Alaka mı? İlgi mi?
Bilal Aksoy
4 Mayıs 2019
Son yıllarda sıkça telaffuz edilen sözcüklerden biri de alaka’dır. Birilerinin her alaka deyişinde sanki kulağıma nahoş bir ses geliyor gibi oluyorum. Üstelik yalaka sözcüğüyle fonetik benzerliğinin yanı sıra içeriksel bir ortaklığı da vardır. Alaka sözcüğü, Arapça alak (علاق) masdarından, yani kaynağından türemiştir. ‘Yapışma, musallat olma, yılışma, sarkma, sülük gibi yapışma ve emme’ karşılığında kullanılmaktadır. Akadca alākum (gitmek, yürümek) sözcüğüyle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Ahmet Vefik Paşa, 1876’da iki cilt halinde yayımladığı “Lehçe-i Osmani”de “âlek” (çiğnenen sakız) ve “alak” (yapışkan, uçan otlar, balçıklı yapışkan şeyler, sülük) sözcüklerine yer vermektedir.1 James W. Redhouse, ilk baskısı 1853 yılında İstanbul’da yapılan “Müntahabât-ı Lügât-i Osmâniyye”sinde “alak” (yapışkan, balçık ve çamur) ile “alaka/t” (ilişik, taalluk, münasebet ve aşk, muhabbet, gönül rapt olunması) sözcüklerini belirtmektedir.2 1560/61’de vefat eden Ahterî Mustafa Efendi, 1545 yılında tamamladığı “Ahterî-i Kebir”inde “alak” sözcüğünü ‘uyuşmuş kan’ diye aktarırken, “aynı zamanda sevmek ve arzu etmek demektir” diye açıklama yapmaktadır. Üstelik, “kadının hamile kalması”nı da “alakat” sözcüğüyle bağlantılandırmaktadır.3 Andreas Tietze, “Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı”nda “alâka” sözcüğünü “bağ, karşılıklı bağlılık” karşılığının yanı sıra “gönül bağı, âşıklık” diye de belirtmektedir. Bu bağlamda, Vartan Paşa adıyla bilinen Osep Vartanyan’dan şu cümleyi aktarmaktadır: “Bir kimsenin alâkası olur ise ekseri giceleri uykusu kıt olur.” Tietze “alâka“yı “âşık olmak” karşılığında da açıklarken bu kez de E. Misailidis’ten bir aktarma yapmaktadır: “Ve teyzemin kocasının Rumelili bir tacir dostu hanemize gelüp giderken bana alâka etmiş olup, nihayet çocuğum ile bile beni almaklığa niyet ederek…”4
Şemseddin Sami, “Kamus-ı Türkî” adıyla ünlenen sözlüğünde “alak” sözcüğünün bir karşılığının da “sülük” olduğunu yazmıştır. Aynı sözlükte “alâka” karşılığında bilinenleri tekrardan sonra “Râbıta-i kalbiyle, gönül bağlama, aşk, taaşşuk, muaşaka, sevda, sevgi: Bir kıza alâkası var idi; bir görüşte kendisine alâka etti.” ifadelerini kullanmaktadır.5 Pars Tuğlacı, “Okyanus Ansiklopedik Sözlüğü”nde “alâka” sözcüğünün çoğulunu “alâik” ve “alâkat” şeklinde belirtmektedir. Tuğlacı, “alâka” denince: “ilgi, ilişik, ilişki; gönül bağı, yakınlık” karşılıklarıyla anımsatmaktadır.6 Abdullah Yeğin, “Yeni Lûgat”ında “alak” için: “Kan. Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan, yapışkan veya ileşken nesne, hayvanat, bir işe mülâzemet eylemek, husûmet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime, aşk ve muhabbet eylemek, bir işe başlayıp o işe devamlı olmak, bir şeye ilişip tutulmak, yapışkan balçık ve çamur, kadının gebe kalması, pıhtılaşmış kan, sülük” ifadelerini kullanmaktadır.7 Aynı yazar, “alâka” için de benzer açıklamalar yapmaktadır: “İlişik, rabıta, merbutiyet. Gönül bağlama, sevgi, münâsebet, taallûk, irtibat, (…)”8 Şevket Rado, “Büyük Türk Sözlüğü”nde “alak” karşılığında “Kan pıhtısı, pıhtılanmış kan parçası; sülük” demektedir. “Alâka” için ise şu açıklamayı yapmaktadır: “İlişik, ilgi, bağlılık, bağlanma, rabıta; kalbten ilgi, gönül bağlama, aşk, sevişme, sevda, sevgi: Bir kıza alâkası vardı. Bir görüşte alâka peyda etti. Münasebet, bağlılık, aidiyet. (…)”9 İlhan Ayverdi, “Kubbealtı Sözlüğü”nde “(Arapça alak ‘yapışmak’tan veya ‘yapışkan şey’den) sülük, pıhtılaşmış kan” açıklamasının yanı sıra “alâka” karşılığında: “(Arapça ‘alak ‘yapışıp ilişmek’ten ‘alâka) İki şey arasındaki bağ, ilgi, râbıta, münâsebet (…) İstek, meyil, arzu (…) Merak, tecessüs, dikkat (…) Gönül bağı, sevgi, aşk, (…)” demektedir. Ayverdi, “alâkadar” karşılığında Arapça alâka ve Farsça dār ‘sahip olan’ ile ‘alâka-dār) Alâkalı, ilgili” ifadelerini yazmıştır.10 Ferit Devellioğlu, “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat”ında “alak” karşılığında ‘sakız’ sözcüğünü belirtmiştir. “Alâka/ علاقة” sözcüğünü ise “ilgi, ilişki” diye aktarmıştır.11 Hariciye Nazırı ve Şûrâ-yı Devlet Reisi Kürt Said Paşa’nın özel sekreteri olan Muallim Naci (1849-1893) “Lügat-i Nâcî”sinde “alâka” sözcüğünü “İlişik, taalluk, münasebet” diye açıklamaktadır.12 Bu konuda incelediğim diğer bir kısım sözlüklerde de benzer ifadeler kullanılmaktadır.
Öte yanda, Kur’an’ın 96. sûresi Alâk Sûresi adını taşımaktadır. Bu sûrenin 2.ayetinde: “Halekal’ insane min ‘alak” denilmektedir. O, insanı ‘alak’tan yarattı karşılığındadır. Bu ayetteki alak sözcüğü Kur’an meâllerinde farklı olarak açıklanmaktadır. Kimileri buna ‘kan pıhtısı’, kimileri ‘aşılanmış yumurta’, kimileri ‘yapışkan madde’ ve bir kısmı da ‘yapışkan balçık’ demektedirler. Oysa, Diyanet İşleri Başkanlığı web sayfasındaki Kur’an meâlinde tartışılmasına yol açmamak için sözcüğün özgün şekli olan ‘alâk’ kullanılmaktadır. Müminun Sûresi’nde de alaka sözcüğü kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Müminun Sûresi (23. sure) 12. ayetinde: “Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn” (Andolsun biz insanı çamurdan [süzülmüş] bir özden yarattık); 13. ayetinde: “Sümme cealnahü nutfeten fi kararim mekın” (Sonra onu az bir su [meni] halinde sağlam bir karargâha [ana rahmine] yerleştirdik.); 14. ayetinde: “ Sümme halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudğaten fe halaknel mudğate ızamen fe kesevnel ızame lahmen sümme enşe’nahü halkan ahar fe tebarekellahü ahsenül halikiyn” (Sonra bu az suyu “alaka” haline getirdik. “Alaka”yı da “mudğa” yaptık. Bu “mudğa”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık). Bununla birlikte, insanın yaratılışına dair farklı surelerdeki Kur’an ayetlerinde de farklı ifadelerle karşılaşılmaktadır. Söz gelimi, Secde Sûresi (32. sure) 7. ayetinde: “Ellezı ahsene külle şey’in halekahu ve bedee halkal insani min tıyn” denilmektedir. Türkçesiyle, “(Ve O Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.” betimlemesi yapılmaktadır. Arapçasındaki tıyn sözcüğü ‘çamur’ karşılığındadır. Âl-i İmrân Sûresi (3. sure) 59. ayetinde Hz. İsa’nın babasız doğumu Allah’ın takdiri (Takdir-i İlâhî) olarak görülmektedir: “İnne mesele İsa indellahi ke meseli Âdem halekahu min turabin sümme kale lehu kün fe yekûn” (Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı, sonra ona ‘ol!’ dedi ve oluverdi). Bu ayetteki Arapça turab sözcüğü ‘toprak’ diye bilinmektedir. Hz. İsa ve Hz. Âdem gibi tüm İnsanların topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Yaradılışa ilişkin bir diğer ayet, Sâffât Sûresi’nde (37. sure) yer almaktadır. Bu surenin 11. ayetinde: “Festehtihim ehüm eşddü halkan em men halakna inna halaknahüm min tiynil lazib.” (Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık). Ayette yer alan tiynil lazib, ‘yapışkan çamur’ diye bilinmektedir. Rahman Sûresi (55.sure) 14. ayetinde: “Halekal’insane min salsalin kelfahhari” (İnsanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı) denilmektedir. Hicr Sûresi (15.sure) 26. ayetinde: “Ve le kad halaknel insane min salsalim min hameim mesnun” yani, (Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık) ifadesi mevcuttur. Tâ Hâ Sûresi’nin (20.sure) 55. ayetinde “Minha halaknaküm ve fıhanü’ydüküm ve minha nuhricüküm taraten uhra” (Sizi topraktan yarattık, sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız) ifade edilmektedir. Görülüyor ki, farklı sure ve ayetlerde insanın yaradılışına ilişkin anlatımlarda kullanılan ilk unsur, ana madde farklı sözcüklerle dile getirilmiştir. Kiminde çamur, kiminde yapışkan çamur; bir kısmında balçık ve bir kısmında kan pıhtısı ya da alak telaffuz edilmektedir.
O halde, yukarıda belirtilen karşılıklarına rağmen, “Bununla ilgili olarak” yerine “Bununla alâkalı olarak” cümlesini tercih etmenin ve kullanmanın ne denli yanlış olduğunu akl-ı selim kimselerin aklî muhakemelerine bırakıyorum. Bununla birlikte, “ulusalcı” ya da “milliyetçi” olduklarını öne sürenlerin yaygın olarak söz konusu iki sözcükten ‘alaka’yı tercih etmelerine şaşırmamak elde değil! Bunların, iki heceli ilgi sözü yerine; üç heceli, cümle içinde kullanımı zor ve abes çağrışımlar yapan alâka sözünü kullanmaları -doğrusu- yadırganacak bir durumdur.
Yanlış kullanılan ifadelerden biri de ‘ilgi ve alaka’dır. Sıkça karşılaştığımız cümlelerdendir: “Bana çok ilgi ve alaka gösterdiler” ya da “ilgi ve alakalarını gördüm” cümleleri. Yine, “bununla alakalı olarak” deyişi gibi. Alaka Arapça kökenlidir ve Arapçada telaffuz edilince o dilin estetiğine uygun düşmektedir. ilgi ise türetilen Türkçe bir sözcük olmasına rağmen, kullanım kolaylığı bulunmakta ve cümle içinde kullanılınca kulağa nahoş gelmemektedir. İlgi telaffuz edildikten sonra tekrar alaka demeye gerek kalmamaktadır. Tıpkı, ‘sağlık ve sıhhat’, ‘türlü çeşitli’, ‘nüans farkı’ demek gibi. Çünkü, birlikte kullanılan bu sözcükler aynı karşılıklarda ifade edilmişlerdir. Buna karşın, son zamanlarda birbirine zıt içeriği olmasına rağmen birlikte telaffuz edilen sözcükler de bulunmaktadır: “Korkunç güzel” gibi. Korkunç olan güzel sayılamaz; güzel olan da korkunç olamaz. Unutulmamalıdır ki, dillerin de bir estetiği söz konusudur. Bir dilin estetiğine uygunsa, o dile ait olmasa bile bir kısım sözler tasfiye edilmemelidir. Dilde tasfiyecilik ya da kimilerinin ifadesiyle “dilde devrimcilik” doğru olmasa gerektir. Bir dil (lisan), eski düzene de yeni düzene de hizmet eder. Olması gerektiği ölçüde dilin estetiğine uygun olarak sadeleştirmeler yapılabilir. Bunda da oldukça dikkat edilmeli ve aşırıya kaçmamalıdır. Öyle ki, konuşulan herhangi bir dili, kullanımı yetersiz bir göçebe dili haline getirmeye kimsenin hakkı olmasa gerektir.
KAYNAKÇA
(1) Ahmet Vefik Paşa, “Lehçe-i Osmani”, TDK Yay., haz. Prof.Dr. Recep Toparlı, Ankara 2000, s. 546.
(2) James W. Redhouse, “Müntahabât-ı Lügât-ı Osmâniyye”, TDK Yay., Ankara 2016, s.18-19.
(3) Ahterî Mustafa Efendi, “Ahterî-i Kebir”, TDK Yay., Ankara 2009, s.44.
(4) Andreas Tietze, “Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı”, Simurg Yay., İstanbul 2002, s.139.
(5) Şemseddin Sami, “Kamus-ı Türkî”, TDK Yay., Ankara 2015, s.45.
(6) Pars Tuğlacı, “Okyanus Ansiklopedik Sözlük”, C.I, İstanbul 1971, s.62.
(7) Abdullah Yeğin, “Yeni Lûgat”, İstanbul 1975, s.21.
(8) Abdullah Yeğin, age, s.22.
(9) Şevket Rado, “Büyük Türk Sözlüğü”, Hayat Yay., İstanbul TY, s.37.
(10) İlhan Ayverdi, “Kubbealtı Lugatı/Misalli Büyük Türkçe Sözlük”, İstanbul 2011, s.36.
(11) Ferit Devellioğlu,“Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat”, Aydın Ktb. Yay., Ankara 1995, s.25.
(12) Muallim Nâcî, “Lügat-i Nâcî”, haz. Prof.Dr. Ahmet Kartal, TDK Yay., Ankara 2009, s.27.