Sumerce ile Kürtçe Bağlantısı
Dil bilimsel Bir İnceleme

 

 

Bilal  Aksoy     

2 Haziran 2019    

 

 

 

    Sumerliler İlk Çağda, bugünkü Bağdat ile Basra arasında yaşayan kadim halklardan biridir. Komşuları Akkadlılar bu halkın yaşadığı coğrafyaya “mat Şumeri” ve dolayısıyla halkın kendisine de “Şumerû, Şumerâiu veya Şumerâ” demişlerdir. Semitik bir halk olan Akkadlıların Şumer dedikleri ülkenin adı aslında Sumer idi. Tevrat’ın Tekvin (yaradılış) kısmında adı geçen Şinar ülkesinin Sumer olduğu sanılmaktadır.1 Ülkenin adı Sumer olunca bu ülkede yerleşik bulunan halka da Hititlerin kullandığı ‘-, –li’ eklerine istinaden Sumerli denilmiş; Türkçe çoğul eki olan ‘-ler’ eki ile Sumerliler diye telaffuz edilmiştir. Oysa, cumhuriyet döneminden itibaren yaygın olarak Sümer ve Sümerler ifadelerinin kullanıldığına tanık olmaktayız. Bu ifadelerin doğru olmadığını belirtmek zorundayım. Eğer, Mustafa Kemal’e de bu ifadeler empoze edilmişse, bunda çevresindeki tarih hocalarının etkisinin olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle Sümerbank değil Sumerbank diye telaffuz edilmiş olması gerekirdi. Yine aynı şekilde ülkelerinin adı Sumer olduğuna göre söz konusu halka Sumerler değil Sumerliler demek uygun düşmektedir. Nitekim, Fransızca Sumériens ve İngilizce Sumerians adlandırmaları Türkçesiyle ‘Sumerliler’ demektir. Oysa, Almanların Sumerer nitelemesi Türkçedeki ‘Sumerler’ ifadesinin karşılığıdır. Bence gerek Almanların kullandığı Sumerer (=Sumerler) ve gerekse Türklerin yaygın olarak Sümerler ya da Sumerler adlandırmaları hatalıdır. Yine de Sumeroloji profesörü Mebrure Tosun, “Sumerler” demektedir.2 Prof.Dr. Emin Bilgiç de söz konusu ülkenin adının Sumer olduğunu belirtmesine rağmen o da Sümerler diye söz etmektedir. Bilgiç’in, Türk Ansiklopedisi’nde Sumerlilerle ilgili olarak yazdığı maddenin başlığı “Sümerler”dir.3 Eski başbakanlardan Ord. Prof. M. Şemseddin Günaltay da bu gerçeği kabul etmesine karşın yine de yaygın kullanıma uyarak “Sumerler” demektedir. Günaltay, bir dipnotta şunları söylemektedir: “…bu kavme oturdukları yere nisbetle Sumerliler demek icabeder. Fakat öteden beri kitaplarımızda Sumer’liler yerine Sumer’ler denildiği ve bugün muhtelif müesseseler de bu şekilde adlandırılmış olduğu için, hatalı olmasına rağmen biz de Sumer’liler yerine Sumer’ler diyoruz.”4 Buna karşılık, Akkadcamat Şumeru” nitelemesindeki “mat” sözcüğü Akkadca matum (ülke) sözcüğüyle bağlantılı idi. Sumerliler ise ‘ülke’ye “KUR” diyorlardı. Onlar hem ‘ülke’yi hem de ‘dağ’ı “KUR” sözcüğüyle ifade ediyorlardı. Bana göre, sonraları telaffuz edilen Kürt ve Kürdistan sözcüklerindeki kür kökü işte bu Sumerce KUR sözcüğünden kaynaklanmıştır. Sumerlilerinin kendi ülkeleri için ifade ettikleri öne sürülen “Kİ.EN.GİN” adı, bir kısım analistlere istinaden Langdon tarafından ‘sadık kralın ülkesi’ ya da daha farklı karşılıklarda belirtilmektedir.5 Fransız arkeolog Louis Delaport (1842-1925), “Mesopotamia” adlı çalışmasında bu Semitik olmayan halkın ülkesinin Semitik komşularınca Sumer olarak adlandırıldığını, Sumerlilerin ise kendi ülkelerini “KENGİ” adıyla andıklarını aktarmaktadır.6 Öte yandan, Sumerce KUR (=dağ) sözcüğü diğer Hint-Avrupa Dillerinde ‘dağ’ karşılığındaki sözcüklerle ortak  maziye sahiptir. Bu açıdan, Sanskritçe giri, Zendce gairi, Persçe giri, Afgani Dillerde ghire, ghara, Slav Dillerinde gora, Bohemce hora ve Litvanca girra ‘dağ’ı ifade etmektedir7 ve Sumerce kur sözcüğüyle bağlantılıdır. Samuel Noah Kramer’in kanısınca: “Yunanlıların Hades’i, İbranilerin Şeol’ünün Sümercedeki karşılığı Kur’dur; kökeninde ‘dağ’ anlamına gelen bu sözcük, Sümeri çevreleyen dağlık ülkelerin sürekli bir tehdit oluşturmaları nedeniyle zaman içinde ‘yabancı ülke’ anlamında kullanılmıştır.”8 Sumercenin gün yüzüne çıkması bir sıra çalışmaların sonucudur. Önceleri Alman Doğu bilimcilerinden Grotefend’in Ahameniş kitabelerini çözme çabaları bir ölçüde başarıya ulaşmıştı.9 Çivi yazılı kitabelerin çözümünde en büyük başarı İngiliz İstihbarat Örgütünün mensubu H. C. Rawlinson’a aittir. Rawlinson, bu maksatla 1835’den 1844’e kadar İran’daki Behistun Kitabelerinin üç dilli çözümünü başardı.10

  Yahudi asıllı Sumerolog Zecharia Sitchin (1920/Baku- 2010/New york) “12. Gezegen” adlı kitabında Sumerce üzerine yapılan ilk çalışmalar sürecinden söz etmektedir: “Asurbanipal’in ‘Şumerce’ çetrefilli tabletleri okuyabildiği ve ‘Tufandan önceki günler’den kalan tabletlerde yazılanları anlayabildiği iddiası, gizeme gizem katmıştı sadece. Ama 1869 yılının Ocağında Jules Oppert, Fransız Nümismatik ve Arkeoloji Derneğine, Akkad öncesi bir dil ve halkın varlığını tanıma önerisinde bulundu. Mezopotamya’nın ilk hükümdarlarının, yasallıklarını ilân etmek için ‘Sümer ve Akkad’ın Kralı’ unvanını aldıklarına işaret ederek, bu halkın ‘Sümerliler’ ve ülkelerinin de ‘Sümer’ diye anılmasını önerdi. Adın yanlış telâffuzu dışında (zira Şumer olmalıydı, Sümer değil) Oppert haklıydı. Sümer gizemli, uzak bir diyar değildi, (…) Tekvin Kitabının açıkça belirttiği gibi: Babil ve Akkad ve Erek, hepsi de ‘Şinar diyarındaydı’lar. (Şinar, Şumer’in İncil’deki adıydı.)11

   Sumeroloji alanında çalışan önde gelen arkeologlardan biri olan İngiliz arkeolog Sir Charles Léonard Woolley (1880-1960), 1922’de Ur kentindeki Sumer kral mezarları kazısını icra etti. 1928’de Sumerliler adlı kitabını yayımladı.  Aynı kitabın Paris’te 1930 yılında Fransızca baskısı yapıldı. Wolley, bu kitabında Sumerlilerin görünüm itibariyle Hint-Avrupa ırkına mensup olduklarını belirtmektedir. Buna mukabil, dillerinin köken olarak değil fakat yapı itibariyle Türkçeyle benzerlikleri de bulunduğunu aktarmıştır.12 Yine İngilizlerin Orta Doğu uzmanlarından Laurence Austine Waddell (1854-1938), Sumerlilerin Aryen ırkına mensup ve dillerinin de Aryen Dillere ait olduğu görüşündedir. Waddell, bu konuda “Sumer-Aryan Dictionary” adlı sözlüğünü hazırlamıştır. Bu sözlüğü 1980’li yılların ortalarına doğru incelemiştim. Waddell, sözcüklere dayalı olarak Sumerce ile Hint-Avrupa Dilleri arasındaki benzerlikleri inceleyerek bir sözlük yayımlamıştır.13 Bu sözlük, genel olarak incelediğinde Sumerce sözcüklerin birçoğunun Aryen Dillerle aynı ya da benzer fonetiğe sahip oldukları görülecektir. Yalnız dilsel olarak değil ırksal açıdan da Sumerlilerin Aryen bir kavim olduklarını başkaları da öne sürmüştür. Bu açıdan, İngiliz Kraliyet Enstitüsü Başkanı ve aynı zamanda Paris Antropoloji Derneği üyesi de olan İngiliz antropolog Prof. Sir Arthur Keith (1866-1955), Sumerlerin tipolojileri üzerinde çalışarak onların Aryen oluşlarına ilişkin görüşlerini açıklarken, birtakım betimlemelerde bulunmaktadır. Sir Charles Léonard Woolley ilk baskısını 1929’da Londra’da yaptığı “Ur of the Chaldees” adlı kitabında bu durumu analiz etmektedir.14 Alman asıllı Fransız Doğu bilimci Julius Oppert (1825-1905), Mezopotamya’ya yaptığı gezide yeni bir yazı türü ile karşılaştığını açıklamıştır. Oppert, söz konusu yazının çok sayıda Turan Dilleri materyallerine sahip olduğunu aktarmıştır.15 Bu nedenle, bu yazının İskitlerle bağlantılı olduğu kanısına varan Oppert,  önceleri buna “CasdoScythian” adını vermişse de sonraları Sumer adını kullanmıştır. Oppert, bu tespitlerini aktardığı “Études Sumériennes” adlı çalışmasında ayrıca, Mezopotamya’da Turani unsurların olduğunu, Turanlıların ne zaman geldiklerini bildiklerini; ancak, bu gelişlerin ilk kez olmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte, Oppert’in sözünü ettiği Turan bölgesinin aslında incelendiği zaman İlk Çağda İran ile Hindistan arasındaki bölge olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca, Turani bir kavim olarak bilinen İskitlerin Aryen bir topluluk olduklarını unutmamak gerekir. Kaldı ki, Turan adı Eski İran Dillerine ait bir yer adıdır. Turanlılar Aryen topluluklar idi.  Bu konuda bir süre önce yazmış olduğum “Turan ve Turancılık” başlıklı makaleye bakılabilir. Danimarkalı Doğu bilimci Svend Aage Frederik Dichmann Pallis (1896-1972) Zagros dağları halkı ile Sumer ilişkilerine değinerek yorumlar yapmaktadır.16

    Sumerlilerin dillerine dair farklı tezler öne sürülmüştür. Sumerceyi bir kısım dillerle ilişkilendirme çabaları da söz konusu olmuştur. Oysa, bu çabaların büyük bir bölümünde somut verilere dayalı örneklemeler yetersiz düzeyde kalmıştır. Bunun yanı sıra, Sumerceyi Aryen Dillerle bağlantılı gören filologlar daha yoğunluktadırlar. Fransız Doğu bilimci Charles Georges Marcel Autran (1879-1952), Sumercenin Hint-Avrupa Dilleriyle olan bağlantılarının üzerinde durarak bu yöndeki ilişkilerin güçlü oluşuna değinmektedir.17 Amerikalı İngiliz arkeolog Prof. Stephen Herbert Langdon (1876-1937) da Sumerceyi Hint-Avrupa Dilleriyle ilişkilendirenler arasında yer almaktadır. C. G. M. Autran, Sumercenin bir Hint-Avrupa Dili olduğunu açıklarken Leonard W. King’in aynı yöndeki görüşlerine de atıfta bulunup itibar etmiştir.18 İngiliz arkeolog Prof. Leonard William King (1869-1919), en son benimsenen görüşün, Sumercenin Hint-Avrupa Dilleri ve yapısına sahip bir dil olduğu görüşüdür demektedir.19 King, Sumer kültürünün Zagros dağlarına dek yayılım gösterdiğini de ifade etmektedir.20 Lenormant ve Hommel ise Sumerceyi Ural-Altay Dilleriyle ilişkilendirmeye gayret etmiştir. Bask ve Kafkas dilleriyle münasebetlendirenlerin başında F. Bork gelmektedir. Sumerceyi Avustralya, Polinezya, Malezya ve Kmer dilleriyle bağlantılandıranların arasında E. Stucken ile Th. Kluge yer almaktadır.21 Fransız arkeolog ve sumerolog R. Raymond JestinLe Verbe Sumerien” adlı bir dizi çalışmasında Sumercenin gramer yapısına ilişkin bilgiler aktarmaktadır.22 Oxford Üniversitesi Asiryoloji okutmanlarından C.J. Ball’ın 1913 yılında yayımladığı “Chines and Sumerian” adlı kitabında Sumercenin Çince ile olan ilişkilerine örneklemeler yapmaktadır. Ball, bir yerde Sumerce DAR/DARA (karanlık, karanlık olma) sözcüğünü Çince tai/toi (bulutsu, dumanlı) sözcüğüyle bağlantılı varsaymaktadır.23 Oysa, Sumer ce DAR/DARA (karanlık) sözcüğünün Kürtçe tari (karanlık) ile ilişkisi oldukça sarihtir. Alman Doğu bilimci ve Semitik diller profesörü Fritz Hommel (1854-1936), I. Dünya Savaşı yıllarında Turancı -Türkçülere destek sağlamak için Türkçe ile Sumerce arasında birtakım bağlantılar aramaya çabalamıştır. Bu bağlamda, bir kısım sözcüklerden örneklemeler yaparak bir liste hazırlamıştır.24 Bu sözcükleri incelediğimizde birçoğunun fonetik benzerlikleri bulunmamaktadır. Avusturyalı Alman asıllı Sumerolog ve DTCF öğretim üyelerinden Ord.Prof.Dr. Benno Landsberger (1890-1968), Sumercede ifade edilen -DA ekinin Türkçedeki –de ekine karşılık olduğunu belirtmiştir. Örneğin Sumercede ev karşılığındaki e hecesine SumerceTA eki getirildiğinde E-TA (=evde) denilmektedir.25 Bu durumun Türkçedeki ismin –de haliyle benzeştiğini aktarmaktadır. Oysa, Landsberger Kürtçe üzerine çalışmaları olmadığından sözünü ettiği SumerceTA ekinin Kürtçede –da şekliyle telaffuz edildiğini görecekti. Sumerce eta (ev-de), Kürtçe malda (ev-de) şeklindedir. Sumerce NU, ‘olumsuzluk’ ön ekidir.26 Sumerce SAĜ (iyi, güzel, doğru) ve NU-SAĜ (iyi/gü zel/doğru olmayan) gibi. Bu durum Kürtçede ne ve na ön ekleriyle gösterilmektedir: Hatiye nehatiye (gelmiş gelmemiş); terım (giderim) narım (gitmem) vd.

  Sumer ve Kürt gramerlerindeki –ra eklerinin de aynı işlevleri bulunmaktadır. Bundan 35 yıl kadar önce Sumercedeki –RA eki dikkatimi çekmiş, Kürtçedeki –ra ekiyle ilişkilendirerek bu konuda bir kısım tespitlerde bulunmuştum. Nitekim, Gürdal Aksoy, 1991 yılında Ankara’da yayımladığı “Kürt Dili ve Söylenceleri Üzerine İncelemeler” adlı kitabında benim bu konudaki aktarımlarımdan söz etmektedir: “Çok önceleri Bilal Aksoy, bana Kürtçe datif eki olan -ra’nın Sumercede de bulunduğunu söylüyordu. Gerçekten de -ra datif ekiyle Sumercede de karşılaşıyoruz.”27 Yukarıda da kendisinden söz ettiğim Fransız Doğu bilimci C. Autran, Sumercedeki datif ekini Farsça datif ekiyle ilişkilendirmekle birlikte, Baskçada da –ra/-r datif ekinin bulunduğunu ifade etmektedir.28  Yine  Sumercedeki –RA ekine değinen C.J.Gadd, 1924’de yayımladığı “A Sumerian Readıng-Book” adlı çalışmasında SumerceRA ekine örnekleme yaparak, Sumerce MA.RA (=bana) ifadesini belirtmektedir.29 Çok açıktır ki, Sumerce MA.RA (=bana) ifadesi ile Kürtçe mı-ra (<mın-ra: ‘bana’) arasında bir ortak tarihsellik mevcuttur. Gadd, aynı sayfada “Lugal-e-a-ra” ibaresini kullanmaktadır. Sumerce bu ibarenin ‘evin büyük adamına’, ‘evin şefine’ ya da ‘ev sahibine’ karşılığında telaffuz edildiği anlaşılmaktadır.  Sumerce ME (=biz), ZU (=sen) ve  (=o) kişi zamirlerine karşılık, Kürtçe me (biz), tu (sen) ve vi/wi (o) kişi zamirleri bulunmaktadır. Sumercedeki -ME iyelik ekine S. Langdon da örnekleme yapmaktadır: ADDA.ME (atamız/babamız), DAGAL.ME (annemiz).30 Bu sözlere karşılık Kürtçe bavê me (=babamız), brayê me (=kardeşimiz) ifadeleri kullanılmaktadır. Bu durumda her iki dilde de –me iyelik eki bulunmaktadır. Sumerce LUGAL-MU (=kralım) sözüne karşılık ise Kürtçe bavê mı (=babam), defterê mı (=defterim) gibi iyelik belirten eklerle karşılaşılmaktadır. Sumer gramerinde Û harfi cümle içinde ‘ile’ ya da ‘ve’ yerine geçmektedir. Sumerce LUGAL û SİPA (kral ile çoban) deyimi Kürtçede Hesen û Ali (Hasan ile Ali) örneğiyle yaşamaktadır. Aynı bağlaç, Farsça ile Osmanlıcada şekliyle telaffuz ediliyordu. Sumercede U (ile, ve) yerine başka söz’ ifade ler de kullanılıyordu.31

  Sumerlilerde hububatla ilgili ölçü birimine BAR denilmiştir.32 Kürtlerde bar, hububat yüklerine denilmektedir. Bu yükler, yaygın olarak eşek, katır ya da at sırtına yüklenirdi. Ayrıca, bir ürünün kaç yük (=bar) geldiğine dair tıpkı Sumerlilerde olduğu gibi bir ölçü birimi sayılmaktadır. Bu bağlamda, Sumerlilerde ‘çuval, harar, torba, heybe’ karşılığında BAR sözcüğünün kullanıldığını belirlemekteyiz.33 Sumerliler ‘adam, insan’ karşılığında LU sözcüğünü telaffuz ediyorlardı. Buna karşılık, Kürtçe lo ‘insan, adam’ diye bilinmektedir. Sumerce GAL (=büyük) sözcüğü de eklenince LU.GAL (büyük adam) sözcüğü belirecektir. Sumerlilerde ‘yazmak’ fiili sar sözcüğüyle belirtiliyordu. Bu bağlamda, Sumercede DUB.SAR, ‘kâtip, yazıcı, sekreter’ demekti.34 Buna karşılık, Kürtçe nıvisar (yazıt, kitabe) sözcüğü kullanılmakla birlikte buradaki sar son hecesi Sumerce SAR köküyle ilişkili olmayabilir. Çünkü, ‘nıvisar’da kök sözcük Kürtçe nıvis olarak belirmektedir.

   Sumercede yıllar öncesinden dikkatimi çeken  sözcüklerden biri de Gis (=gemi) sözcüğü idi.35 Bugün Kürtçede kullanılan gizme (çizme) sözcüğünün de yukarıdaki Sumerce sözcükten kaynaklandığı kanısındayım. İlk kullanılan ayakkabılar da gemiye benzerdi. Bir zamanlar kullanılan çarıklar da aynı şekilde idi. Sumerce Gis ön eki ‘ağaç’ demekti; MA ise ‘su’yu ifade etmiş olmalıdır. Gerek Türkçe çizme (<Kürtçe gizme <Sumerce GisMA= gemi, su tahtası) ve gerekse Türkçe çorap (<Farsça gorab, Kürtçe gor/gore) sözcükleri sudan koruyan nesneler oluşlarından dolayı ‘su’yu belirten –ab ve –ma sözcükleriyle sonlanmışlardır. Buna karşılık, kimi yörelerde çorap karşılığında Kürtçe ḵṵrıḵ (<gorık) sözcüğü telaffuz edilmektedir. Bir başka Sumerce sözcük, KAUTA (yem), Farsçadaki ‘qut’un karşılığı olsa gerektir. Farsça ve Kürtçede telaffuz edilen qut sözcüğü ‘azık, rızk, gıda, yem’ demektir.36 Söz gelimi, Kürtçede ‘qutê mırişkan’ sözü ‘tavukların yemi’ diye bilinmektedir. Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğünde adı geçen kavut yemeği, Mazgirt yöresi ahalisince bugün de qawot adıyla bilinen bir yemektir.

    Sumerce sözcüklerden biri olan (=dişi)37 sözcüğü Kürtçede mi (=koyun) ve meçık (=dişi) ile bağlantılı görünmektedir. ‘Arpa’ karşılığında Sumerce ŠE denilirken Kürtçe ce, Farsça cev ve Akkadca še’um ifade edilmektedir. Sumercede ‘öküz yemi’ karşılığında ŠE-GU denilmiştir. Bu birleşik kelimede ŠE (arpa) ve GU (öküz) unsurlarına karşın Kürtçede ce (arpa) ve ga (öküz) sözcükleri telaffuz edilmektedir. Sumerlilerin kullandığı SAĞ-Kİ (=yamaç, tepe), Kürtçe ve Deylemicede Zağgê ya da Zagê (yamaç, tepe) şekillerinde dile getirilmektedir. Nitekim, John Alan Halloran, Sumerce ZAG-Ê sözünü ‘yükselme’ ile ilişkilendirmektedir.38 Bununla birlikte, Sumerce KUR.ZAG (dağ tepesi, zirve, doruk)39 sözü, yine aynı dilde KUR (dağ) ve ZAG (doruk, zirve) sözcüklerinden oluşmaktadır. Sumerce GÍR (hançer, bıçak)40, Kürtçede kêr (bıçak) olarak tarihte yerini almıştır. Buna karşılık, Kürtçe şur (kılıç, hançer) da yakın foneme sahip görünmektedir. Sumerce KUN (kuyruk)41, Kürtçede kun (kıç) ile bağlantılıdır. Sumerce DAM (eş, hanım)42 sözcüğü Kürtçede damari (analık) ve Fransızcada madam (hanımefendi) sözcüklerinde varlığını korumuştur. Sumerce DUMU (oğul, evlât)43 Akkadcada MĀRU karşılığıyla ifade edilmiştir. Bu Akkadca sözcük Kürtçede meri (adam, kimse, insan) şekliyle günümüzde yer etmiştir. Akkadca ile Kürtçe arasındaki etkileşim ayrı bir çalışmanın konusunu teşkil edecektir.

   Sumerlilerin kullandıkları sözcüklerden biri olan BALAĞ (=saman)44 Kürtçede pelax (=çer çöp, yaprak karışımı kuru otlar) olarak günümüze intikal etmiştir. Sumercede ‘deniz’ karşılığındaki A.AB.BA45 sözcüğündeki AB birleşeni Farsça ab (=su) ve Kürtçe av (=su) şekilleriyle telaffuz edilmektedir. John Alan Halloran da “Sumerian Lexicon”da AB sözcüğünü ‘su’ karşılığında belirtmiştir. Sumerce ab sözcüğünün ‘su’ karşılığında olduğu başka kaynaklarda da yazılmıştır.46 O nedenle “yer altındaki tatlı su okyanusu”na Sumerlilerce APSU denilmiştir.  Bununla ilgili efsanevi anlatımlar mevcuttur.47 APSU adındaki AP sözcüğü yukarıda da ifade ettiğim üzere Hint-Avrupa Dillerinde ‘su’ karşılığında kullanılmıştır. Bu bağlamda Farsça ab ile Kürtçe av sözcükleri de ‘su’ demektir. Sumerce NİN (=kız kardeş), ninAB-BA ya da ninAD.DA (=hala, baba’nın kız kardeşi), ninAMA (=teyze) sözcüklerine karşılık, Kürtçe jin (kadın, bayan) ve buradan da Batı Dillerine intikal ederek jinekolog (kadın hastalıkları ve doğum uzmanı) şekliyle yayılmıştır. Nine ve nene sözcüklerinin de Sumerce NİN ile bağlantılı olduğunu sanıyorum. Sumercenin ninAMA (=teyze) sözüne karşılık Kürtçe Amoj (yenge, amca eşi) telaffuz edilmektedir. Amu sözü eski Mezopotamya toplumlarında amca karşılığındaydı.  Akkadcada da EMUM ya da EMU/AMU diye amca’yı belirtiyordu. Öyle sanıyorum ki, amca sözcüğü amu-ca’dan dönüşmüştür. Bir kısım Sumer tanrıçalarının da NİN (hanım, kraliçe, tanrıça) ön ekiyle adlandırılmış oldukları görülmektedir: NİNGAL, NİNTİ, NİNNİSİNNA, NİNTULLA, NİNHURSAG, NİNGAL, NİNKASİ48 vd. Bununla birlikte, Sumerlilerin ilk dönemlerinde bir kısım tanrılar için NİN ön eki kullanılmıştır. Sonraları, tanrılar için bu adlandırma terk edilerek yalnızca tanrıçalar için dile dile getirilmiştir.49

   Türkçe yırtmak yüklemi Kürtçede dırandın şeklindedir. Burada kök söz dır– olarak görünmektedir. Aynı karşılıkta Sumercede TAR (=yırtmak, sökmek, yarmak) diye telaffuz edilmiş. Aşağıda bu sözcüğün Sumerce DAR şeklini de örnekledim. Öyle anlaşılıyor ki, Sumerce TAR kök sözü zamanla Kürtçede dır şekline bürünmüştür. C. Autran, “Sumérien et Indo-Européen” adlı kitabında Sumerce SUR fiil kökünü ‘şarkı söylemek’ karşılığında belirtmiştir.50 Nafiz Aydın ise sözlüğünde ‘şarkı, türkü söylemek’ karşılığında ŠİR sözcüğünü aktarmıştır.51 Ben, bu fiil kökünün zurna sözcüğüne temel oluşturduğu kanısındayım. Musevilerdeki sur ve Orta Doğu düğünlerinin başlıca enstrümanı olan zurna aynı kökenden kaynaklanmış olmalıdırlar. Kürtçede ve Türkçede bağrışmayı ifade eden ‘zır zır’ sesleri de bu açıdan bir örnek oluşturabilir. Ayrıca, Kürtçe zır (anırma), zırin (anırmak, zırlamak, yüksek sesle bağırmak), zurne (zurna), ve zırandın (anırtmak, zırlatmak) ile Türkçe zırlamak yüklem ve sözleri etimolojik açıdan ortak kökene dayanmış görünmektedirler.

   Sumerce NİNDA (=ekmek) sözcüğü Hititçede de nında şekliyle yer almaktadır.52 Buna karşılık, Farsça nan (=ekmek) ve Kürtçe nan (=ekmek) sözcüklerinin kullanıldığı görülmektedir.53 Ekmek karşılığındaki nan sözcüğü Kazakça, Özbekçe, Kırgızca ve Uygurcada da telaffuz edilmektedir.54 

   Sumerlilerin Gılgameş’i farklı kimselerce farklı karşılıklarda betimlenmeye çalışılmıştır. DTCF’de öğrencilik yıllarında bir hocam, derste “ayol ne Gılgameş’i, Kılkamış bu” dediğini hatırlıyorum. Kimi Türk dili öğretim üyeleri de Kılkamış olarak tanıtmaya çalışmışlardı. Oysa ben, bu denli güçlü kuvvetli, iri kıyım ve tıpkı Zaloğlu Rüstem gibi tanıtılan Sumer kahramanının aslında tasvirine uygun bir şekilde Gir-gameş olarak adlandırıldığı görüşündeydim. Yıllar geçmesine karşın bugün de aynı kanıdayım. Gürdal Aksoy, Gılgameş adının etimolojisini yapanlara değinerek, bunlardan Conteneau’nun Gılgameş adını savaş tanrısı Gibil ile ilişkili bulduğunu aktarmaktadır. Hilaire de Barenton’un Gılgameş adını ‘arslan babası’ diye betimlemesiyle birlikte, Virolleaud’un ise Heredot’un aktardığı bir kabile adı olan Giligammai ile bağlantılı görmesi bir başka açıklamadır. G. Aksoy, Gılgameş adlandırmasına dair şu açıklamada bulunmaktadır: “Konuya ilişkin diğer bir sav da Bilal Aksoy’a ait. O’na göre, Sumercedeki Gıl sözcüğü, iri, büyük güçlü vb anlamlara gelir. Gameş sözcüğü ise, halen Anadolu’nun hemen her yöresinde ve özellikle Kürtler arasında farklı telaffuzlarıyla göze çarpıyor gameş, camus, camış vb.). Sözcük hem ‘boğa’ hem de ‘manda’ anlamını taşıyor. Yani ‘büyük boğa’, ‘güçlü boğa’ anlamına geliyor. Biz, Aksoy’un çözümlemelerine katılıyoruz. Çünkü söylenceye göre, tanrıça Iştar Gılgameş’e ilân-ı aşk ederken, Gılgameş ise onu aşağılayıp küçümsemiş, ona terk-i diyar eylemesini söylemiş. Iştar, Gılgameş’i babası tanrılar tanrısı Anu’ya şikâyet eder. Anu da gökten iri bir boğa salar Gılgameş’in üstüne. Ama, Gılgameş ve arkadaşı Enkidu elbirliğiyle boğayı öldürürler. Sanıyorum, buradan hareketle Gılgameş lâkabı verilmiş kahramanımıza. Çünkü, Gılgameş’in bir diğer adı, belki de asıl adı İz-du-bar’dır. Giş-du-bar olarak da bilinir. Kimileri onu, Kutsal Kitap’taki kral Nemrut ile bir tutar.”55 “Bana öyle geliyor ki, birçok efsane kahramanı gibi, Gılgameş adı da bir lakaptan ibarettir ve bu da kendi yapısına özgüdür. Efsane kahramanları genelde kişisel yapılarına özgü takma adlar alırlar: Ayı-boğan, Deli Dumrul gibi… Gılgameş de efsanede anlatıldığı şekliyle iri kıyım, güçlü, dayanıklı bir kimsedir.”56 Bir Hititçe kitabede, Gılgameş’in boyunun uzunluğu on bir endaze, göğsünün genişliği dokuz karış olarak yazılmıştır. Bir Babilce kitabede ise, adımlarının alabildiğine genişliğinden, cüssesinin gayet iriliğinden; ondaki üçte bir insan ve üçte iki tanrı niteliğinden söz edilmektedir.57 Sumerce yalnız GIL sözcüğü değil, buna benzer Sumerce GİR sözcüğü ise ‘güçlü, kuvvetli’ karşılığında ifade edilmiştir.58 Sumerce GAL (ulu, büyük) sözcüğü59 yine Sumerce KAL (çok değerli, kıymetli)60 sözcüğüyle aynı kökten kaynaklanmış olmalıdır. Buna karşılık, bu Sumerce sözcüklerin Kürtçe ve Deylemicedeki ĶAL (=yaşlı, ulu, büyük, ata) sözcüğüyle ilişkili olduğunu söyleyebilirim. Bu bağlamda, Yukarı Fırat yöresinde ĶALİ şahıs adıyla da karşılaşılmaktadır.

   Sumerlilerce kullanılan müzik aleti PAN.TUR, Sumercede ‘küçük yay’ karşılığında telaffuz edilmiştir.61 Bu müzik aleti, sonraları Ermenilerce Pandır ve Gürcülerce Panturi adıyla anılmıştır. Kürtlerin kullandığı tenbur (bağlama) sözcüğünün Yakın Doğu’da kullanılan tanbur ve Sumerce PAN.TUR ile bağlantılı olduğu kanısındayım.

   Sumercede ‘köpek’ karşılığında telaffuz edilmiş olan UR sözcüğü62, Kürtçede gur (kurt, yabani it) ve Türkçede kurt (=yabani it) şeklinde ifade edilmektedir. Sumerliler kendi ülkelerine Kİ.EN.Gi diyorlarmış. Oppert, bu adlandırmayı “Gerçek Efendi Ülkesi” olarak yorumlamıştı. Delitzsch ile Lenormad bu yorumlamayı reddetmişlerdi.63 Sumercede ‘yer, yurt, bölge, dünya, mesken, konak, yeryüzü vb.’ karşılığında sözünün kullanıldığı aktarılmakla birlikte64, bu sözün Gİ (ülke, yurt) şekliyle ifade edilmiş olduğu bilgisiyle de karşılaşmaktayız.65 Günümüzde Kürtçede telaffuz edilen sözcüğü ‘yer, yurt, mesken’ demektir. Sumer gramerine uygun olarak Kürtçede ci-yê mı(n), ci-yê av, ci-yê bılınd denilmektedir ki, ‘benim yerim, su yeri, yüksek yer’ karşılığındadır. Türkçede ise su yeri, dağ yeri, onun yeri vb olarak dile getirilmektedir. Türkçede cümle içinde kullanılan ‘yer’ sözü sona gelirken Kürtçede ise tıpkı Sumercede olduğu şekilde öne gelmektedir. Söz gelimi, Sumerce Ki.EN (efendi yeri) sözü bir örnek olarak belirmektedir. Sumerce SU (kırmızı)66, Yukarı Fırat yöresi Kürtçesinde SUR (kırmızı) olarak varlığını devam ettirmektedir. Aynı sözcük, Farsçada sorh (kızıl, kırmızı) ve buradan kaynaklanarak bilinen sorh-aş (=kırmızı aş, yemeklere tat versin diye salça ya da domatesle soğan, biber yağ karışımı olan katkı) Kürtçede sorğaç, İç Anadolu Türkmenlerince sorgaç diye telaffuz edilmektedir. Ayrıca, yerleşik İranlılar Türkmenleri Sorh-ser (Kızıl-baş) diye anıyorlardı. Bu adlandırma etnik bir adlandırmadır ve dinsel bir yanı yoktur. Samuel Noah Kramer, “The Sumerians” adlı kitabında ‘maden işçisi’ karşılığında Sumerce TİBİRA sözcüğünü belirtmektedir.67 Ben şahsen bu Sumerce TİBİRA sözcüğünün günümüzde Kürtçede kullanılan tevır (kazma) sözcüğüyle bağlantılı olduğunu; ayrıca, Türkçedeki demir sözcüğünün de aynı kökten kaynaklanmış olabileceğini sanıyorum. TİBİRA sözcüğünün zamanla b/v değişimiyle birlikte tevır (kazma) sözcüğüne yol açtığını, b/m değişimi sonucu ise ‘demir‘ diye telaffuz edildiğini sanıyorum. En azından, bu kelimelerin etimolojik açıdan aynı kökten kaynaklanmış olduklarını söylemek mümkündür. Nafiz Aydın da Sumerce TİBİRA sözcüğünün farklı kaynaklardaki karşılıklarını kitabında alıntılamıştır. Bunlardan “oyma bıçağı” karşılığı dikkatimizi çekmektedir.68 Landsberger ise aynı sözcüğü ‘çilingir’ karşılığında açıklamıştır. 69 Yukarı Fırat yöresinde Temır aynı zamanda şahıs adları arasında yer almaktadır. Erzurum dolaylarında Temir versiyonuyla da karşılaşılmaktadır.

 Sumerce ERİM (adam, asker, hizmet eden)70 ya da ERİN (askerler, kıtaat)71 sözcükleri Dersim Deylemicesinde hero (er kişi), Latince heros, Arnavutça hero, İngilizce hero, Fransızca héros, İspanyolca héroe, Portekizce héroi, Yunanca iroas, Arnavutça hero, Ermenice heros, Baskça heroi, İtalyanca eroe, Türkçe er ya da erkek, Sırpça xeroj, Bulgarca geroi, Rusça geroy, Yukarıda aktardığım sözcüklerin büyük bir kısmı ‘kahraman’ karşılığında dile getirilmiştir. Kürtçedeki kero ifadesi ker (eşek) çağrışımı ve kişiyi bu açıdan küçümseme nedeniyle argo bir niteleme sayılmaktadır. Dr. Hamit Koşay, “Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Mevkii” adlı makalesinde Pehlevice vir, Latince vir ve Sumerce er, eri (hizmetçi, erkek) sözcüklerini Türkçenin tüm lehçelerinde telaffuz edilen er, eri ve Çuvaşçadaki ar (adam, kahraman) ile bağlantılı görmektedir.72

     Sumerce (kamış, saz), Kürtçe gi/giya (ot, sap, kamış, saz, vb.) sözcüğüyle etimolojik açıdan aynı kökene dayanmaktadır.  Kürtçede giya sor (kızıl ot), giya zer (sarı ot), giya spi (beyaz ot) sözlerinde olduğu gibi. Kürtçe gi (=ot) sözcüğüne istinaden giyê sur (=kızıl ot) da denilmektedir.   Sumercede de Gi ön ekiyle bir kısım adlar oluşturulmaktadır: Gİ.DUG.GA (şeker kamışı), Gİ.DUB.BA (yazı kamışı, kalem), Gİ.DURU (kamış düdük), Gİ.GUR (kamıştan örülmüş sepet, küfe), Gİ.İZİ.LA (odun) vd.73  Bu örnekler, gramer açısından Sumerce ile Kürtçe arasındaki ortak yönlerden sadece biridir. Bu makalenin birçok yerinde her iki dil arasındaki gramer ortaklıklarına işaret edilmiştir.  

   Sumercede NU olumsuzluk ön eki olarak kullanılmıştır.74 Sumerce SAĜ (iyi, güzel, doğru), NU.SAĜ (iyi, güzel, doğru olmayan); Kürtçe çar (<çare: ‘derman, umar), ne-çar (çaresiz) gibi. Bir kısım dillerde na, ne, ni, nu şekilleriyle olumsuzluk ön ekleri kullanılmaktadır.  Farsça na-çar, na-merd sözcükleri Türkçeye de intikal etmiştir. Türkçede olumsuzluk eki olarak ‘-sız, -siz’ son ekleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Aryen Dillerden intikal eden ‘ne öyle ne şöyle’ ya da ‘ne onu ne de şunu’ gibi ifadeler de telaffuz edilmektedir. Sumerce NU-TUKU (benim yok)75 örneğinde olduğu üzere NU– ön eki bir olumsuzluk ön eki olarak yaygın şekilde dile getirilmiştir. Sumercede olumsuzluk eki olarak NA ön eki de kullanılmaktadır76; tıpkı Farsça ve Kürtçede olduğu gibi.

  Sumerce MAR (bel, kürek, yaba) Kürtçede mer (=bel; mer kırın: bellemek) şekliyle varlığını devam ettirmektedir. Aynı dilde “rezan mer dıkın” denilirken ‘bağları belliyorlar’ diye anlaşılır. Sumerce GİŠ (ağaç) sözcüğü Kürtçede Ğıj (çer çöp, küçük ağaç parçaları) olarak telaffuz edilmektedir. Saçları dağınık ve dal dal olmuş birine Kürtçe gıjıkın denilmektedir. Binlerce yıl geçmesine rağmen Sumerce GİŠ sözcüğünün pek az formel değişmelerle birlikte yine de günümüze intikal ettiğine tanık olmaktayız. Kürtçe gişi (salkım, üzüm salkımı) sözcüğü de Sumerce GİŠ ile bağlantılıdır. Bununla birlikte, Sumerliler herhangi bir ağaç türünü belirtmek için ilgili sözcüğün başına GİŠ (=ağaç) ön ekini getiriyorlardı. Söz gelimi, GİŠİMMAR (=hurma ağacı), GİŠAL (değnek, çubuk) gibi. GİŠ sözcüğü Sumercede ĜEŠ (=ağaç) olarak da kullanılmıştır. Sumerce ĜEŠGAZ (=sopa, değnek, çomak)77, ĜEŠ DİH (=diken, çalı)78 denilmektedir. Bu bağlamda, Kürtçe Gısınc ya da gusınc sözcüğü ‘iğde ağacı’ karşılığında telaffuz edilmektedir. Gısınc/gusınc sözcüğündeki gıs/gus ön eklerinin Sumercede ağacı belirten GİŠ ya da ĜEŠ sözcüklerinden bugüne gelmiş olduğu görüşündeyim. Kürtçe gısınc/gusınc sözcüğündeki –sınc son eki aynı dilde ‘çalı, diken’ karşılığındadır. İğde ağacı çalılardan oluştuğu için bu adlandırmanın yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Türkçede bilinen sancak sözcüğünün de Kürtçe sınc kök sözcüğüne istinat ettiğini sanıyorum. Selçuklularda kullanılan sancaklar ucu sivri sopalar halinde idi. Sumerce SİPA/SİPAD (=çoban), Kürtçe şıvan ve Türkçe çoban sözcüklerinin ortak bir tarihe haiz olmaları bir olasılık düzeyindedir. Kürtçe şıvan’ın şıv ile Türkçedeki çoban’ın ço/çob (=çu/çub-uk) sözcükleri Kürtçede ‘sopa’ karşılığındadır.  Bu bir rastlantı değilse – o takdirde- şıvan ve çoban sözcükleri Kürtçe orijinli olabilir. Sumerce GU79(=söylemek, demek, seslenmek) yüklemine karşılık Kürtçede de go (=söyledi, dedi) sözü mevcuttur. Kürtçe ki go (=kim dedi), çı go (=ne söyledi) diye telaffuz edilmektedir. Farsça goften (=söylemek) yüklemini de yakın fonetik söylenişi nedeniyle anımsıyoruz. C. Autran da Sumerce GU yüklemine değinerek, ‘konuşmak’ karşılığında ifade etmektedir.80

   Sumerce ĜEŠ (=altmış), Kürtçe şeş (=altı) ve şeşt (=altmış) fonetik benzerlikleri görülmektedir. Sumerce (altı), Akkadca ŠEŠŠUM şekliyle kullanılmıştır.81 Kürtçedeki şeş (altı) de aynı kökenden kaynaklanmıştır. Sumerce MAŠ (koç, teke, oğlak, keçi), Kürtçe maz (beş yaşından büyük koç), Farsça meş (=koyun) ve Türkçede kullanılan meşin sözcüğü de aynı kökenden gelmektedir. Kürtçe mar û mur (yılan ve karınca) ifadesindeki mur (karınca) sözcüğü, Sumercede MARUN şekliyle aktarılmaktadır.82 Sumerliler ‘öğütmek’ karşılığında ara diyorlardı.83 Kürtçe ard (=un), etimolojik açıdan Sumerce ara ile aynı kökene istinat etmektedir. Sumerce BALA (=saltanat)84 sözcüğü İrani Dillerde ‘yükseklik, yücelik’ belirten sözcüklerle ilişkilidir. Bu bağlamda, Farsça bülend (yüksek, yüce), Kürtçe balan (yüksek), bılınd (yüksek) ve Türkçeye intikal ederek belen (dağ yamaçları) şekliyle görülmektedir.

   Sumerce KUŠ (=deri)85 sözcüğü, ‘büyük davul’ karşılığındaki Farsça ve Kürtçe kûs, Osmanlıca kös ile varlığını devam ettirmektedir. Bilindiği üzere, davullar yanları deriyle gerilerek yapılmaktadırlar. Kürtçe, Farsça ve Türkçede kullanılan meşk (=deri) ise yukarıda belirttiğim Sumerce MAŠ (=koyun) sözcüğüyle bağlantılı olsa gerektir. Sumerce MAŠ (=koyun), Akkadca maşku (=deri) sözcüğüne yol açmıştır. Sumerliler deri türlerinin ve deriden yapılan nesnelerin adları önüne KUŠ (=deri) ön ekini eklemişler. Söz gelimi, Sumerce KUŠAB (sığır derisi), KUŠANŠE (eşek derisi), KUŠAMAR (dana derisi), KUŠGU (öküz derisi), KUŠDU (temizlenmiş deri), KUŠDU.DU (deriden yapılmış ceket, palto ve manto) sözleri bu açıdan birer örnektir.

   Sumerce , bir şahıs zamiri olarak ‘bu’ demekti. Akkadcada ise šu diye söylenmiştir. Modern Türkçede şu şahıs zamirinin yanı sıra Sumerce ’nin yakın bir telaffuzuyla bu denilmektedir. Önceleri şol (=şu) diye ifade edilmiştir. Yunus Emre’nin “şol cennetin ırmakları” dizesinde olduğu üzere. Sumercedeki , b/v değişimi sonucu Kürtçede vi (=bu) ile wi (=o) şeklinde dile getirilmektedir. Bununla birlikte, Sumerce DUB.Bİ (=onun tableti), İNİM.Bİ (=bu sözler), ŠE.NUMUN.Bİ (=onun tohumluk arpası)86 şeklinde cümle içinde belirlemede bulunulmaktadır. Sumercede olduğu üzere Kürtçede de şahıs zamiri ilişkili sözcüğün sonuna eklenmektedir: Defter-ê wi (onun defteri), balif-ê vi (bunun yastığı) vd. Oysa, Türkçede işaret zamiri bir ön ek şeklindedir: Onun defteri, bunun yastığı gibi.

   Sumercede ‘semiz otu’na PARPAR.Hİ deniyordu.87 Sumerologlarca bu sözcüğün BABBAR şekli de söz konusu edilmektedir. Aynı sözcük, Akkadcada PARPARHUM diye telaffuz edilmiştir. Bu Sumerce sözcük, binlerce yıl geçmesine karşın Kürtçede pımpar (=semizotu) şekliyle dile getirilmektedir. Sumerce ŠA (=sevin mek)88 yüklemi Kürtçede aynı şekilde şa89 (=sevinçli, neşeli) olarak varlığını sürdürmektedir. Kürtlerin Deylemi boyları aynı sözcüğü sa diye telaffuz etmektedirler. Yukarı Fırat havalisinde “ez pır şa bum” kısa cümlesi ‘ben çok sevindim’ demektir. Sumerce ĜİR (kesmek, ayırmak, yok etmek)90 yüklemi Kürtçe qır kırın (kesmek, doğramak, yok etmek) şekliyle günümüze dek intikal etmiştir. Sumerce KUŠ.NA (=tuluk)91 sözcüğü Kürt çocuklarının birbirlerinin şiş göbeklerine dokunarak “hur kuşne” tekerlemesini söylediklerini duymuştum. Kürtçe kuşne (burçak) sözcüğünün hur kuşne sözüyle bağlantılı olabileceğini sanmıyorum. Bu açıdan, Sumerce KUŠ.NA (=tuluk) sözcüğünden kaynaklanmış olması olasıdır. Ayrıca, Sumerce KU(D) sözcüğü ‘kesmek, kırmak’ gibi karşılıklar içermektedir.92 Peri Suyu’na mücavir yöredeki Kürtlerce kud buye deyimi ‘yürüyemez hale gelmiş, ayak ya da bacakları tutmuyor’ karşılığında belirtilmektedir.

   Kırmızı şarabı ifade eden Sumerce KURUN93 sözcüğüne karşılık Mazgirt yöresinde üzüm suyunun kaynatılması sonucu oluşturulan şerbete qure deniliyordu. Akkadlılar bunu KARANUM ya da KURUNUM diye ifade etmişler. Bir olasılıkla, Sumerliler zamanındaki KURUN, alkollü bir şarap değil bir üzüm şerbeti olabilir. Sumercedeki ŠER (=cinayet, suç, eziyet, sabıka)94 sözcüğünün Kürtçede aynı karşılıklarda kullanıldığını görmekteyiz. Akkadca ŠERTUM ve Arapçadaki şerr sözcüklerinin de Sumerce ŠER ve Kürtçe şer ile aynı etimolojik kökenlere dayandıklarını söyleyebiliriz. Sumerce PEŠ95 ve Kürtçe mışk ‘fare’ karşılığındaki sözcüklerdir. Bunların, etimolojik olarak ortak maziye sahip olduklarını düşünüyorum. Kürtçede şahıs zamirlerinde –ana çoğul eki, ew (=o) ve ewana (=onlar) örneğinde olduğu üzere Sumercede –ENE çoğul son eki kullanılmıştır. Söz gelimi, DİNGİR (=tanrı) çoğul olunca DİNGİR.ENE (=tanrılar) yazılıyordu.96 Hint-Avrupa Dillerinde yaygın olarak –ene, –ana benzeri çoğul ekleri yer almaktadır. Sumerce DAR sözcüğü ‘Bölmek, parçalamak, yırtmak, ayırmak’ karşılığında dile getirilmiştir97. Buna karşılık, Kürtçe dır kök sözcüğüne istinaden dırandın yüklemi ‘bölmek, parçalamak, yırtmak, ayırmak, paralamak’ diye bilinmektedir. Bu örneğimizde de Sumerce DAR sözcüğünün Kürtçede dır şekliyle varlığını koruduğu anlaşılmaktadır. Söz gelimi, yeni giysi giyene “kıncê xwe ser xweda bı-dır-ine” (giysilerini üzerinde parala) denilmektedir. Sumerliler ‘su aygırı’na DİM.ŠAH diyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki, bugün timsah diye bildiğimiz deniz canlılarının adı Sumerlilerin ‘su aygırı’ karşılığında telaffuz ettikleri DİM.ŠAH98 sözcüğünden kalmadır. Türkçe ve Kürtçe timsah adının da Sumer kökenli olduğunu söyleyebiliriz.

   Sumercenin Ön Asyada geniş bir alanda konuşulan dillerle etkileşim içinde olduğu görmezlikten gelinemez bir realitedir. Prof.Dr. Benno Lansberger de bu gerçeği benimsemektedir: “Sumer dili, yalnız fenomenolojik bakımdan değil, aynı zamanda tarihi bakımdan da bütün Asya boyunca uzayan dağlık havalide konuşulan geniş bir dil grubuna ait bulunuyor.”99 Landsberger, Sumer Dilinin kullanılmasının zor bir dil olduğunu100 belirtmesine karşın istenildiği takdirde öğrenilmeyecek bir dil değildir demektedir. Sumerce ölü dil olmasına karşılık, günümüzde üniversitelerin ilgili bölümlerince üzerinde araştırmalar yapılmakta ve bulunan tabletler okunmaktadır. Prof.Dr. Mümin Köksoy da Sumercenin bu yönüne dikkati çekmektedir: “Bugün Sümerce ölü bir dil olmasına rağmen bu dille yazılmış tabletler okunup anlaşılabilmekte ve Sümerce bir bilim dalı halinde Üniversitelerde okutulmakta ve üzerinde araştırmalar yapılmaktadır.”101 Dr. Şükrü Akkaya, Sumercenin Babil Diline etkilerini araştırırken -o arada- Sumerlilerin Güneş kültü üzerine de görüşlerini aktarmaktadır: “Sumerler’in ruhî yaşayışlarında en çok müessir olan şey güneş olmuştur. Güneş, mâbut olarak en büyük kudreti temsil ederdi. Resmî ibadeti teşkil eden güneş kültü.”102 Akkaya, aynı bildirgesinde Sumerlilerde 12 sayısının kutsiyetine değinerek birtakım örneklemeler yapmaktadır.103 Sumerliler komşu halklara bir kısım şahıs vb adlarını miras bıraktılar. Hurriler de bu mirastan nasibini almıştır. Hurrilerle ilgili kitabelerde, bu durum açıkça görülmektedir.104 Sumerce EN sözcüğü ‘egemen, hâkim, efendi, bey’ karşılıklarında ifade edilmiştir. Bu nedenle, bir kısım tanrı adları da EN ile başlamaktadır: ENLİL, ENKİ, ENZU gibi. ENLİL, ‘fırtına beyi’, ENKİ ise ‘yeryüzünün efendisi’dir. Vücudu kıllarla kaplı yarı vahşi orman adamı sayılan ENKİDU ise ‘kırların egemeni’dir. Benim dikkatimi çeken Sumerce EN sözcüğünün işlevidir. Yıllarca Urartu tanrı adlarının çoğunlukla –ini son ekiyle bitişi üzerine ilgimi toplamıştım. İni aslında tanrı oluşu ifade etmekle birlikte Sumerlilerin tanrı adlarının başına getirdikleri EN (= efendi; egemen) unvanına dayanmaktadır. O nedenle, Sumerlilerin EN (=efendi; egemen) sözü ile Urartuların tanrı adlarının sonunda yer alan İNİ unvanı arasında tarihsel bir bağ olduğu kanısındayım. Ayrıca, bu konuda bir süre önce kaleme aldığım Cumhur ve Cumhuriyet başlıklı makaleye bakılabilir. Pavia Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Mauro Giorgieri’nin “Hurrice ve Urartuca” başlıklı makalesini incelediğimde, Gioreri’nin Hurrice eni sözcüğünü ‘tanrı’ karşılığında belirttiğini gördüm.105 Bu veri, yıllarca tahmin ettiğim Urartucaini son eki konusundaki görüşüme bir destek sağlamış oldu. Bu bağlamda, şu kanıya varıyorum: Sumerce EN (egemen, efendi, hâkim) sözcüğü Hurrice eni (=tanrı) ve Urartularda tanrı adlarındaki –ini son ekleri etimolojik olarak aynı kökenden kaynaklanmıştır. Kürtlerde ‘evara ini’ ya da kimi yörelerdeki farklı telaffuzuyla ‘evara eni’ sözleri ‘cuma gecesi’ karşılığında kullanılmaktadır. Bir zamanlar Urartuların egemen oldukları Yukarı Fırat havalisinde “evara ini” denirken daha güneydeki Kürtler, yani Hurrilerin egemen oldukları coğrafyadaki ahali cuma gecesi karşılığında “evara eni” demektedir. Bana göre,  “Evara ini” sözünün aslında cuma gecesi olmaktan öte haftanın yedi gününden birinin ‘tanrı gecesi’ olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda, ‘cuma’ gününün ya da gecesinin kutsal sayılması Müslümanlıktan çok ötelere Sumerliler, Hurriler ve Urartulular devirlerine dek istinat etmektedir. Mazgirt dolaylarında cuma geceleri teras pencere ve kapıların dışa dönük muhtelif yerlerine mumlar yakılarak Tanrı’nın böyle istediği ve ölenlerin ruhlarının aydınlanacağı, kötü ruhlardan da kurtulunacağı söyleniyordu. Bu geleneğin İlk Çağdan kalmış olduğunu sanıyorum. Ord.Prof.Dr. Aydın Sayılı, Sumerlilerin yılı olduğu gibi günü de 12’ye böldüklerini, günün 12’de birini de aylarda olduğu gibi 30’a böldüklerini belirtmektedir. Günün 12’de birine DANNA106 adını veren Sumerlilerin bu adlandırmalarının bugün de Kürtlerce Danê Êvarê (akşam vakti), Danê sıwê (sabah vakti) şeklinde kullanıldığına tanık oluyorum. Sumerceden günümüze intikal eden sözcüklerden biri de BALA sözcüğüdür.107 Sumercede ‘yüksek’ karşılığında kullanılmış olan BALA aynı zamanda o dilde bir şeyin fazlasını, aşırısını da içermiştir. Ankara’nın Bala ilçesinin de yüksek bir mevkide kurulu bulunduğundan bu adı almış olduğu görüşündeyim. Bala sözcüğü, Kuzeybatı İran Dillerinde de telaffuz edilmiştir. Kürtçede bala ya da balan sözcükleri ‘yüksek yer’leri belirtmektedir.

   Baba sözü de Sumercede yer alıyordu. Sumerce ‘büyük baba’ ya da ‘dede’ye BA.BA.YA deniliyordu.108 Baba, Hititçede de biliniyordu. Baba, Türkçe ve Kürtçede de telaffuz edilmektedir. Buna mukabil, Kürtçede kimi yörelerde bava diye söylenmektedir: Bava Duzgın (Düzgün Baba) vd. Barbar sözcüğünün kökeninin Sumerlilere kadar gittiği kanısındayım. Sumerce BAR (yabancı, zalim)109 sözcüğünün Yunanca, Türkçe ve Kürtçede kullanılan barbar (yabancı, zalim) sözcüğüne yol açtığını sanıyorum. Sumerce AR (şeref, görkem, şöhret, ün, nam, şan) sözcüğü Kürtçe ar û namus (ar ve namus) diye de cümle içinde kullanılmaktadır. Türkçede ‘ar ve haya’ olarak yaygın bir kullanıma sahiptir. Buna karşılık, ar sözü Çuvaşçada ‘kahraman’ karşılığında dile getirilmektedir. Sumerce SAR sözcüğünün bir karşılığı da ‘bahçe, alan, bölge’ olarak bilinmektedir.110 Bu Sumerce sözcük Kürtçede –zar son eki işlevini görmektedir: Lalezar (=lale bahçesi), gṵlzar (=gül bahçesi), semenzar (=çemen bahçesi, çemenlik) vd. Aynı son ek Farsçada da bulunmaktadır: Lalezar (=lalelik) gibi. Bununla birlikte, Farsçada –zar şeklinin yanı sıra –sar son eki de kullanılmaktadır: Çeşmesar (=çeşmelik, çeşme yeri/kaynağı) gibi.111 Sumerceden günümüze pek az değişerek intikal eden sözcüklerden biri olan ZAG (dal, kol) sözcüğüdür. Sumercede ZAG’ın birden çok karşılığı bulunmaktadır.112 Bunlardan birine ‘tepe ve yamaç’ karşılığında olanına yukarıda değinmiştim. ‘Dal ve kol’ demek olanı Kürtçede şax (=dal, boynuz, vb.) şekliyle ifade edilmektedir. Farsçada da şah sözcüğü ‘dal’ karşılığında da kullanılmıştır.113

   Sumerce ZAL (=karanlık)114 sözcüğüne karşılık Türkçe zula (saklı ve gizli yer) Kürtçede de kullanılmaktadır. Bu sözcüklerin etimolojik olarak aynı kökenden kaynaklanmış olmaları mümkündür. Sumerce ZUBİ (dere, çay, ırmak)115 sözünün Hakkari yöresindeki Zap Suyu adıyla ilşkili olduğunu sanıyorum. Akkadlılar aynı karşılıkta ZĀ’İBUM demişler. Bundan ayrı olarak, Sumerce ZU (bilmek), NU.ZU (=bilmemek)116 sözlerinin Kürtçe zani (=biliyor) ve ne-zani (=bilmiyor) şekilleriyle ortak bir maziye sahip olduklarını düşünüyorum. Sumerce KİBİR (=çıra)117, Kürtçede kıbrit, kırkût, kıfrit gibi birden çok sözcüklerle ifade edilmektedir. Türkçede de kibrit sözcüğü kullanılmaktadır. Sumerce ĝeşZİ.İR.DUM (zeytin ağacı)118, İbranice sait, Arapça zaytun, Portekizce azeitona, Swahilice zeituni, Türkçe zeytin ve Kürtçe zeytûn, zêtûn ve zêtin sözlerinin Sumerce Zİ.İR.DUM (=zeytin) ile bağlantılı oldukları görüşündeyim. Sumerce SUR (dere, çay, kanal)119 sözcüğü aynı karşılıkta Ermenice sor ve çor diye iki şekilde de ifade edilmektedir. Kürtler de çor (dere, akarsu) sözcüğünü telaffuz etmektedir. Yukarı Fırat yöresindeki Qereçor (Türkçe Kara Su) bu bağlamda bir örnek oluşturmaktadır. Sumerce GİM120 (=söğüt dalı) sözcüğü Kürtçe gim (ekin bağlanan uzun saplar) ile varlığını devam ettirmektedir. Sumerce ŞUR (=yağmur yağmak)121 sözcüğü Kürtçede varlığını devam ettirmektedir. Kürtçe şûrık (su oluğu), şûrandın (şırıl şırıl akmak), şurin (şırıldayıp damlamak) vb. sözcükleri bu açıdan birer örnek sayılmalıdır. Sumerce DALA (=gölge)122 sözcüğü Kürtçede talde (kuytu, gölgelik yer) sözcüğünde saklı gibidir. Elazığ yöresinde dalda etmek (gölge etmek) yüklemi telaffuz edilmektedir. Sumerce EME (=dil, lisan) ile Kürtçe zıman sözleri ortak bir tarihselliğe sahip olabilirler. Sumerce NAGAR (=marangoz)123 sözcüğü Akkadcada NAGARUM şeklini alırken Kürtçede necar (= ahşap ya da metal araç gereçleri imal eden) şekliyle ifade edilmektedir.

   Bundan otuz beş yıl önce bu ülkede bugün de atılan ‘zılgıt’ın kökeninin, Asurlulardan kaynaklandığı kanısındaydım. Oysa, zılgıt sesinin Sumerlilere dek gittiğini belirlemekteyim. Bu bağlamda,  Sumerce A.LU.LU (= haykırma, bağırma)124 şeklindeki seslenişin Akkadlılara ALULU olarak intikal ettiği görülmektedir. Sumerce EL ya da İL kök sözcüğü ‘çok sevinmek, haykırmak’ diye biliniyordu. Sanskritçe Ululi (=sevinç ve neşe çığlığı), halahalā (=alkış çığlığı), Grekçe heleleu (yüksek sesle ağlamak), Latince ulul-are (=ulumak), İngilizce holiday (=eğlence günü ya da boş gün)125 sözlerinin Sumerlilere dek vardığı anlaşılmaktadır. Bir Semitik dil olan Arapçadaki velvele (gürültü patırdı) sözcüğünün de bunlarla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Arapçadaki gulgule sözcüğü de velvele ile aynı karşılıkta kullanılmaktadır. Sumercenin Hint Avrupa Dillerine sözcük aktarımına ilişkin onlarca örnek verilebilir. Bu olgu, bir Hint-Avrupa Dili olan Sumercenin kendi dil ailesindeki dillere nasıl  sözlerini miras bıraktığını belirliyorum. Bu açıdan, bir başka örnekle, harmanda ekin saplarını ufaltan düvene Kürtçe gam denilmektedir. Gam’ların önlerinin yukarıya doğru eğik oluşundan ve ayrıca harmanda bir öküze bağlı olarak daire şeklinde çevrilişinden gam adını almış olduğu kanısındayım. Bu açıdan, Sumerceden kaynaklanan bir sözcük olduğu sonucuna varıyorum. Çünkü, Sumerce GAM126 sözcüğü ‘eğmek, bükmek, eğilmek, yöneltmek, çevirmek’ karşılığında kullanılmıştır. Sumerliler topuz ya da topuz şeklindeki bir kısım nesnelere SAG.GUL diyorlardı.127 Mazgirt yöresinde sapları uzun olan ılgın ağacından yapılan ve baş kısmı topuz şeklinde olan süpürgelere saqol denilmektedir. Sumercede KUR-TA (=ülkeden), SAHAR-TA (=topraktan) örneklerinde olduğu üzere, -den, -dan ekleri kullanılmaktadır.128 Kürtçede hespê-da keti (=attan düştü), mal-da hati (=evden geldi) kısa cümlelerindeki –da ekleri ‘-den, -dan’ ekleri yerine geçmektedir. Sumerce (=nerede?)129 sözcüğüne karşılık Kürtçede ku (nerede) kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Kürtçe tıjı ku zani (sen nereden biliyorsun), tu teri ku (sen nereye gidiyorsun) diye sorulmaktadır. Sumerce UZÙ(=keçi)130 ile Kürtçe bızın (keçi), pez (koyun keçi sürüsü) sözcükleri arasında etimolojik bir bağlantı olabilir. Sumerce GADA.Nİ (=keten giysi) Kürtçede kıtan/keten (keten, keten bezi) şekliyle bilinmektedir. Türkçede de keten sözcüğü telaffuz edilmektedir. Bununla birlikte, Kürtçe qutni (gelin bohçasındaki ipekli ya da pamuklu giysiler) sözcüğü de belirtilen Sumerce sözcükle bağlantılı görünmektedir. BABA ve ANA sözcükleri Sumerliler, Hititler ve Kürtler tarafından kullanılmıştır. Sumerlilerde DİNGİR BABA(=Baba tanrı) bir tanrı adıdır. Eski Türkler ‘ana’ karşılığında ög; ‘baba’ karşılığında ise ata diyorlardı. Horasan’dan Anadolu’ya intikal eden Türkmen toplulukları geldikleri yerlerin yerleşik halklarıyla etkileşim içine girerek ana ve baba sözcüklerini telaffuz etmeye başladılar. Urartular ise yüksek dağların ya da tepelerin zirvesine Baba diyorlardı. Bugün bu ülkede eğer birçok dağın ve tepenin adı eğer Munzur BabaDüzgün Baba, Köşkar Baba, Mastar Baba vd adlarla anılıyorsa İlk Çağdan kalma ve daha çok da Urartuların etkisiyle yerleşmiştir. Ege Bölgesi dahil Balkanlara dek bu tür baba‘lı tapınak adlarıyla karşılaşılmaktadır. Bu tapınakların birçoğunda gerçekten sözü edilen adla bir kimsenin yaşamadığını anlıyoruz. Tarihte bir zamanlar yüksek dağ ve tepeler kutsal sayılıp bu yerler birer Hac mekânı olarak ziyaret edildiğinden günümüze de intikal etmiştir. Bu arkaik inançlar, Musevilik, İsevilik ve Muhammedilik içine de eklenmiştir. Unutmamak gerekir ki, yer kürenin en büyük evrensel dinleri yayıldıkları yerlerdeki arkaik inançlarla harmanlanarak farklı formlara bürünmüşlerdir.  Sumerlilerde KAŠ.GAR adlı bir tapınak bulunuyordu. Bugün Muş’un Varto ilçesi yöresinde KÖŞKAR BABA tapınağı bulunmaktadır. Burası da bir Hac mekânıdır; Düzgün Baba‘da olduğu gibi.

   Sumerliler,‘kavga etmek, düşman olmak, kötü söz söylemek’ karşılığında KUR sözcüğünü telaffuz ediyorlardı.131 Buna mukabil, Kürtçe qal û qır deyimi ‘kavga gürültü’ ya da ‘sözlü sataşma ve kavga’ demektir. Bunlardan qal sözcüğü ‘söz’, qır sözcüğü ise ‘kavga’yı belirtmektedir. Aynı dilde, ew qala mın dıke ‘o benden söz ediyor’ karşılığındadır. Kürtçede qır sözcüğü ise ‘yok etmek, kesmek, ezmek, öldürmek, vb’ni ifade etmektedir.  Ayrıca, kavga etmek için bağırıp çağırandan dı qurê diye söz edilmektedir. Yukarıda belirtilen qur ya da qır sözcüklerinin Sumerliler döneminden bu yana telaffuz edildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, Kürtçedeki ı harfini i yaparak yazmaya devam etmek affedilecek bir tutum değildir. Bu uygulama bir dilin estetiğini bozmaktır.  Aynı ölçüde Sumerce gibi eski dillerle olan bağlarını da koparmaktadır. Bu durum, bir zamanlar Fransa’da yaşayan Kâmuran Bedirhan’ın Kürtçe gramer çalışmalarında kendi dilini Fransızcaya uyarlama çabalarının bir sonucu olduğunu duymuştum. Her ne olursa olsun, bir dilin kendine özgü estetiğini bozmaya kimsenin hakkı olmasa gerektir.

     Zamanla Sumer ve Akkad adlarının yerini Asur adı aldı. Farklı bir dili konuşan insanlara Asurlular denildi. Sumer adı ise Semitik olmayan dönemin hatıralarında kaldı.132 Oysa, Asurlular da ASURİ, ASURİYANİ ve bugünkü Süryani adlarıyla sonuçlandı.  İlk Çağın sonlarında ve Orta Çağın başlarında Süryanilerin Mardin, Nusaybin ve Urfa yörelerindeki kültürel faaliyetleri göz ardı edilemeyecek boyutlardaydı. Buna  rağmen, Sumerlilerin insanlık tarihine bıraktıkları miras göz ardı edilecek boyutların ötesindedir. Bilim, teknik, inanç, edebiyat ve birçok açıdan onların mirasını tüm insanlık sahiplenmekte; kendi kültürleriyle Sumer kültürü arasındaki ortak yönleri belirleme gayretleri içinde olmaktadırlar. Sumerliler yaşadıkları coğrafya ve çevresinde kendi yer adlarını da bıraktılar. Bu olgu ayrı bir çalışmanın konusu olacak boyutlardadır. Yalnızca bir örnek vermek gerekirse Habur adı bunlardan biridir. Bu akarsu adının Sumerce AB.UR (=güçlü su) adından dönüştüğünü sanıyorum. Çünkü, AB.UR adı, Sumercede AB (=su) ve URU (=güçlü olmak) sözleriyle ilişkili olsa gerektir.

    Sumerliler kendi dönemlerinde kuzeylerinde yaşayan Semitik bir halk olan Akkadlıların ülkesine Kİ.URİ diyorlardı.133 Sumerce Kİ.URİ ‘yukarı ülke’ oluşu dile getirmektedir. Bir zamanlar Van Gölü ve çevresinde başlayıp yayılan ve egemen lik kuran devletin ülkesine UR(U)ARDU (=yukarı ülke) denildi. Bu son ülke adı yaygın olarak Urartu şeklinde dile getirildi. Çağdaş Kürtçede jur (=yukarı) ve erd/herd (=yer, ülke, toprak, memleket) sözcükleri bilinmektedir.

    Bu çalışma, başlığından da anlaşılacağı üzere, dil bilimsel açıdan Sumerce ve Kürtçe arasındaki ilişkiyi gün yüzüne çıkarmaya yöneliktir. Bununla birlikte, fonetik olarak aynı ya da çok az değişime uğrayan ortak kökenli sözcükleri belirlemek ve gramer yapılarındaki benzerlikleri örneklendirmektir. Böylece de, tarihin derinliklerinde kalmış bir kültürün, yakın çevresindekilerle ne denli bir etkileşime uğradığını dilsel açıdan başlamak üzere belirginliğe kavuşturmak esastır. Buradan hareketle, Sumerliler şu ya da bu etnik topluluğa mensuptur gibi gereksiz bir sahiplenme duygusuna tevessül etmenin de de pek doğru bir tutum sayılmayacağı inancındayım. Çünkü, belirli bir coğrafya üzerinde yaşayan ya da yaşamış halkların kültürlerinin birçok unsurları, birinden diğerine belirli bir süreç dahilinde intikal etmiş olabilir. Bu olgu, tarihsel süreçlerin doğal bir sonucudur. Asıl olan da kaynağı belirsiz yalan yanlış bilgilerle yola çıkarak ve birtakım öznel bağlantılar kurarak hakikate dayanmayan bilgileri öne sürenlerin hatalarını görebilmektir. Üstelik, kimilerinin vardıkları söz konusu subjektif sonuçları başkalarına da empoze etme gayretlerinin bilimsel yönteme aykırı olacağı açıktır. Bu açıdan,  birbirlerine yakın olan kültürlerin daha çok etkileşim içinde olacaklarını da göz ardı etmemek gerekir.

 

KAYNAKÇA

(1) Samuel Noah Kramer, “The Sumerians Their History, Culture and Charecter”, Chicago 1963, s. 297.

(2) Prof. Dr. Mebrure Tosun, “Sumer Dili ile Türk Dili Arasında Karşılaştırma”, Atatürk Konferansları 1970, TTK Yay., Ankara 1971, s.147.

(3) Emin Bilgiç, “Sümerler”, Türk Ansiklopedisi, C.30, s.115-134.

(4) M. Şemseddin Günaltay, “Yakın Şark- Elam ve Mezopotamya”, TTK Yay., 2.baskı, Ankara 1987, s.198/dp.1.

(5) Stephen Langdon, “A Sumerian Grammar and Chrestomathy”, New York 1911, s.1.

(6) L. Delaporte, “Mesopotamia The Babylonia and Assyrian Civilization”, Londra 1925, s.16.

(7) Adolphe Pictet, “Les Origines Indo- Européennes ou les Aryas Primitifs Essai de Paléontologie Linguistique”, Première Parti, Paris 1859, s.135.

(8) Samuel Noah Kramer, “Tarih Sumerde Başlar”, Kabalcı Yay., 2.baskı, İstanbul 2002, s.194.

(9) Samuel Noah Kramer, “Sumer Mitolojisi”, Kabalcı Yay., İstanbul 1999, s.25.

(10) Samuel Noah Kramer, “Sumer Mitolojisi”, s.26.

(11) Zekharia Sitchin, “12. Gezegen”, çev. Yasemin Tokatlı, Ruh ve Madde Yay., 5.baskı, İstanbul 2001, s.34-35.

(12) Leonard Wolley, “Les Sumeriens”, Paris 1930, s. 14-15.

(13) L.A. Waddel, “Sumer-Aryan Dictionary”, Londra 1927.

(14) Sir Charles Leonard Wolley, “Ur of the Chaldees”, London 1950, s. 54.

(15) J. Oppert, “Études Sumériennes”, Paris 1876, s.88.

(16) Svend Aage Pallis, “The Antiquity of Iraq A Handbook of Assyriology”, Copenhagen 1956, s. 461-462.

(17) C. Autran, “Sumérien et Indo-Européen, Paris 1925, s.162.

(18) C. Autran, agy.

(19) Leonard W. King, “A History Of Sumer and Akkad”, 2.baskı (I. baskı: 1910), Londra 1916, s.54.

(20) Leonard W. King, age, s.55

(21) Svend Aage Pallis, “The Antiquity of Iraq- A Handbook of Assyrology”, Copenhagen 1956, s.232.

(22) Raymond Jestin, “Le Verbe Sumerien”, Etude Orientales: VII, VIII, XIII, Paris 1943, 1954.

(23) C.J. Ball, “Chines and Sumerian”, London 1913, s. 54.

(24) Fritz Hommel, “Zwei hundert Sumero-Türkische Wortvergleichungen”, München 1915.

(25) Benno Landsberger, “Sumerler”, AÜDTCFD, C.2, S.5, 1943 Ankara, s.95.

(26) Nafiz Aydın, “Büyük Sümerce Sözlük”, TDK Yay., Ankara 2013, s.541; Prof.Dr. Mebrure Tosun-Prof.Dr. Kadriye Yalvaç, “Sumer Dili ve Grameri”, C.1 “Sumer ce’den Örnekler”, TTK Yay., Ankara 1981, s.80.

(27) Gürdal Aksoy, “Kürt Dili ve Söylenceleri Üzerine İncelemeler”, Öteki Yay., Ankara 1991, s.176.

(28) C. Autran, age, s.25-50.

(29) C.J. Gadd, “A Sumerian Readıng-Book”, Oxford 1924, s.25.

(30) Stephen Langdon, age, s.103.

(31) N. Aydın, BSS, s.1373.

(32) Şemsettin Günaltay, “Yakın Şark I (Elam ve Mezopotamya)”, TTK Yay., Ankara 1937, s.440.

(33) Wolfram Von Soden, “Akkadisches Handwörterbuch -I-”, Wiesbaden 1959, s.111.

(34) Prof.Dr. Cahit Günbattı, “Sumerler, Gutlar, Hattiler, Hurriler, Urartular -Kökenleri, Tarihleri ve Kültürleri”, Genelkurmay Başkanlığı Yay., Ankara 2007, s.14.

(35) Prof.Dr. Mebrure Tosun-Doç.Dr. Kadriye Yalvaç, “Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammi-Şaduqa Fermanı”, TTK Yay., Ankara 1975, s.309.

(36) Bilal Aksoy, “Tarihsel Değişim Sürecinde Tunceli”, C.I, Yorum Yay., Ankara 1985, s.41.

(37) Prof.Dr. Mebrure Tosun-Doç. Dr. Kadriye Yalvaç, age, s.309.

(38) John A. Halloran, “Sumerian Lexicon. A Dictionary Guide to the Ancient Sumerian Language”, Los Angelles 2006, s.156.

(39) N. Aydın, BSS, s.414.

(40) Prof.Dr. Mebrure Tosun-Doç.Dr. Kadriye Yalvaç, age, s.307; Nafiz Aydın, age, TDK Yay., Ankara 2013, s.855.

(41) Nafiz Aydın, age, s.409; Prof.Dr. Mebrure Tosun-Doç.Dr. Kadriye Yalvaç, age, s.309.

(42) Nafiz Aydın, age, s.973.

(43) Tosun-Yalvaç, age, s.306; Aydın, age, s.172-173.

(44) Nafiz Aydın, age, s.1255.

(45) Tosun-Yalvaç, age,  s.303.

(46) Dr. P. S. Landersdorfer, “Sumerisches Sprachgut im Alten Testamend”, Leibzig 1916, s.56.

(47) Samuel Noah Kramer-John Maier, “Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki”, çev. Hamide Koyukan, İstanbul 2000, s.436-437.

(48) Samuel Noah Kramer-John Maier, age, s.46-47.

(49) Kadriye Tansuğ-Özer İnanlı, “Sumerlilerin Dünya Görüşü ve Babil Edebiyatına Toplu Bakış”, AÜ DTCF Dergisi, C.VII, S.4 (1949), s.558.

(50) C. Autran, “Sumérien et Indo-Européen”, Paris 1925, s.55.

(51) Nafiz Aydın, age, s.660.

(52) Edgar H. Sturtevant, “Eti Dili Sözlüğü”, çev. Münire B. Çelebi, TDK, İstanbul 1946, s.127; Nafiz Aydın, age, s.536.

(53) İbrahim Olgun-Cemşit Drahşan, “Türkçe-Farsça Sözlük”, Ankara TY, s.80; D. İzoli, “Ferheng”, İstanbul 1992, s.286.

(54) Komisyon, “Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü”, C.I, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1991, s.206-207.

(55) G. Aksoy, age, s.180-181.

(56) Bilal Aksoy, “Çağdaş Bilimlerin Işığında Nuh’un Gemisi ve Tufan”, İnsanlık Yolu Yayınları, Ankara 1987, s. 50-51.

(57) B. Landsberger, “Gılgameş Destanı”, çev. M. Ramazanoğlu, İstanbul 1942, s.16.

(58) W. Von Soden, “Akkadisches Handwörterbuch I”, Wiesbaden 1959, s.283.

(59) H.W.F. Saggs, “Everyday Life in Babylonians and Assyrians”, New York 1899, s.74.

(60) N. Aydın, BSS, s.372.

(61) Francis W. Galpin, “The Music of the Sumerians”, Cambridge 1937, s.35.

(62) Friedrich Delitzseh, “Sumerisches Glossar”, Leipzig 1914, s.47.

(63) F. H. Weissbach, “Die Sumerische Frage”, Leipzig 1898, s.46.

(64) Nafiz Aydın, age, s.380-381.

(65) Friedrich Delitzsch, age, s.86.

(66) B. Lansberger-M. Civil, “Materialien zum Sumerischen Lexikon”, Roma 1937, s.9, 131, 395; A.H. Weissbach, age, s.853; Prof.Dr. Mebrure Tosun-Prof.Dr. Kadriye Yalvaç, age, s.88; Nafiz Aydın, age, s.614.

(67) Samuel Noah Kramer, “The Sumerians Their History, Culture and Charecter”, Chicago 1963, s.41.

(68) Benno Landsberger, “Mezopotamya’da Medeniyetin Doğuşu”, çev. Mebrure O. Tosun, AÜ DTCF Dergisi, C.2, S.3 (1944), s.426.

(69) Nafiz Aydın, age, s. 694-695.

(70) C.J. Gadd, age, s.182.

(71) Edgar H. Sturtevant, age, s.25.

(72) Dr. Hamit Koşay, “Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Mevkii”, Belleten, C.3 (1939).

(73) N. Aydın, BSS, s.236-245.

(74) Wolfram Von Soden, “Akkadisches HandwörterbuchIII”, Wiesbaden 1959, s.520; B. Landsberger, “Materialien zum sumerischen Lexikon” Roma 1937, s. 4, 145, 415; Nafiz Aydın, “Sümerce ve Akadca İşaret Listesi”, Antalya 2001, s.75.

(75) Nafiz Aydın, “Sumerce Dilbilgisi”, Antalya 2000, s.351.

(76) N. Aydın, BSS, s.491.

(77) N. Aydın, BSS, s.1287.

(78) N. Aydın, BSS, s.936.

(79) W. Von Soden, age, s.941.

(80) C. Autran, “Sumérien et İndo-Eurapéen”, Paris 1925, s.122.

(81) N. Aydın, BSS, s.814.

(82) G. Aksoy, age, s.174.

(83) N. Aydın, “Sumerce Dilbigisi”, s.373.

(84) N. Aydın, SD, s.376.

(85) N. Aydın, SD, s.421; BSS, s.414.

(86) N. Aydın, BSS, s.875.

(87)Cunieform Texts from Babylonian Tablets in the British Museum, London 1896, s.19, 24, 50; W. Von Soden, age, C. I, s.834; N. Aydın, SD, s.540 – BSS 1266.

(88) N. Aydın, BSS, s.1273; “The Assyrian Dictionary of the University of Chicago” 1956, s.61; W. Von Soden, age, s.115.

(89) D. İzoli, “Ferheng”, İstanbul 1992, s.392.

(90) J. A. Halloran, age, s.99; N. Aydın, BSS, s.302.

(91) J. Bauer, “Altsummerische Wirtschaftstexte aus Lagasch”, Roma 1972, s.267.

(92) N. Aydın, BSS, s.405-406; SD, s.420.

(93) N. Aydın, BSS, s.414, SD, s.517.

(94) N. Aydın, BSS, s.138.

(95) N. Aydın, BSS, s.152.

(96) N. Aydın, BSS, s.655.

(97) N. Aydın, SD, s.359.

(98) N. Aydın, SD, s.37.

(99) Prof.Dr. Benno Landsberger (Ankara), “Ön Asya kadim tarihinin esas meseleleri”, II. Türk Tarih Kongresi (20-25 Eylül) 1937 İstanbul, s.103.

(100) Prof. Dr. B. Landsberger, “Sümerlilerin Kültür Sahasındaki Başarıları”, AÜ DTCF Dergisi, C.III, S.2, 1945.

(101) Prof.Dr. Mümin Köksoy, “Yerbilimlerinin Katkısıyla Nuh Tufanı ve Sümerlerin Kökeni”, Yeni Avrasya Yay., Ankara 2003, s.207.

(102) Dr. Ş. Akkaya, “Sumer Dilinin Bâbil Diline tesiri”, II. Türk Tarih Kongresi (20-25 Eylül) 1937 İstanbul, s.852.

(103) Dr. Ş. Akkaya, agy.

(104) Ignace J. Gelb, “Hurrians and Subarians”, London 1973, s.7.

(105) Dr. Mauro Giorgieri, “Hurrice ve Urartuca” Aktüel Arkeoloji Dergisi, Kasım -Aralık 2013, s.84.

(106) Ord.Prof.Dr. Aydın Sayılı, “Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp”, TTK Yay., Ankara 1966, s.333.

(107) N. Aydın, BSS, s.103.

(108) N. Aydın, BSS, s.97, 881.

(109) N. Aydın, BSS, s.107

(110) N. Aydın, BSS, s.593.

(111) Ahmet Ateş-Tahsin Yazıcı, “Farsça Dilbilgisi”, 2. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1973, s.63.

(112) N. Aydın, BSS, s.777.

(113) Mütercim Asım Efendi, “Burhân-ı Katı” TDK Yay., Ankara 2009, s.704; İbrahim Olgun-Cemşit Drahşan, “Türkçe-Farsça Sözlük”, Elhan Kitabevi, Ankara TY, s.54.

(114) N. Aydın, BSS, s.780.

(115) N. Aydın, BSS, s.796, 1294.

(116) N. Aydın, BSS, s.794, 857.

(117) N. Aydın, BSS, s.193.

(118) N. Aydın, BSS, s.790.

(119) N. Aydın, BSS, s.819.

(120) Wolfram Von Soden, “Akkadisches Handwörterbuch-I”, Wiesbaden 1959, s.345; N. Aydın, BSS, 1290.

(121) N. Aydın, SD, s.451.

(122) N. Aydın, SD, s.499.

(123) J. Bauer, “Altsumerische Wirtschaftstexte aus Lagach”, Roma 1972, s.70.

(124) N. Aydın, BSS, s.1028; L. A. Waddel, “A Sumer-Aryan Dictionary”, Part 1 (A-F), London 1927, s.70.

(125) L.A. Waddel, “A Sumer-Aryan Dictionary”, P.I (A-F), London 1927, s.70-71; C. Autran, “Sumérien et Indo-Européen”, Paris 1925, s. 55.

(126) N. Aydın, BSS, s.228.

(127) N. Aydın, SD, s.440.

(128) Prof.Dr. Mebrure Tosun, “Sumer Dili ile Türk Dili Arasında Karşılaştırma”, Atatürk Konferansları 1970, IV, TTK Yay., Ankara 1971, s.164.

(129) N. Aydın, SD, s.531.

(130) N. Aydın, SD, s.515.

(131) N. Aydın, BSS, s.411; SD, s.421.

(132) J. Oppert, age, s.23.

(133) N. Aydın, BSS, s.390.