Bilal Adının Kökeni ve Bilal-i Habeşi Üzerine
Bilal Aksoy
13 Temmuz 2018/Ankara
Bilal adını Araplar Belal, İranlılar ise Balal şeklinde telaffuz etmektedirler. Başta Türk Dil Kurumunca yayımlanan “Türkçe Sözlük” olmak üzere Şemseddin Sami’nin “Kamus-ı Türkî”, Mütercim Ȃsım Efendi’nin “Burhân-ı Katı” ve Ahterî Mustafa Efendi’nin “Ahterî-i Kebir” sözlüklerinde bilal sözcüğüyle karşılaşmadım. Diğer bir kısım sözlüklerin yalnızca birkaçında bilal sözcüğü karşılığında Bilal-i Habeşi yazılmaktadır. Buna mukabil, Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat” adlı sözlüğünde “bilâl” sözcüğü karşılığında “bkz. Belâl” denilerek, “belâl” maddesinde şu açıklama yapılmaktadır: “su gibi ıslatan, ıslatış, ıslaklık”. Bir kısım şahıs (kişi) adları sözlüklerinde bilal karşılığında “süt ve su gibi sıvı şeyler” denilerek en az dört bin yıllık bir maziye sahip olan bu kelime -üzülerek belirteyim- sulandırılmaya gayret edilmiş gibidir. Her ne kadar, Bilal adının Farsçada olumsuzluk ön eki olan bi ile Arapçada ‘dilsiz’ karşılığındaki lâl birleştirilerek ‘dilsiz olmayan, konuşkan’ açıklaması akla gelse bile, söz konusu adın tarihin daha çok ötelerinden kaynaklandığı görüşündeyim. Bilal adının aslının Balal olduğunu, en önce İranlıların da Balal şeklinde ifade ettiklerini görmekteyim. Araplar bu adı çok önceki yüzyıllarda Balal ve sonrasında Belal olarak telaffuz etmişlerdir. Ünlü Suriyeli futbolcu Belal Abdüldaim, Bangladeş Bağımsızlık Savaşı’nın öncülerinden Belal Muhammed (1936-2013) gibi birçok kimse Belal adıyla bilinmektedirler. Buna mukabil, İranlıların Balal adı Kürtler ve Türklerce Bilal şeklinde dile getirilmiştir. Semitik Dillere Eski İran Dillerinden intikal ettiğini sandığım bu adın Arapçada balal (canlı, diri, ferah, temiz, akıcı) şekliyle yerleştiği anlaşılmaktadır. Eski Arapça balali (seslenmek, terennüm etmek, şarkı söylemek, şakımak) sözcüğüne istinaden Balali Habeşi (Habeş şarkıcı, Habeş seslendirici, Habeş hatip) lakabının verildiği kanısındayım. Arapça balabil (bülbüller) sözcüğünü de aynı etimolojik kökenle ilişkilendirmek mümkündür. Aynı dilde ball, balal, balil ve billa sözcükleri balali sözcüğü ile aynı karşılıklarda ifade edilmiştir. Arapça belâgat (<Balagat/balağat) ise Sumerce balağ ve balağ-di sözcükleriyle bağlantılıdır ki, ‘haykırış ve feryat’ karşılığındadır. Bu bağlamda, Sumercede balağ-di-da, sözü ‘cırcır böceği’ karşılığında ifade edilmiştir. Sumerce bala.bala (nutuk, hitabet, vaaz, akıcı konuşma, söylev, etkileyerek bilgilendirme, ajitasyon) sözcüğü Arapçaya da intikal ederek Bilal adının temelini oluşturmuştur. Sumerce kökenli olduğu yönünde belirlemede bulunduğum bu sözcük Medce aracılığıyla Eski İran coğrafyasında da kullanılmıştır. O nedenle, Balal adının bugün de aynı ülkede yaygın olarak kullanıldığına tanık olmaktayız. Nasıl ülkemizin büyük kentlerinde Bilal-i Habeşi adlı camiler varsa, bu durum, İran ülkesinde oldukça yaygındır. Belirlediğim kadarıyla İran’da 58 cami Balal, 19 cami ise Balal-e Habaşi adını taşımaktadır ki, bu camilerin büyük bir çoğunluğu İran’ın Kürdistan eyaletinde bulunmaktadır. Aynı ülkede 15 cami de Hz. Balal adıyla bilinmektedir. Bu durumu, İran’daki yer adlarında da görmekteyiz. Birkaç örnek vermek gerekirse, İran’ın Kermanşah eyaletinde Balal-e Habaşi köyü vardır. Kum kentinde Şahzade Balal türbesi ve mevkisi mevcuttur. Fars eyaletinde Tang-e Balal ve Hemedan’da Hacbalal vadileri yer almaktadır. Doğu Azerbaycan, Gulistan ve İlam’da Balal-e Habaşi caddeleriyle karşılaşılmaktadır. Horasan-e Razavi’de Balal-e Şahdabad camisi ve mevkisi, Hürmüzgân’da Balal-e Qal’ehqazi köyü bulunmaktadır. Ülkemizde de Bilal adını taşıyan yerleşim yerlerini görmekteyiz. Kastamonu’nun İnebolu ilçesinin Başköy, Düzce’nin Kaynaşlı ilçesinin Muratbey ve Kastamonu’nun Hanönü ilçesinin Çaybaşı köylerine bağlı Bilal adlı mezraların yanı sıra; Elazığ’ın Kovancılar ilçesine bağlı Bilalköy, Baskil ilçesine bağlı Bilaluşağı, Bingöl merkeze bağlı Bilaloğlu, Çanakkale’nin Ayvacık ve Çan ilçelerine bağlı Bilaller, Muş’un Malazgirt ilçesine bağlı Bilala köyleri vardır. Bunların dışında Aksaray’ın merkez ilçesinin Karataş köyüne bağlı Bilal Yaylası ve Giresun’un Piraziz ilçesinin Bülbüllü köyüne bağlı Bilaloğlu gibi bir kısım Bilal adını taşıyan yerler vardır. Ayrıca, Bilal adına izafeten adlandırılmış olan bir kısım mahalle ve küçük yerleşim yerlerimiz mevcuttur. İslam dininde ilk ezanı terennüm eden Bilal-i Habeşi’nin sesinin duruluğu, canlılığı, akıcılığı ve diğer bir deyimle belâgatının yüksekliği nedeniyle Balal, Balali lakabının verildiğini, bunun da zamanla bizim ülkemizde Bilal şeklinde telaffuz edilegeldiği kanısındayım. Elimizde Bilal-i Habeşi’nin asıl adına dair bilgi, belge ve bulgular bulunmamaktadır. Hz. Bilal, Afrikalı bir Habeşi olması nedeniyle asıl adının farklı olması mümkündür. Hz. Bilal, Hz. Muhammed’in sağlığında hep yanında yer aldı. Bu nedenle peygamber onu bir başka Müslüman ile musahip ilan etti. Musahiplik bir tür kardeşlik dayanışmasıydı. Yakın zamanlara dek bugünkü Tunceli yöresinde de bu dayanışma şekli uygulanıyordu. Bu yörelerde birçok kimsenin musahipleri vardı. Kentleşme ile birlikte bu sosyal kurumun dağılmaya yüz tuttuğu görülmektedir. Öte yandan, Hz. Bilal-i Habeşi, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Hz. Ali’nin yanında yer alarak onun dönemindeki savaşlara katıldı. Hz. Bilal, takriben 640 ile 650 yılları arasında vefat etmiştir. Hz. Bilal, yaşadığı sürece çevresi üzerinde konuşmalarıyla, sesinin özgünlüğüyle oldukça etkili oluyordu. Güzel söz söyleme sanatı ve hitabetiyle tanınmıştı. Ezanın okunma görevi de bu nedenle kendisine verilmiştir. Ezan sözcüğü Akkadca uznum (kulak) sözcüğünden kaynaklanıp Arapçada udn (=uzn:’kulak’) şeklinde ifade edilmiştir. ‘Kulağa seslenmek’ ya da ‘bir sese kulak vermek’ karşılığında zamanla ezan sözcüğü telaffuz edilmiştir. Buna göre, ezan, hiçbir araç ve ürkütücü ses tonu kullanılmaksızın doğal insan sesiyle ve kulağa hoş gelebilecek bir nidayla terennüm edilmelidir. Bu bağlamda, ünlü Mısırlı tarihçi Makrizî (1364-1442) ezanın tarihsel açıdan tadilatına dair bilgiler vermektedir.