Yalancının Fendi
Bugün Cumartesi…Üzerinde düşündüğüm konu insanların neden yalan söyledikleridir. Günlük yaşantılarında neden yalana başvururlar? Kimileri, neden günübirlik yalan söylemek zorunda kalırlar? Yalansız dolansız bir dünya olamaz mı? Yalana başvurmadan yaşantılarını sürdürenler yok mudur? Şüphesiz, böyleleri az da olsa bulunmaktadırlar. Şu dünyada doğru dürüst yaşamak varken yalan söylemek neden?
Yalandan yalana da derece farkı vardır; onun da ötesinde kimi doğru olmayan sözler uygun görülmüştür. Bu konuda, Hz. Muhammed’in söylediği iddia edilen bir sözü örneklemek mümkündür: “İki kişinin arasını bulan insan yalancı değildir.” Tarihte buna benzer sözler de yok değildir. Eğer yapıcılığa, olumluluğa, iyiliğe doğru bir adım niteliği taşıyorsa doğrudan sakınmak uygun görülmüştür. Oysa, bu toplumda kötü amaçlar için, yıkıcı olmak için, kendi çıkarları için yalan söyleyenler çoğunluktadır. Genellikle kendi çıkarlarını maskelemek, kendi üstünlüklerini empoze etmek, kendi egemenliklerini pekiştirmek, başkalarını gözden düşürmek için yalana başvuruyorlar. Hele bir de kişinin ardından söylemek; toplumun en erdemli kişilerini karalamak! İşin en çirkin olanı da budur.
Kimileri de der ki : “Ne yapalım birader! Başka türlü de yaşanmaz ki; her zaman doğruları söyleyemiyoruz!” Oysa, kazın ayağı hiç de öyle değil. Bence, insan başkalarını aldatmamalı, kendi güvenirliğini yitirmemelidir. Bir kez güvenilmez olmaya görsün, ne denli çaba harcasa da boşuna! Söyleyeceğini açık ve seçik bir biçimde belirtmelidir ki, anlaşılabilir olsun. Karşısında bulunanlar da ona göre kendilerini aldatılmış olarak bulmasın!
Her insanın, yaşadığı sürece bir savunma mekanizması uygulayageldiği bilinen bir gerçek. Ama, bu hiç de yalan olmamalı. Öz güvenimiz varsa, kişiliğimiz tutarlı ise bir o ölçüde dürüstlüğümüze de özen göstermeliyiz. Eğer kendimizi bir yer solucanı gibi güçsüz görüyorsak, ikiyüzlülere karşı direncimiz zayıflar. Her şeye rağmen bu süreli yaşantımızda doğruluğun yollarını aramalıyız. Yalan söyleyince yüzü kızaranlarla, yüzü kızarmadan yalan söyleyenleri birbirinden ayırt edebilmeliyiz. Çünkü, birincileri yola getirmek kolaydır; ikincileri ise asla, onlar artık pervasızlıkta köşeyi dönmüşlerdir.
Ozanlarımız yalan üzerine yaktıkları türkülerle gerçekçi olmanın ya da doğru ve dürüst yaşamanın erdemliliğini vurgulamışlardır. Hak, adalet, mertlik gibi kavramlar nasıl doğrudan doğruya davranışlarımızla ilgiliyse, doğru söz söyleme sanatı da insanlığın bir meziyetinin gereğidir. Varsın başkaları bizi yadırgasın, hoşgörülü olmak aydın kişi olmamızın birincil koşullarındandır. Nerede iki yüzlüler, dalkavuklar, çoğunluğa göre ağız oynatanlar varsa onların mekânlarında bulunmamaya çalışacağız. Olduğumuz sürece de maskelerini indirmek boynumuzun borcu sayılmalıdır. Bununla birlikte, yanılgısız insan yoktur yeryüzünde.. Yanılgılara düştükçe dostlarımız eleştiri yöneltebilmelidir. Öylelikle ancak, kendimizi doğrultma olanağı bulabiliriz. Bu konuda neme lazımcılığa ve adam sendeciliğe kaymamalıyız ki, yaşantımızın bir ereği olabilsin. Yalancıların foyası bir gün mutlaka açığa çıkmaktadır. Halkımız boşuna söylememiş: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye.
Bilal Aksoy
10 Eylül 1983/Antalya