaffuz edilmektedir. Mazgirt yöresinde mürdüm eriğine qere mamox, Elazığ yöresinde kara eriğe mamuh denilmektedir. Niğde dolaylarında memik denilince bir tür erik anlaşılmaktadır. Öyle sanıyorum ki, Mameki adı ‘erikli’ karşılığında ifade edilmiştir. Bu yörede, XIX. yüzyılda Mazgirt ilçesine bağlı Mameki köyü bulunuyordu. Mameki, sonraları Tunceli il merkezi olmuştur. Mameki adı, yaygın kanıya göre, Orta Çağda Ermeni asilzade ailesi Mamikonyan’lardan kaynaklanmıştır. Oysa bu kanı tarihsel veri ve kayıtlarla doğrulanamamaktadır. Çünkü, Mamikonyan adı bizatihi Mameki adının sonucudur ve Mamekioğulları/Mamekigiller oluşu ifade etmektedir. Mameki adını, Mahmut adının yörede kısaca mam olarak ifade edilişine dayandırmak nafile bir çabadır. Günümüzde Ankara’nın bir mahallesinin adı Mamak’tır. Bu yerleşim yerinin adı da Ermenice mamux (yaban eriği, kara erik, kara üzüm) sözcüğünden kaynaklanmış olabilir. Mamux sözcüğü, Anadolu’da mamuk, mamık, memik olarak da ifade edilmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ankara’ya uğrayan gezginler Ankara nüfusunun en az üçte birinin Ermeni ahaliden oluştuğunu aktarmaktadırlar. Bu bağlamda, Ankara’nın kimi semt ve mahalle adları da Ermenicedir. Mamak adının, bir zamanlar yaban eriklerinin ve bağlarının yoğun olarak bulunduğu bir semt olması nedeniyle verilmiş olması mümkündür. Öte yandan, Bilecik yöresinde ‘gül goncası’na mamak denilmektedir. Bu bağlamda, Mamak’ta Gülveren semti bulunuyordu. Afyon dolaylarında yumrulu bitkiler de mamak diye biliniyordu. Burdur’un Ağlasun ilçesine bağlı bir köy Mamak adını taşırken sonraları Çanaklı diye değiştirilmiştir. Bu arada, Sivas’ın Hafik ilçesine bağlı Karayün bucağının önceki adı Mamuga idi. Tunceli il merkezinin eski bir adı Mamıki idi. Bu isim günümüzde de yöre halkınca kullanılmaktadır. Mamıki ya da Mameki adının da mamukh sözcüğüyle ilişkili olması olasıdır. Buna karşın, yine de Mamıki/Mameki adı, bir kısım tarihçilerce Orta Çağın ünlü Ermeni asilzadeleri olan Mamekonyan’ların yeri olarak aktarılmaktadır.
Tunceli yöresindeki Daranalis adı üzerine “Munzur” dergisinde (2000/1, s.46-48) yazdıklarım konusunda da aynı yanlış yöntem izlenmiştir. Söz konusu çalışma, kaynak gösterilmeksizin bir hayli yararlanıldıktan ve birileri de buna ortakmış gibi gösterilerek etik olmayan bir süreç izlenmiştir. Tosun ve Kaya’nın Daranalis adının kökeni konusunda söyledikleri şu cümlelerden oluşmaktadır: “Bizce Daranis / Daranilis / Daranati adlarının kökeni Pers kralı Dara ile ilgilidir. Pers’lerin konuştuğu Avesta diline (Eski Farsça) ait olan Darayan adının Pers’ler döneminde İranî kökenli toplulukların bu bölgeye yerleşmesi sonucunda, ‘Dara’ya bağlı olanlar’ anlamında bölgeye verildiği, daha sonra bu yöreye Ermeni, Zaza ve Kürt gibi farklı etnik grupların yerleşmesi ile Darayan adının Daranis / Daranalis / Daranati, biçiminde değişerek farklı anlamlar kazandığı söylenebilir. Yani Daranis adının kökeninde Pers kralı Dara’nın adı yer almaktadır ve tarihte çeşitlendiği görülen bu adların tümü daha sonraki dönemlerde Arap, Fars, Bizans ve Osmanlı kaynaklarında Dersim adı altında birleşmiştir. Dara’nın bu yöreyi ele geçirmesinden sonra yöreye İranî kökenli halklar yerleşmiştir. Bugün kendilerini Kürt olarak nitelendiren topluluklar o dönemde yöreye Dara-y-an (Dara’ya bağlı olanlar, Daralılar) adını vermişlerdir. Sözcük Dara özel adına Farsça ve Kürtçede çokluk eki olan –an getirilerek oluşturulmuştur. Daha sonra y bağlantı ünsüzünün düşmesi ile Daran biçimine dönüşmüş olan bu ada Batılı tarihçi ve coğrafyacılar, -n ekinin çokluk anlamını bilmediklerinden, kendi dillerindeki –(i)s çokluk ekini ekleyerek sözcüğü Daranis olarak kayıtlara geçirmişlerdir.” Bu ifadelere genel olarak katılmadığımı belirtmek zorundayım. Çünkü İrani halklar buraya Dara ile birlikte gelmediler. Ayrıca, “Bugün kendilerini Kürt olarak nitelendiren topluluklar” cümlesi her yöne çekilebilecek muğlak bir ibaredir. Sözünü ettiğiniz halk, kabl-et-tarihten bu yana Ön Asya’da şekillenmiştir. Herhangi bir gezegenden ya da uzak diyarlardan buraya intikal etmemiştir. Bununla birlikte, bir kısım yöre aşiretleri İran Horasanı’ndan ve Deylem bölgesi gibi yakın yerlerden geldiler ki, bunlar da Ön Asya halklarındandır. Daranalis ya da Daranis adlarının ise Tunceli coğrafyasında derelerin ve vadilerin yoğun oluşu nedeniyle verilmiş olduğu görüşündeyim. 1960-63 yılları arasında pederimin görevi nedeniyle ilk çocukluk yıllarım Bingöl’ün eski adı Darahênê olan Genç kasabasında geçmişti. Genç, Murat Çayı’nın vadisinde kurulu bulunmaktadır. Bu nedenle Dara (vadi, akarsu) ile hêni (kaynak) sözcükleriyle ilişkili olduğu kanısındayım. Daranalis ya da Daranis adları ise ‘dere ya da dar boğaz yeri’ karşılığında dile getirilmiş olmalıdırlar. Bu bağlamda, Zendce darena, Sanskritçe dara ve Farsça dere sözcükleri genel olarak ‘dere, akarsu, vadi’ karşılıklarında ifade edilmiştir. Türkçedeki dere sözcüğü de bu dillerden intikal etmiştir. Ülkemizin iç bölgelerinde dere karşılığında öz sözcüğü yaygın olarak ifade edilmektedir: Mecitözü, Şabanözü, Söğütözü vd. Dere sözcüğü Eski İran halklarınca dara, dera, dere vb. şekilleriyle telaffuz edilegeldi. Ülkemizde 150’yi aşkın Dere adlı, 450’ye yakın da dere ön ekli yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bunların dışında Acıdere, Açıkdere, Ağıldere, Akdere, Akardere, Akçadere, Alçakdere, Altındere, Anadere, Aradere, Ardıçdere, Bağdere, Bahçedere, Baldere, Balıklıdere, Beşdere, Dereyüzüdere adlı yerleşim yerleri vardır. ‘Dere’li yer adlarından bir kısmı birden fazla yerleşim yerlerinden oluşmaktadır.