Genel Gidişatımız Üzerine

             Öyleleri var ki, dünyamızdaki genel gidişatımız üzerine yorumlarda bulunurken, gelişmelerin hepten iyi yönde olacağını vurgular dururlar. Bunlara iyimserler dersek yanılmayız sanırım. Onların kanısınca insanoğlu her türlü kötülükten, yoksulluktan, baskıdan kurtulacak “ideal dünya” pek yakında kurulacaktır. Gezegenimizin gidişatı üzerine farklı betimlemelerde bulunurlar. Bir kesim iyimserdir; ama, kendilerine özgü bir dünyayı hayal ettiklerinden doğal olarak yorumları, açıklamaları da hep bu doğrultuda olur.

        Bir de yaşamın yalnızca iyi yönlerini görenler ve tabulaştıranlar vardır. Bunlar da akıllarını apayrı bir dünyada gezdirirler. Deniz kıyısında yakamozları izler hayran kalır; yağmurlu ve güneşli havada beliren gökkuşağına bakarak pembe düşlere dalar; saksısında ya da bahçesinde açan çiçeklere kendini kaptırır. Güneşin doğuşundan tutun da batışına dek doğada ne kadar irili ufaklı ve kişiyi etkileyen güzelim olay ve olgular varsa onları izleyip baygın bir şekilde seyrederler. Onlar için varsa yoksa yaşamın hep bu yönleridir. O nedenle birçok zaman bu olgular karşısında “Ah ne romantik!..” demekten kendilerini alamazlar. Ama, bunun yanında yeryüzünde savaş varmış; açlık işsizlik varmış, umurlarında değil!

           Ya ötekiler? Dünyamızdaki gidişatın hepten kötüye doğru olduğunu, her türden iyileştirme ve düzeltme çabalarının boşuna olduğunu belirtenler… Onlar da mı kim oluyor? Bunlara karamsarlar deriz. Her şeyden umutlarını kesmişlerdir bir bakıma. Öylelikle yaşamdan, onun getirdiği sorunlardan bıkıp bu dünyayı terk edenler de bunlar arasındadır! Yine bunlar arasında, şu içinde yaşadığımız dünyada bir uğraşıda bulunmanın boş bir çaba olduğunu, nasıl olsa pek yakında “kıyametin kopacağı”nı  açıktan açığa söyleyenler bulunmaktadır.

          Siz olsanız hangi birine inanırsınız, katılırsınız? Sizi bilmem ama, ben bu bakış açılarının tümünü de yanlış bulurum. Öyle ki, aralarında karşıtlıklar olsa bile, doğaya ve topluma yalnızca tek cepheden bakmalarının sonucu genel olarak olumsuzluklara, eksik gözlemlere vardıklarını gözlemlerim. Çünkü, böylelerinin düşüncelerinde, bakış açılarında hep bir yan eksik kalmıştır.

              İyi de ne yapılması gerektiğini sorgulayabilirsiniz. Kanımca yapılması gereken o ki, eğer biz sağlıklı sonuçlara varmak istiyorsak topluma da doğaya da bütün bütün bakmamız; yaşamın iyilikleriyle kötülükleriyle neleri getirip neleri götüreceğini gözden ırak tutmamamız gereklidir. Öyle olmasa, yanılgılar, yenilgiler her gün kapımızı çalar!.. Çağımız aydını iyimserlik – kötümserlik karşıtlığını tarihin diyalektik gelişim sürecinden süzerek, daha arınmış, daha belirginleşmiş bir çözüm yolunu bulabilmelidir. Asıl yapılması gereken budur. Ne hepten karamsarlığa bürünüp kaderci düşler ardında bulunmak ne de iyimserlik düşlerinin… Önce, Yunus’un dediği gibi : “Kendini bil!” buyruğundan yola çıkarak, çevremiz, toplumumuz tanınmalı; onun sorunları da kılı kırk yararcasına irdelenmeli, gün ışığına çıkarılmalıdır.. İncelik ve göz nuru ister; oysa, aydın insan neleri yaratmaz ki…

           Öncelikle, başkalarını, başka toplumları tanımaktan yola çıkarsak ve buradan kendimize varırsak mutlak yanlış bir yolu seçmişiz demektir. “Onlar bizi bizden daha iyi bilir; biz kim onlar kim?” gibisinden yaklaşımlar hep başkalarına öykünmek değil midir? Davul sesini uzaktan hoş gören anlayışın insanlarıdır bu insanlar. Toplumlar ileriye yönelik uğraşılarında ne çekmişlerse hep bu olumsuzluklar yüzündendir. Dünyanın dört bir yanındaki sorunlar aynı sorunlardır genellikle: Açlık, işsizlik, çok yönlü ayrımcılık ve daha birçok sorun… Dünyamızın bir yanındakileri görüp diğer yanındakileri görmemek hiç olası mı? Her yandaki sorunlara kendi toplumsal yapıları, tarihsel değişimleri ışığında yaklaşım sağlayıp, gerçekçi çözümlere de ancak nesnel bir tutumla ulaşabiliriz.

               Dünyamızı güzelleştirme uğrunda sürekli yeniyi bulma, onu yığınlara benimsetme olağan bir görevdir. Olağan olmayan ise bu işlevi üstlenirken, daha iyi bir yaşamı hazırlayacağız diye “kaş yaparken göz çıkarmak”tır. 

 

Bilal  Aksoy

9 Aralık 1983/Antalya