Tikrit Adı ve Kısa Tarihçesi

 

         Tikrit Bağdat’ın takriben 140 km kuzeyinde yer alan bir kenttir. Asurlular dönemiyle ilgili anlatımlarda Tikrit kentinin mevcudiyeti anlaşılmaktadır. Ünlü devlet adamı  Selahaddin Eyyubi 1138’de Tikrit’te doğdu. Dedesi Şadi Bey, Selçuklu sultanı Mesud zamanında Tikrit Kalesi komutanıydı.  Necmeddin Eyyub’un altı oğlundan büyüğü olan Selahaddin, amcası Esedüddin Şirkuh’un Şiî Fatımî devletinin başbakanı iken ölmesi üzerine onun yerine geçer; ülke idaresini elde ederek egemenliğini ilan eder (23 Mart 1169). Bir süre sonra da Fatımi devletine son vererek sultanlığını ilan eder (4 Eylül 1171). Bu nedenle Tikrit merkezli şehir Selahaddin adını taşımaktadır. Eyyubi ailesi, Anadolu’nun kuzeydoğusundaki Arran bölgesinde bulunan Duwin kentinin Ajdanakan köyündendirler.  Tikrit kenti, birkaç yüzyıl  Devlet-i Aliye (Osmanlı) idaresi altında kaldı. I.Dünya Savaşında İngilizlerin denetimine geçti. 20.yüzyılın son diktatörlerinden Saddam Hüseyin de Tikritliydi. Onun zamanında Tikritliler Irak bürokrasisine egemendiler.

          Tikrit, Dicle nehrinin kıyısında kuruludur. Her ne kadar Asurlularla ilgili anlatımlarda bu kentin varlığı bilinmekteyse de, Tikrit tarihinin Sumer-Akad dönemine dayandığı görüşündeyim. Bu kentin eski harabeleri  birkaç tepenin üzerinde bulunmaktadır. Bu tepelerden Dicle nehri kıyısında bulunanın üzerindeki yerleşim yeni kente gelişim sağlamıştır. Kent, Ptolemaios (Batlamyus) tarafından Birtha adıyla belirtilmiştir. Antakya asıllı Romalı ünlü tarihçi ve seyyah Ammianus Marcellinus (322-400), bu kentten Virtha diye söz etmektedir. Süryani metinlerinde Tegris adıyla ifade edilmiştir. İslamiyet öncesinde kent, Hristiyan Arap boyu olan İyad’ların denetiminde idi. XII.yy.’da önemli bir piskoposluk merkezi idi. Arap kaynaklarında kentin kuruluşunun Sasani hükümdarı Sabur tarafından gerçekleştirildiği aktarılmaktadır. Aktarımlarından kısmen de olsa yararlandığım Amsterdam Üniversitesi Semitik Diller uzmanı Doğu bilimci Johannes Heindrik Kramers İslam Ansiklopedisindeki kısa “Tekrit” maddesinde: “Şehir Takrit bint Va’il ismindeki bir Hıristiyan kadının adına atfen isimlendirilmiş olmalıdır” demektedir. Oysa, bu görüşe katılmam mümkün görünmemektedir. Müslümanların bu kenti muhasara etmesi esnasında Arap asıllı olan İyad’lar  bunlara gizlice destek sağladılar. Birçok Arap bilgini İslamiyetin ilk yıllarında burada Hristiyan nüfusun  yoğun olduğunu aktarmaktadırlar. İbn Batuta, buradan orta büyüklükte bir şehir diye bahsetmektedir.

          Tikrit’in,  Dicle nehrinin kenarında kurulu olması nedeniyle Dicle nehrinin adıyla aynı kökene dayandığı kanısındayım.  Tigr kök sözü ‘ok’ demektir. Dicle nehri ok gibi hızlı aktığından dolayı Tigra, Tiglath gibi adlar alıp bu ad zamanla Arap fonetiğine özgü olarak Dicle şeklinde adlandırılmıştır. Tikrit adının sonundaki –it son ekinin Sumercede nehir karşılığındaki id sözünden kaynaklandığını sanıyorum. Akkadlılar da bu sözü aynı karşılıkta telaffuz ediyorlardı. Böylece, Tikrit adı  ‘ok nehri’ demek olan Tigr-id ifadesinden dönüşmüş olmalıdır.  Bu konuda, 2001 yılında yayımladığım Anadolu’da Yer Adlarının Kökeni başlıklı yazımda Dicle maddesi ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Öte yandan, Artvin’in Şavşat ilçesi yöresinde Tigrat Deresi akmaktadır. Bu akarsu kimi zaman taşarak sel baskınlarına neden olmaktadır. 2009 yılının Temmuz ortalarında  da adı geçen dere taşarak çevresinde zayiat ve zararlara yol açmıştı.                                                                                     

                                                                                                                                           Bilal  Aksoy           

                                                                                                                                   19 Mart 2016/Ankara