Bayraklar, Renkler ve Figürler
Bilal Aksoy
28 Şubat 2016/Ankara
Bayraklar, tarihte insan topluluklarını simgeleyen ve dolayısıyla onları birbirinden ayrıştıran araçlardır. Bu araçlardaki değişen ya da değişmeyen figürlerin her birinin ayrı ayrı karşılıkları vardır. Bu figür ya da şekillerin; insanoğlunun mağaralara, kayalara, ve zamanla metal parçalarına birtakım desenler çizmelerinden bu yana var oldukları bilinmektedir. Bayrak, aynı zamanda her halkı bir arada tutmayı sağlayan manevi araçlardandır. Bu bağlamda, her halkın kendine özgü manevi değerlerini sembolize eden birtakım vasıtaları kullanmaları doğal karşılanmaktadır. Bununla birlikte, yeryüzü halklarını birbirine karşı kışkırtmak için bayrakları bir savaş aracı olarak kullanmanın tüm bayrakların saygınlıklarını gölgeleyeceği aşikârdır.
Bayrak, Orta Türkçedeki batrak sözünden kaynaklanmaktadır. Batırmak yüklemiyle bağlantılıdır. Aslında, batırak yani ‘batırılan nesne’ oluşu ifade etmektedir. Zamanla, daha çok Türkmenlerce bayrak şeklinde telaffuz edilmeye başlandı. Bayrak, anlaşıldığı üzere alt ucu sivri bir sırık ve bu sırığın üst ucunda önceleri farklı nesnelerden yapılma semboller, sonraları ise bir bez kesimi üzerine işlenen figürlerden oluşmuştur. Eski Türkçede bayrak karşılığında urunu sözü kullanılıyordu. Bayrak sözü Farsça, Kürtçe ve Arapça gibi komşu dillere de intikal etmiştir. Kaşgarlı Mahmut’un sözlüğünde batrak (I,387,14) ve bayrak (III,138,9) sözleri yer almaktadır. Aynı sözlükte, erkek adı olarak belirtilen badruk (I,388,4) sözü de batrak ile ilintili görülmüştür. Buna mukabil, Uygurlarda da bayrak karşılığında badruk sözü telaffuz edilmiştir. XI. yüzyılda Oğuz boylarının ve Karahanlıların kızıl renkli bayrakları vardı. Ayrıca, Oğuz boyları başlarına kızıl bentler bağlayıp kızıl külahlar kullanıyorlardı. Kimilerinin bilinçsizce ifade ettikleri ve bir mezhep olarak algıladıkları Kızılbaş adı, tüm Oğuz boyları (Türkmenler) için kullanılıyordu. Bu toplulukların bayraklarının uçlarına kızıl ipekten yapılma bez takılı bulunuyordu. Türk hükümdarların atlarının eğerleri üzerinde açık kırmızı renkte kumaşlar yer alıyordu. Oğuzlar; İran, Irak ve Küçük Asya ülkelerine intikal ettiklerinde bu ülkelerde yaygın olarak beyaz, siyah ve yeşil bayraklar kullanılıyordu. Bu nedenle, Oğuzlar, kırmızı bayrak ve başlıklarından dolayı İranlılar, Afganlılar ve diğer bir kısım komşularınca Sorhser (Kızılbaş) diye adlandırılmışlardır. Başkırtlar başta olmak üzere bir kısım Türki topluluklar bayrak karşılığında tuğ sözünü ifade ediyorlardı. Bugün, bizim bayrağın üst kısmı için telaffuz ettiğimiz gönder sözü Yunanca kontari sözüyle ilişkilidir.
Doğu Roma İmparatorluğu ve Sasaniler başta olmak üzere birçok devlet birden fazla bayrak kullanıyordu. Sasaniler döneminde Araplarla yapılan bir savaşta, Sasanilerin resmi bayrağı olan Direfş-i Kaviyani (Demirci Kave’nin bayrağı/önlüğü) Arapların eline geçiyordu. Direfş sözü parlaklığı ifade etmektedir. Çünkü; Demirci Kave, Dahak’a karşı ayaklanırken parlak meşin önlüğünü kesip bayrak yapmıştır. Zamanla direfş sözü İran halklarınca bayrak ve sancak karşılığında ifade edilmiştir. Sasaniler savaş meydanlarına açık kırmızı renkli bayrakla çıkıyorlardı. Bu bayraklarda çeşitli figürler bulunuyordu. Bunların başında Zerdüşt’ün temsili figürü yer alıyordu. Öte yandan Yakut Türklerinin bayraklarında yak denilen ‘yaban öküzü’nün başı temsil ediliyordu. Yakut adı da buradaki yak sözünden kaynaklanmaktadır. Hindistandaki Türk topluluklarından sayılan Babürlülerin, simgeleri arasında yak (öküz) kuyruğu bulunuyordu. Aynı zaman diliminde Güneydoğu Asya’da boğa, su tavuğu, fil ve diğer bir kısım hayvanlar da bayraklarda simge olarak görünüyordu. Eski Kırgızlar, bayrak karşılığında yalav sözünü telaffuz ediyorlardı. Bir zamanlar, merkezi Asyadaki Tu-kiu topluluğu bayraklarına kurt motifini yerleştirmişti. Bu onların efsanevi ceddi sayılıyordu. O nedenle, Firdevsi Şahname’de Turanlıların kurt başlı bayraklarından söz etmektedir. Bununla birlikte, Turan ve İran illerindeki bayraklarda kurt, yaban domuzu, ejderha, geyik, fil, arslan, kaplan, kartal ve ay figürlerinin işlendiğini belirlemekteyiz. Selçuklu devletinin bayrak, arma ve paralarındaki çift başlı kartal figürü Hititlerden bu yana biliniyordu. Bizanslılar da Selçuklulardan önce çift başlı kartal motifini yer yer kullanıyorlardı. Bununla birlikte; Ermeniler, Ruslar, Gürcüler ve Sırplar tarafından da çift başlı kartal figür ya da motiflerinin birtakım bayrak, arma ve diğer nesnelere işlendiği belirlenmektedir. Mani dinine mensup Türklerin bayraklarında insan figürleri yer alıyordu. Bir kısım Türki ve Bulgar topluluklarda bir tür ‘at kuyruğu’ olan tuğlar bayraklarının ya da sancaklarının uçlarına takılmıştır. Tuğlar kimi Türkçe konuşan Asya merkezi topluluklarında ‘öküz (yak) kuyruğu’ndan oluşuyordu. Böylece, kiminde ‘öküz kuyruğu’ kiminde de ‘at kuyruğu’ olan tuğ sözcüğüne dayanılarak, günümüzde ‘tuğ‘lu şahıs adları kullanılmaktadır. Yakut Türklerinin adı bu vesileyle telaffuz edilmişti. Asya kıtasındaki bayraklarda görülen sarı renk genellikle Budizmi temsil ediyordu. Söz gelimi, Seylan bayrağındaki sarı renk Budizmi, arslan figürü de gücü temsil etmektedir. İgor destanına göre, Anadoludaki Kuman ve Kıpçak boylarının, kırmızı ve beyaz bayrakları vardı. Emeviler ve Abbasiler zamanında yönetimlere karşı ayaklanan topluluklar taşıdıkları bayrak renklerine göre adlandırılmışlardı; Türklerin Kızılbaş olarak adlandırılmaları gibi. Araplarda bayrak karşılığında bir çok kelime kullanılıyordu: alam, liva, alama, işaba, şatfa, tarrada, mitrad, band, ukda, rayat, al-hamd, sihhab, ukkab… Farklı boyların çok geniş bir coğrafyada Arapça konuşmaları ve konuşulan Arapçanın kısmen de olsa birbirinden farklılıklar içermesi kelime hazinesinin de çoğalmasına yol açmıştır. Bu coğrafyada kurulan devletler de kendilerine özgü bayrak renkleriyle tanınmışlardır. Bu açıdan, Fatımiler – Hz. Fatma’ya istinaden – Fatma ananın evlatları olduklarına binaen bu adı almışlar ve yeşil rengi bayrak edinmişlerdir. Abbasiler ve Emeviler beyaz renkle birlikte yer yer siyah rengi de yaygın olarak kullanmışlardır. Bununla da yetinilmeyip Emevi ve Abbasiler döneminde diğer renklerin de bayraklaştırıldığı belirlenmektedir. İslam öncesi Arapların da bayrakları bulunuyordu. Karahanlılardan Ali Tekin Bey, Semerkand dolaylarına egemendi ve kızıl renkli bayrağı vardı. Karahanlı hükümdarlarının kendilerinin de kırmızı renkli bayrak ve sair sembolleri bulunuyordu. Karahanlı hükümdarları koruyucularının atlarının eyerlerine al bayrak kumaşından yapılmış örtüler örtülüyordu. Misafirlerine tahsis ettikleri atlar üzerinde de aynı uygulama söz konusuydu. Öyle sanıyorum ki, günümüzdeki diplomasi protokollerinde serilen kırmızı halı uygulaması Türk tarihinin çok eski dönemlerinden kalma al/kızıl/kırmızı rengi itibarlı görme geleneklerine istinat etmektedir. Gazneliler, komutanlarına kırmızı renkli bayraklar veriyorlardı. Bu durumu geleneksel hale getirmişlerdi. Tarihte inanç sistemlerinde genel olarak sarı renk Tanrı’yı, kırmızı renk Tanrı’nın gücünü, yeşil renk de insan-ı kâmil oluşu ifade etmektedir. Fatımiler ve Safeviler başta olmak üzere Alevi devletlerin yeşil renkli bayraklar kullanmaları, türbe ve cenazelerinin üzerine yeşil renkli örtüler örtmeleri bu anlayışın sonucudur. Abbasi halifesi Me’mun (818-833), yeşil rengi kullanmıştı. Bir başka açıdan, yeşil renk Hz. Fatma’nın çocuklarının tercih ettiği renk olarak biliniyordu. Bu durum, büyük ölçüde, Horasan ve Anadolu erenlerinin yeşil rengi benimsemelerine yol açmıştır. İran Horasanının Merverruz şehrine bağlı Ravend köyünde doğan Ebu’l Hüseyin İbn Ravendi (827-911), dehri (materyalist) bir filozoftu. Ravendi’nin Irak Selçuklularıyla ilgili anlatımlarında; onların kırmızı ipek bayraklar kullandıklarını öğrenmekteyiz. Bu durum, her ne kadar İrani bir devlet modeli olmakla birlikte, Selçuklular içindeki Türk unsurlarının önemli bir ağırlıklarının oluşundandır. Anadolu’daki Horasan evliyalarının türbelerinde bu nedenle yeşil renk kullanılmıştır.
Sasanilerin kullandığı farklı bayraklarda arslan, hilal ve hümâ kuşu (Huma kuşu/devlet kuşu) motifleri yer alıyordu. Pir Sultan Abdal’ın bir deyişinde “hüma kuşu düştü yere ölmedi/ dünya sultan süleymana kalmadı” denilerek hüma kuşuna bir tür kudsiyet atfedilmektedir. Hüma kuşu, Şahlık makamını simgeleyen, yükseklerde uçan ve cennet kuşu da denilen bir kuş türü olarak betimleniyordu. Ayrıca, bu kuşun kanadının yeşil, gagasının da sarı renkte olduğu biliniyordu. Osmanlı devletindeki hümayun sözü de hüma kuşunun adından gelmektedir. Anadolu’daki Deylemilerin (Zazaların) Tanrı karşılığında ifade ettikleri Homa adı da bu kuşun adıyla ilişkilidir. İran coğrafyasına inen Oğuz boylarınca bilinen Umay Ana nitelemesi de aynı bağlantıları içermektedir. Hüma kuşunun kanadının yeşil renkli olduğunun açıklanması Orta Doğudaki Aleviliğin kutsal rengi olan yeşille ilişkilendirilmesinden olsa gerektir. Bu açıdan hüma kuşunun Alevi mutasavvıf ozanları tarafından kutsanmış olmasını doğal karşılamak gerekir. Sasanilerin bayraklarındaki hüma kuşu, Farsça Homa’dan Türkçeye intikal etmiş olabilir. Günümüzde İran Hava Yollarının logosunda da Hüma kuşu bulunmaktadır. Yakın Doğu’da bu uygulamalar olurken Avrupada söz gelimi Fransada Orta Çağın sonlarına doğru her loncanın bir bayrağı vardı. Bu cümleden olarak, mum üreticileri loncasının, siyah zemin üzerinde beyaz renkli üç mum‘dan oluşan bayrağı bulunuyordu. Avrupa’da bayrak türü sembolik araçlar; fors, sancak, bayrak, gidon, flama ve filandra gibi adlarla anılıyorlardı.
İran Selçukluları da kırmızı renkli bayrakları tercih ediyorlardı. Tuğrul Bey’in Nişabur’a girerken başında kırmızı çetr bulunduğunu ve kırmızı rengin de Karahanlılar ve bir kısım Türk topluluklarınca kutsal sayıldığını belirliyoruz. Bu cümleden olarak, Türk toplulukları, tarih boyunca yaygın olarak kırmızı renkli bayraklar ve başlıklar kullanmalarını bir gelenek haline getirmişlerdir. Dr. Rıza Nur, Celaleddin Harzemşah’ın koyu kırmızı renkte bayrağının olduğunu öne sürmektedir. Eyyubi imparatoru ve Ajdanakan Kürtlerinden Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’e girerken sarı renkli bayrağı vardı. Eyyubiler, bu olaydan sonra, genellikle sarı kırmızı bayrak kullandılar. Haçlı seferleri süresince Eyyubilerin bayraklarında hilal de bulunuyordu. O günden bu yana Batılılar hilali Müslümanlığın simgesi olarak algılamaktadırlar. Oysa hilal, eski Mezopotamya halklarının inançları olan Sabiilikten gelmektedir. Mezopotamya halklarını bir araya getiren Eyyubiler, bayraklarında yaygın olarak üç hilali kullanmışlardır. Bir diğer deyimle, tarihte üç hilali bayraklarında yaygın olarak kullananların başında Eyyubiler gelmektedir. Zamanla Osmanlı devleti de Eyyubilerden üç hilali miras olarak almış ve bayraklarına aktarmışlardır. Kimilerinin iddia ettiği gibi Eyyubi ve Osmanlı bayrağındaki üç hilal üç kıt’ada yayılışı değil Hak-Muhammed-Ali üçlemesini ifade etmektedir. Bu üçleme de Hıristiyanların Baba-Oğul Kutsal Ruh üçlemesinden; oraya da eski Yakın Doğu ve Orta Doğu din ve inançlarındaki üçlü Tanrı anlayışlarından intikal etmiştir. Memluklerin, sarı zemin üzerinde bir kırmızı hilal ile sarı zemin üzerinde kırmızı dolunay şekli bulunan bayrakları bulunuyordu. Osmanlı donanması uzunca süre kırmızı renkli ve üzerinde üç hilal bulunan bayrak kullandı. Hilal, en eski belgelere bakılırsa, İÖ. IX. yüzyılda Asurlular tarafından kutsal bir simge olarak biliniyordu. Anadoludaki devletler de İlk Çağdan bu yana hilali bayraklarında simge olarak benimsemişlerdir. Öte yandan, Orta Doğudaki eski Sabiîlik dini gereğince gökte bulunan ay ve yıldızlar kutsal kabul ediliyordu. Aslında bu durum Sumerlilerden bu yana bilinen bir gerçekti. Zamanla yaygın olarak Sasaniler, Pontuslular ve diğer bir kısım hükümdarlıklar da hilali bir simge olarak bayraklarında belirtmişlerdir. Güneşe, aya ve diğer yıldızlara olan tapınım ve inançlar zamanla bu gök cisimlerinin birer simge olarak bayraklarda, sancaklarda, alemlerde, forslarda ve çeşitli türden paralarda yer almasına yol açmıştır. Hilal, tarihte Roma ay tanrıçası Diana’nın sembolüdür. Roma İmparatorluğunun bir kısım paralarında ay yıldız motifi yer alıyordu. Roma devleti öncesinde, Babil ay tanrısı Sin’in gemisini simgelemektedir. Bugün, gezegenimizdeki devletlerin bayraklarında yaygın olarak hilalin bulunması bu eski tanrı ya da tanrıçaların simgesi olmalarındandır. Ay’ın karanlıkları aydınlatma işlevi onun tarih boyunca insanoğlunun inançlarında kutsanmasına yol açmıştır. Bu açıdan, Emir Timur Han’ın Timur İmparatorluğu diye de anılan devletinin bayrağı mavi zemin üzerinde yan yana bulunan üç beyaz renkli dolunaydan oluşuyordu. Anadolu gazileri yaygın olarak yeşil rengi kullanıyorlardı. Türbelerinde yeşil renkli örtüler bulunmaktadır. İslamiyetin peygamber soyundan gelenlerinden ve o arada Alevi Fatımi devletinden intikal eden yeşil renk Anadolu evliyalarının simgesi durumundaydı. Bu bağlamda, Aydınoğlu Gazi Umur Bey de yeşil sancağı tercih etmişti. Hindistan dolaylarındaki Türk emirler ise Kırmızı renkli bayraklara sahiptiler. Cengiz Han’ın sancağında dokuz tuğ (at kuyruğu) bulunuyordu. Dokuz sayısı Moğollarca kutsal sayılıyordu. Altın-Ordu hükümdarlığının bayrağı beyaz zemin üzerine kırmızı hilal ve kırmızı damgadan oluşmaktaydı. Bir kısım Farsça kaynaklarda Moğollara ait mavi zemin üzerinde kurt figürlü bayraklardan söz edilmektedir. İlhanlılar zamanında; bayrak ve sancaklarda sarı, kırmızı ve diğer bir kısım farklı renkler yer etmişti. Bu bayrakların üzerinde Eski İran etkileri sonucu Şir-i Hurşid (güneş arslan) çoğunlukla motif olarak işlenmişti. Timur Leng’in ordusunda kırmızı, sarı, mor ve beyaz bayraklar bulunuyordu. Timur’un kendine özgü sancağının beyaz renkli olduğu söylenmektedir. Hindistandaki Timur yandaşı Babür Şah, sarı ve kırmızı bayraklara sahipti. Beranlı (Beranî) aşiretinin kurucu rol üslendiği ve ağırlıklı olarak Şadili (Şadiyan) mensuplarının da içinde yer aldıkları Karakoyunlu konfederasyonunun (oymaklar ya da aşiretler ittifakı) beyaz bayraklarında kara bir koç figürü bulunuyordu. Safevi devletinde yeşil renkli bayrakların üzerinde Kur’an-ı Kerim’den ayetler yer alıyordu.
Anadolu’da ayaklanan Celali liderlerinin her birinin ayrı ayrı bayrakları bulunuyordu. Osmanlıda XV. ve XVI . yüzyılda yeniçeri ve sipahi birlikleri kırmızı bayraklar taşıyorlardı. İran’da başta Kacarlar olmak üzere çeşitli Türk beylikleri zamanında bayraklarda arslan ve Zülfikar figürleri yer alıyordu. Osmanlılarda I. Mahmut zamanında amiral forsları yeşil zemin üzerine işlenmiş hilal ve Zülfikar motiflerinden oluşuyordu. Osmanlı egemenliğindeki Trablus kentinin yeşil zemin üzerine işlenen beyaz üç hilalden oluşan bayrakları vardı. Yine Osmanlı egemenliğindeki Mısır’da kırmızı zemin üzerinde beyaz ay yıldızlı bayrakla, yine kırmızı zemin üzerinde beyaz üç hilal ve önlerinde beş köşeli beyaz yıldızların yer aldığı bayrakları bulunuyordu. Öte yandan, ay yıldızlı bayraklar başta Mısır, Tunus, Pakistan, Malezya, Singapur ve Türkmenistan olmak üzere birçok devletin bayraklarında yer alıyordu. Kırmızı zemin üzerinde beyaz hilal ve yıldızdan oluşan bayrak, Osmanlı İmparatorluğunun son yüzyılında resmi bayrak olarak kullanılıyordu. Sultan Abdülmecid zamanında kırmızı zemin üzerinde beyaz hilal ve yıldızdan oluşan bayrağın sekiz köşeli yıldızı beş köşeli yıldıza dönüştürüldü. Aslında hilal ve yıldızdan oluşan bayraklar tarihte Sasaniler, Pontus Krallığı ve çeşitli Türk boylarınca benimsenmiştir. Sasanilerin dirhem denilen paralarında da bu ay yıldız motifini görmekteyiz. İS.4.yüzyıl başlarında bir Bizans bayrağının, kırmızı zemin üzerine işlenen beyaz hilal ve yıldızdan oluştuğu bir kısım kaynaklarda yer almaktadır. Buna karşılık, arslan motifi Eski İran kavimlerinin bayraklarında görülüyordu. Bununla birlikte, arslan motifi İspanya, Sri Lanka, Karadağ ve Hırvatistan bayraklarında da görülmüştür. İran kavimlerinin kullandığı arslan motifi güç ve kuvvet sembolüydü. Zerdüştilikten sonra İran coğrafyasında İslam sonrası Alevilik inancı kökleşince bayraklardaki arslan motifi elinde zülfikar ile resmedilmiştir. Bu bağlamda, arslan Hz. Ali’yi, elindeki kılıç da Hz. Ali’nin kılıcı olan zülfikarı temsil etmiştir. Selçuklu devletinin bir kısım sikkelerinde arslan ve güneş motiflerinden oluşmaktadır. Bu durum Selçuklu devletinin İrani bir devlet geleneğine ve kültürüne dayanmışlığının bir sonucudur. 1 Kasım 1922’de saltanatın ve 3 Mart 1924’de halifeliğin tasfiyesiyle birlikte Abdülmecid’in forsu da kullanımdan kaldırıldı. 29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı yasayla Türk Bayrağı Kanunu kabul edildi. Ardından, 5 Haziran 1937 tarih ve 2/7175 sayılı Türk Bayrağı Nizamnamesi ile biçim, boyutlar ve kullanım kuralları uygulandı. 22 Eylül 1983 tarih ve 2893 sayılı yasayla bayrağın kullanım kuralları yeniden belirlendi. Türk Cumhurbaşkanlığı forsunu düzenleyen 22 Ekim 1925 tarihli Sancak Talimatnamesi yayımlandı. Önceleri var olan hilal ve yıldız korunmuş, buna ek olarak mevcut olan güneşten çıkan ışın sayısı yirmi olarak belirlenmiştir. 18 Şubat 1978’de yirmi olan güneş ışığı sayısı on altıya düşürüldü. 25 Ocak 1985 tarihli ve 85/9034 sayılı Türk Bayrağı Tüzüğü’nün 28. Maddesine göre günümüzdeki fors kullanımdadır. Öte yandan, bugünkü kırmızı renkli bayrak, Karahanlılardan itibaren Türk kavimlerinin ya da topluluklarının yoğun olarak kullandıkları ve o zamanlar kutsal kabul ettikleri kırmızı rengi esas almaktadır. Ateşi kutsal olarak benimseyip o ateşin etrafında uygarlıklarını oluşturmayı temel almışlardır. Eski Türklerde ve Anadolu içlerine intikal eden mutasavvıf ozanlarda ifade edilen od (ateş) sözüne istinaden otağ ve oda (oturulan yer) sözleri oluşturulmuştur.
Günümüzde bayrakları, sancakları ve benzerlerini inceleyen bir araştırma alanı söz konusudur. Bu alana sancakbilim denilmektedir. Latince vexillum (sancak) sözüne istinaden İngilizlerin vexillology diye ifade ettikleri sancakbilim dalı; tarihsel, tasarımsal, figürsel, inançsal vb. yönlerden bayrak ve türevlerini araştırma, inceleme konusu edinmiştir.