Nasreddin Hoca

(Hoca Nasreddin-i Veli Efendi:1208/Khorto;1284-1285/Akşehir)

Bilal Aksoy  

20 Kasım 2019

     Bir erenler bilgesi olan Hoca Nasreddin-i Veli Efendi, Sivrihisar’ın Khorto köyünde 1208 yılında doğdu. Zamanla Molla Nasreddin, Hace Nasreddin adlarıyla da ünlenen Nasreddin Hoca’nın babası Abdullah’ın köyün imamı olduğu söylenmektedir. Bu tür imamlar cami imamları değil, bulundukları yerde manevi önderlik yapan kimselerdi. Bu açıdan, Tunceli dolaylarında İmam adıyla yoğun olarak karşılaşılmaktadır. Nasreddin Hoca da babasının ölümünden sonra bir süre köyün imamlığı görevini üstlenmiştir. Sonraları Akşehir’e giderek orada Seyyit Mahmut Hayrani diye bilinen Hacı Seydî Mahmud-i Haranî (?- Akşehir 1264/1268) adlı evliyanın öğrencisi olmuştur. Hacı Seydî Mahmud-i Haranî, Dersim coğrafyasında başta Ķurêşan aşireti olmak üzere birçok aşiretin de manevi önderidir. Anadolu tasavvuf akımının öncülerinin vefat tarihlerine baktığımızda yaklaşık aynı dönemlerde yaşadıklarını belirlemekteyiz. Üzerinde tartışmalar olmakla birlikte, yaygın anlatımlara göre; Mevlâna 1273, Nasreddin Hoca H.683 (1284/1285), Seyid-i Mahmud-i Haranî (Seyit Mahmut Hayrani) 1268/1269, Hacı Bekdaş-i Veli 1271 tarihlerinde vefat etmişlerdir. Sarı Saltık Dede de adı geçen bilgeler gibi XIII. yüzyılda yaşamıştır. Seyid-i Mahmud-i Haranî sonraları sehven Hayranî diye anılmıştır. Kimileri onun Urfa dolaylarındaki Harran’dan gelmiş olduğunu öne sürmüşse de bu iddianın doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Bana göre, Nasreddin Hoca’nın Akşehir’de hocası olan Seyid-i Mahmud-i Haranî, Mazgirt dolaylarındaki Haran (dağlık) bölgesinde yoğun faaliyetler içinde saygınlık kazanmıştı. Ayrıca, bu yöredeki Bağin kasabasında ileri gelen aşiret reisleriyle toplantılar tertip edip onları manevi irşada davet ettiğine dair yörede nesilden nesile yapılan sözlü anlatımlar mevcuttur. Bu anlatımlara istinaden Hayrani/Harani,  bir olasılıkla, Batı Dersim bölgesindeki Akşehir denilen yöreye giderek orada da faaliyetlerine devam etmiştir. Hayrani’nin Dersim yöresiyle ilişkilendirilmesine yönelik anlatımlarda genel olarak rivayetlerin aktarıldığı görülmektedir. Buna rağmen, Mahmut Hayrani’nin Konya’nın Filomeliyon kasabasına intikal ettiği bilinmektedir. Orayı güvenilir bir yerleşim yeri olarak gören mutasavvıflar Batı Dersim coğrafyasındaki Akşehir adını bir olasılıkla son gittikleri kasaba olan Filomeliyon(<Philomelion)’a da taşımışlardır. Akşehir, İlk Çağda Philomelion adıyla biliniyordu.

     Nasreddin Hoca ile Sarı Saltık’ın dostlukları vardı. Sarı Saltık, Nasreddin Hoca’nın Akşehir’deki evine ziyaretlerde bulunmuş ve misafiri olmuştur. Bu konudaki bilgileri muhkem birtakım belgelerle teyit ediyoruz. Mahmud-i Hayrani 1268/1269’da Akşehir’de vefat ederken Sarı Saltık Dede, on-oniki bin taraftarıyla Dobruca yöresinde Baba Dağı dolaylarında yerleşmiş bulunuyordu. Nasreddin Hoca, 1237/1238’de Akşehir’e yerleşmiştir. Babası Abdullah, annesi Sıdıka Hatun idi. Onun Akşehir’e yerleşmesinin nedeni aynı tarihlerde Akşehir’e yerleşen Seyit Mahmud-i Haranî’den dolayıdır. Bir süre de Konya’da kaldığı nakledilen hocanın her iki yerde kadı yardımcısı ve medrese hocası (müderris=profesör) olarak görev yaptığı belirlenmektedir. Kızı Fâtıma Hatun’un mezarı Sivrihisar’da bulunuyordu. Ancak, Fâtıma Hatun’un mezar taşı Akşehir müzesinde nakledilmiştir. Bu mezar taşından öğrenildiğine göre, 1326 yılı şubat ayında vefat eden Fâtıma Hatun, hocanın kızıdır. Son zamanlarda bu hanımefendinin adının yalnızca Hatun olduğu öne sürülmekle birlikte; mezar buluntularından kimileri Fatma kimileri de Hatun adını görmüş olsalar gerektir. Fatma Hatun’dan başka Akşehir müzesindeki bir diğer mezar taşı Selçuklu tarzında işlenmiştir ve Nasreddin Hoca’nın diğer kızı Dürr-i Melek’e aittir.1 Önceleri Abdülbaki Gölpınarlı kızlardan birinin mezarını Sivrihisar’da gördüğünü aktarmıştır.2 İsmail Hami Danişmend’in, Nasreddin Hoca’nın Kastamonu’da bir baskın sonucu öldürüldüğüne dair görüşleri pek taraftar bulmuş görünmüyor.3 Nasreddin Hoca’nın Akşehir’de bulunan türbesindeki mezar taşında şu ifadeler dikkatimizi çekmektedir: “Hazih’it-türbetü’l merhum El mağfur ila-abdihi El gafur Nasrüddin Efendi ruhuna Fatiha. Sene 386”4. Ancak, Hicri 386 tarihinin sehven yazıldığı ve bu tarihin 683 olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, Hicri 683 tarihi Miladi 1284/1285 tarihine denk gelmektedir. Doğrusu da budur. İbrahim Hakkı Konyalı, Nasreddin Hoca Türbesi’ndeki incelemelerinde “Hoca Nasreddin-i Veli sene:683” ifadesiyle karşılaştığını aktarmıştır.                    

     İstanbul’un ilk belediye başkanı ve ilk kadısı olan Hızır Bey, 1407 yılında Sivrihisar’da doğmuştur. Hızır Bey Nasreddin Hoca’nın torununun torunudur.6 A. Süheyl Ünver bu durumu şu belirlemesiyle dile getirmektedir: “Nasreddin Hoca, onun oğlu İbrahim, onun oğlu Sadrüddin, onun oğlu Celalüddin ve onun oğlu Hızır Bey.”7 Bursalı Mehmet Tahir, Hızır Bey ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır: “Hızır Bey (Sivrihisarî) 863=1458. Âlimlerin değerlilerinden fazilet sahibi bir zat olup Hoca Nasreddin Efendi torunlarındandır. Fatih Hz.lerinin emriyle Sivrihisar’dan getirtilerek en evvel İstanbul Kadısı tayin edildiler.”8 Hızır Bey’in şeceresine dair bir açıklamayı Rakım Ziyaoğlu yapmaktadır.9 Hızır Bey’in oğlu Sinan Paşa’nın Eyüp Camisi avlusundaki mezar taşındaki şecerede Nasreddin Hoca ile ilgili kısım, sonradan gerçeği içine sindiremeyen birilerince silindiği görülmüştür.10

     Sarı Saltık Dede’nin Nasreddin Hoca’yla görüştüğüne dair Saltuk-nâme’de anlatımlar mevcuttur: “Andan Konya şehrine geldi. Uğramayup dahi azm-i şehr-i Akyanos (Akşehir/kç) idüp gitti. Çünkim şehre gelüp yetişti, bir bağ kenarında kondı, birez dinlendi. Na-gah bir kişi çıkageldi, Seyyid’e (Sarı Saltuk’a/kç) selam verdi. Server (Sarı Saltuk/kç) sordi kim: ‘Siz kimlersiniz, sizi evvela bilelüm.’ didi Pes ol kişi eyitti: ‘Sultanım, muhibbünüz duacı Hace Nasirü’d-din’dür, eğer ki işittüğünüz varsa’ dedi. Server tebessüm eyledi. Zira bu Nasirü’d-din’ün halk içinde latifelerin söylerlerdi, kitabında malumdur, yazmışlardur.”11 Saltuknâme’nin aynı cildinde Sarı Saltık’ın Nasreddin Hoca’nın Akşehir’deki evine uğrayışı aktarılmaktadır.12

     İbrahim Hakkı Konyalı, Nasreddin Hoca’nın Sivrihisar’da doğduğunu ve orada bir kısım görevlerde bulunduğunu açıklamıştır.13 Hoca hakkında bir kısım yanlış bilgiler de öne sürülmüştür. Nasreddin Hoca hakkında yıllarca emek ürünü çalışmalar yapan Dr. Mustafa Duman, Fuat Köprülü’nün Nasreddin Hoca hakkındaki yanlış görüşlerine değinmektedir.14 Mükrimin Halil Yinanç, Nasreddin Hoca’nın oğullarının mezarlarını Sivrihisar’a yakın Sultana köyünde gördüğünü ifade etmiştir.15 Mikâil Bayram, Nasreddin Hoca’nın Ahi Evran diye bilinen Hâce Nasîrüddin Mahmûd el Hûyî olduğunu iddia etmiştir.16 Bu iddia somut verilere dayanmadığından taraftar bulmamıştır. Dr. Mustafa Duman da aynı iddiaya atıfta bulunarak, Sarı Saltuk’un Ahi Evran’ı ve Nasreddin Hoca’yı ayrı ayrı şehirlerde ve ayrı kişiler olarak ziyaret ettiğine işaret etmektedir.17 “Saltuknâme”yi incelediğimizde Nasreddin Hoca’ya dair en kayda değer kaynak olduğunu görmekteyiz. Ayrıca, Selami Şimşek de “Saltuknâme”de Nasreddin Hoca ile Ahi Evran’dan ayrı kişiler olarak söz edildiğine istinaden Bayram’ın bu konudaki iddiasının gerçeklere uymadığını belirtmiştir.18

     Osmanlı tarih yazarı Naima, Nasreddin Hoca’ya atfen şu latifeyi aktarmaktadır: “Hoca Nasreddin çift sürerken küçük öküz hareket ettikçe büyük öküzü döğermiş. Niçün, deyu sual edenlere, büyük öküz işaret etmedikçe küçük öküz harekete kadir değildir, demiştir.”19 Pertev Naili Boratav’ın aktardığı Hoca’ya ait bir latife de şu şekildedir: “Hoca’ya ‘Filân kişi orucu yedi’ demişler.’Biri çıksa da namazı da yese!’ karşılığını vermiş.”20

     “Hocaya mal edilen fıkraların bir kısmının kaba ve çirkin olayları konu edindiği ve ahlâk dışı olduğu görülür. (…) ahlak anlayışı ve gelenekleriyle bağdaşmayan bu fıkraların Nasreddin Hoca’ya ait olmadığı, sonradan hocaya mal edildiği kesindir.”21 Nasreddin Hoca üzerine Kürtçe yazılan bir kitabın yazarı Mehmet Emin Bozarlan’dır. Nasreddin Hoca bir kısım Kürtler arasında “Melayê Menşûr” (=ünlü bilge) diye anılmıştır. Bozarslan da bu adla Nasreddin Hoca’nın latifelerini aktarmıştır.22

        Nasreddin-i Veli Efendi, Anadolu mutasavvıflarının karateristik düşünce sisteminin rol modeline sahip bir şahsiyettir. Bu nedenle, onun bir kısım latifelerinden, bugünkü karşılığıyla fıkralarından söz ediyorum: “Bir gün Hoca’ya derler ki: ‘Niçün namaz kılmazsın?’ Demiş ki: ‘Herkesin bir hesabı var’23. Bir başka latifesinde: “Bir gün Hoca’ya namâz sorucu ayıtdı: ‘Sen namaz kılar mısın?’ dedi. Hoca ayıtdı: ‘Ne heves etdüm, ve ne ol da bana nasîb oldı’”24 “Bir gün Hoca’ya bir misâfir gelüp kapuyı çalıp Hoca kapuyı açup herife demiş ki: ‘Sen kimsin?’ Herif: ‘Tanrı misâfiriyim’ dedi. Hoca, herifi alup mescide getürüp: ‘Bu Tanrı’nın evidür. Tanrı müsâfiri bunda olur.’ demiş.”25 “Nasreddîn Hâce bir gün Ka’beye varur. Kapusınun halkasına yapışur, çalar. Aydur ki: ‘Tanrım! Aç. Evünde misin?’ der. Bir hâdim ʿArap gelüp buna: ‘Bire küfürgâh’ der. Hâce aydur: ‘Eğer küfürgâh olaydım benüm de senin gibi yüzüm kara olurdı.’ der.”26 “Bir gün Hoca’yı bir acemi berber traş ederken, ustura sürdükçe başun kesüp, her kesdiği yere banmuk yapışdırır. Hoca berbere ‘Behey âdem başımın yarısını pamuk ekdin, bırak ben de yarısına keten ekeyim’ demiş.”27 “Nasreddin Hoca çocukken, bir gün, doğduğu kent olan Sivrihisar’dan Akşehir’e gelmiş. İlk kez görüyormuş bazı şeyleri… Bir minarede ezanın okunduğunu görünce aşağıdan bağırmış: -Ne yapayım a babam demiş. Pek dalsız budaksız bir ağaca çıkmışsın. Ben sana nasıl yardım edebilirim ki?…”28 “Bir gün… Meğer Hoca ramazânda oruc tutmaz imiş… Lâkin sahurda kalkup ta’âm eder imiş… Ahbâbları ayıtdı: ‘Hoca Efendi. Siz oruc tutmuyorsunuz; niçün sahûrda kalkup ta’âm edersiniz?’ dediler. Hoca ayıtdı: ‘Farzı terk etdüğime göre sünneti dahı terk mi edeyim?’ demiş.”29 “Şehir mescidinin imamı, Nasreddin Efendi’ye nasihat etmek için, onun köyüne geliyormuş. Fakat yol çok bayır olduğu için de yorulmuştu. Bir ara, imam: ‘Ey kadir Allah! Efendi’nin günâhlarından dolayı bu yolları böyle yokuş yarattın’ demiş. Nasreddin Efendi, bu sözleri duyunca: ‘Muhterem imam, sözleriniz doğru değil’ diye karşılık vermiş. İmam ona: ‘Sesini kes!’ diye bağırmış ama, Efendi şöyle devam etmiş: ‘Ben evden şehre gelirken yol inişti ve yorulmadan geldim. Sen gelince işte böyle yokuştur. Şimdi söyle bakalım. Allah’ın yanında bizim hangimizin günâhı daha çoktur?”30 “Bir komşusu Hoca’ya: -Sende kırk yıllık sirke var mı, ilaç yapacağız! diye sorar. Hoca: -Var; der. Komşu: -Biraz ver misin diye sorunca da, Hoca: -Vermem, çünkü her isteyene verseydim, kırk yıllık sirke olmazdı! Cevabını verir.”31 “Hasisin birisi Hoca’ya demek der parayı sen de seviyorsun fakat neden? Hoca hemen cevap verir: Adamı senin gibilere muhtac etmez de ondan.”32 “Hoca Nasreddin, evinin önünde oturmuş, dinleniyormuş. Komşusu yanına gelmiş ve ‘Hoca, sabahın erken vakti senin eşek anırmağa başlamıştı. Ne olmuş?’ Hoca, bu soruya şu cevabı vermiş: ‘Bunu benden niye soruyorsun? Bunu git eşekten sor.”33 “Birgün, Nasreddin Efendi, görür ki bir herif camide fena fiil işliyor. Gördi. “Tu bre herif”, deyub [yüzine] tükürdi. Herif dönüb Hoca’ya eydür: “Şimdi benim elimde işim vardır. Yohsa ben sana camide tükürmeği gösterir idim”, demiş.”34 “Bir gün Nasreddin Hoca’nın oğlına: ‘Ya mescide gel, ya şehirden git’ dediler. Eydür: ‘Mescide varmak kaçan (kaç kez  B.A.) olur. Şehirden gitsem (daha iyi B.A.) olur’ der.”35

     Nasreddin-i Veli Efendi Hoca’dan söz eden en eski kitap, kimi kaynaklara göre 1480’de yazıldığı söylenen Saltuk-nâme’dir. Abdülbaki Gölpınarlı, Hazine Kitaplığı 1612 numarayla kayıtlı olan “Saltuk-nâme”yi; Eb’ul Hayr-i Rumî’nin, Cem Sultan adına M.1495’de yazdığını belirtmektedir.36 Saltuk-nâme’ye göre Nasreddin Hoca H.667/M.1268/1269’da Akşehir’de vefat eden Seyit Mahmut Hayrani’nin mürididir. Aynı şekilde, Sarı Saltık da Seyit Mahmut Hayrani’nin mürididir. “Fransızca İslâm Ansiklopedisi’nin Nasrettin Hoca maddesini yazan Prof. Bayraktareviç Paris Doğu Dilleri Okulu’nda Prof.Basset’nin ‘Djeha Üzerine Araştırmalar’ adlı eserindeki görüşe katılarak, ‘Hoca adının X. yüzyılda Fazara kabilesinden bir Arap olan Coha’nın adından doğduğunu, ‘Türklerin kendilerine yabancı gelen bu Djoha-Djuha kelimesini değiştirerek Hoca haline getirdiklerini, Nasreddin Hoca hikâyelerinin de, aslında Coha’nın hikâyeleri olarak Batı’ya geçtiğini, bu hikâyelerin XV. ve XVI. yüzyılda Türkçeye çevrilip ‘Nasrettin’ adlı birisine mal edildiğini”37 iddia edecek kadar dayanaksız ve realiteye aykırı görüşler öne sürülmüştür. Şükrü Kurgan bu iddiaların ne denli tutarsız olduklarını ifade ederek şu aktarmayı da yapmaktadır: “Nasrettin Hoca incelemesi ile ünlü Albert Wesselski de kitabında ‘Nasrettin Hoca hikâyelerine kaynak sayılabilecek hiçbir Coha fıkrasına raslamadım’ diyerek bu sorunu aydınlığa kavuşturmuştur”.38 İsmail Hâmi Danişmend’in, Nasreddin Hoca’nın bildiğimiz Nasrettin Hoca’dan farklı biri olduğuna dair öne sürdükleri,39 gerçeği yansıtmadığından başta İbrahim Hakkı Konyalı olmak üzere bu alanda ihtisas sahibi olan birçok kimse tarafından belgelere dayalı olarak eleştirilmiştir.

     Kendisinden sonra Nasreddin Hoca adıyla ünlenen Nasreddin-i Veli Efendi‘nin doğduğu yer, 1940’lı yıllarda resmi kayıtlarda Hortu adıyla bilinen ve Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı bir köy idi.40 Bu köyün adının 1960’lı yıllarda Nasreddinhoca olarak değiştirildiğini görmekteyiz.41 Yine 1940’lı yıllarda Hortu adıyla Konya’nın Ereğli ve İçel’in Gülnar ilçelerine bağlı birer köy bulunuyordu.42

 

 

KAYNAKÇA

(1) Mehmet Önder, “Nasreddin Hoca”, Türk Ansiklopedisi, C.25, s.136; Mehmet Önder, “Nasrettin Hoca’ya Dair Yeni Vesikalar”, Türk Folklor Araştırmaları, C.4, S.77, Aralık 1955, s.1225, 1226.

(2) Abdülbaki Gölpınarlı, “Nasreddin Hoca”, Remzi Kitabevi, İstanbul 1961, s.9-24.

(3) İsmail Hami Danişmend, “Nasreddin Hoca kim?”, Cumhuriyet gazetesi, 23 II.teşrin 1940.

(4) Tahsin Samur, “Nasreddin Hoca’nın Türbesi’nin Geçirdiği Devreler”, Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, 8 Temmuz 1991, Akşehir-Konya 1992, s.75-76.

(5) İbrahim Hakkı Konyalı, “Nasreddin Hoca’nın Şehri Akşehir”, İstanbul 1945, s.475.

(6) Ahmed Kudsi Tecer, “Nasreddin Hoca”, İslam Ansiklopedisi Leiden tabı/MEB, C.9, s.113.

(7) A. Süheyl Ünver, “Kadıköyüne Ünvanı Verilen Hızır Bey Çelebi Hayatı ve Eserleri (1407-1459)”, İstanbul 1944, s.38-39.

(8) Bursalı Mehmet Tâhir Efendi, “Osmanlı Müellifleri 1299-1915”, C.I, sadeleştiren A. Fikri Yavuz-İsmail Özen, M Meral Yayınları, TY (ilk baskı 1915) İstanbul, s.337.

(9) Rakım Ziyaoğlu, “Hızır Bey Çelebi, İlk İstanbul Kadısı ve Belediye Reisi”, İstanbul 1972, s. 12-15.

(10) Nurettin Sevin, “Sinan Paşa’nın Mezârtaşı”, Ilgaz Dergisi, S.47, Ağustos 1965, s.3-4.

(11) Ebül Hayr-i Rumi, “Saltuknâme II”, Haz. Şükrü Haluk Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., İstanbul 1988, s.140-141.

(12) Ebül Hayr-i Rumi, age, C.II, s. 180-181.

(13) İbrahim Hakkı Konyalı, age, s. 732.

(14) Dr. Mustafa Duman, “Nasreddin Hoca ve 1616 Fıkrası”, Everest Yay., İstanbul 2018, s.24.

(15) Ümid Sinan Topçuoğlu, “Nasreddin Hoca ve Latifeleri”, İstanbul 1980, s.17.

(16) Mikâil Bayram, “Tarihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evran”, İstanbul 2001, s.35-36.

(17) Dr. Mustafa Duman, age, s.60.

(18) Selâmi Şimşek, “Nasreddin Hoca ve Tasavvuf, İnceleme-Şerh”, Buhara Yay., İstanbul 2005, s.37.

(19) Mustafa Naima Efendi, “Naima Tarihi”, C.2, haz. Mehmet Şimşirli, TTK Yay., Ankara 2007, s.75.

(20) Pertev Naili Boratav, “Nasreddin Hoca”, 5. Baskı, Kırmızı Yay., İstanbul 2007, s.70.

(21) Nurettin Albayrak, “Nasreddin Hoca” TDV İslam Ansiklopedisi.

(22) Mehmet Emin Bozarslan, “Melayê Menşur”, Weşanên Deng, İstanbul 2004.

(23) Pertev Naili Boratav, age, s.218.

(24) Pertev Naili Boratav, age, s.228.

(25) Pertev Naili Boratav, age, 227.

(26) Pertev Naili Boratav, age, s.176.

(27) Seyyid Burhaneddin, “Letâif-i Nasreddin Hoca” haz.Prof.Dr. Fikret Türkmen, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1989, s.59.

(28) Erçağın Akbal (haz.), “Nasreddin Hoca Fıkraları”, 100 Temel Eser, Sabah Yay., İstanbul 2009, s.108.

(29) Pertev Naili Boratav, age, s. 216; aynı fıkranın bir başka anlatımı için bkz. Dr. Mustafa Duman, age, s.295.

(30) Dr. Mustafa Duman, age, s. 562.

(31) Şükrü Kurgan, “Nasrettin Hoca”, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1986, s.89.

(32) İsa Özkan, “Nasreddin Hoca’nın Tarihî Şahsiyeti ve Fıkraları Üzerine Bir İnceleme”, Türk Folkloru Araştırmaları 1982’den ayrı basım. Ankara 1983, s.156.

(33) Dr. Mustafa Duman, age, s.477.

(34) Dr. Mustafa Duman, age, s.245.

(35) Dr. Mustafa Duman, age, s.282.

(36) Abdülbaki Gölpınarlı, age, s.11.

(37) Şükrü Kurgan, age, s.20.

(38) Şükrü Kurgan, age, s.21.

(39) İsmail Hami Danişmend, “Nasreddin Hoca Kim?”, Türk Folklor Araştırmaları, N.H Özel Sayısı, C.IX, S.192, Temmuz 1965, s.3793-6.

(40) İçişleri Bakanlığı, “Türkiye’de Meskûn Yerler Klavuzu”, C.I, Ankara 1946, s.517.

(41) İçişleri Bakanlığı, “Köylerimiz”, Ankara 1968, s. 419.

(42) İçişleri Bakanlığı, TMYK, C.I, s.517.