XII. Yüzyılda Bir Hümanist Rehber
Edip Ahmet Yükneki

 

Bilal  Aksoy      

16 Ocak 2016/Ankara     

 

          Semerkant dolaylarındaki Yüknek (<Yugnak) köyünde doğdu. Fiziksel olarak  dünyayı göremiyordu. Gönül gözüyle, duygu  bağıyla  içinde yaşadığı toplumu algılıyor ve etik ilkeler temelinde yönlendiriyordu.  Edip Ahmet,  Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inden yarım yüzyıl sonra Atebetü’l-Hakayık (Doğrulukların Eşiği/Hakikatler Basamağı) adlı kitabını yazmıştır.  Bu kitap, gazel şeklinde olmak üzere 101 dörtlük ve  40 beyit olmak üzere toplam 484 dizeden oluşmaktadır.  Kitabın sonuna sonraları Arslan Hoca tarafından yazılan takrizde, Edip Ahmet Yükneki’nin görme engelli olduğu belirtilmektedir. Hoca Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’i, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i gibi Edip Ahmet Yükneki’nin Atebetü’l-Hakayık’ı da  insanlara doğruluk, dürüstlük, cömertlik gibi evrensel değerler kazandırmayı ve her şeyden önce akıl ve bilgi temelinde eğitmeyi amaç edinmiştir. Atebetü’l-Hakayık, Kutadgu Bilig’ten daha kısa öğüt verici naif bir kaynaktır.  Edip Ahmet Yükneki , adı geçen kitabını Karahanlılar Türkçesiyle  yazmıştır.  Uygur harfli olarak yazılan nüshası Ayasofya Kitaplığı’nda bulunmaktadır.  Türkolog, tarihçi, müderris ve milletvekili Kilisli Necip Asım Yazıksız (1861-1935), 1334 (1918)’de  Edip Ahmet’in adı geçen kitabını;  ilki tıpkı basım  ikincisi de çeviri ve açıklamalar olmak üzere iki bölümlü olarak İstanbul’da Matbaa-i  Amire yayınları arasında Hibetü’l-Hakayık adıyla yayımlamıştır.  Yine Necip Asım’ın   “Hibetü’l-Hakayık’ın Diğer bir Nüshası” başlıklı makalesi Türkiyat Mecmuası’nın 1925 yılı II.cildinde yayımlanmıştır. Bkz. bu makale için belirtilen kaynağın 227-229 sayfalar arasına.  1939-1948 yılları arasında Polonya Bilimler Akademisi genel sekreterliği görevinde bulunan ve Avrupa’nın çeşitli üniversitelerinde öğretim üyesi olarak görev üstlenen  Prof. Jan Tadeusz Kowalski (1889-1948) ile Fransız Türkolog Jean Deny (1879-1963), Edip Ahmet Yükneki’nin söz konusu kitabı üzerine açıklamalar yapmışlardır. T.Kowalski’nin bu konudaki makalesi için bkz. Türkiyat Mecmuası 1928.II, trc. Ahmed Cemal Köprülüzade, Hibat-ul-Haqa’iq. Öte yandan, Jean Deny’nin bu konudaki yazısı ise Reveue du Monde Musulman dergisinde (LX, 1925, 189-234)  “A propos d’un traité de moral turc en écriture ouigoure” başlığıyla yayımlanmıştır.  Jean Deny’nin  Atebetü’l- Hakayık üzerine yaptığı bu değerlendirme alanında yapılan en kapsamlı çalışma ürünü olarak görülmüştür. Bu  konuyla ilgili olarak edebiyat tarihçisi, Türkolog, diplomat  Ord.Prof.Mehmet Fuat Köprülü (1890-1966) tarafından tanıtıcı yazılar yazılmıştır. Ayrıca, Genceli Prof. Ahmet Caferoğlu (1899-1975) da aynı konuda açıklamalar yapmıştır. Yükneki’nin kitabı 1951’de Kazan Tatarlarından Ord.Prof.Dr. Reşid Rahmeti Arat tarafından İstanbul’da Ateş basımevince basımı yapılıp Atebetü’l-Hakayık adıyla yayımlandı. Daha sonra 1992’de aynı kaynak, TDK’nca Ankara’da yayımlandı. Ünlü Türkolog  Abdürreşid Rahmeti Arat, Berlin Üniversitesi Felsefe Fakültesinin Edebiyat bölümünde Willi Bang’ın öğrencisi ve Annemarie Von Gabain’in de arkadaşı idi. Üçü de ünlü Türkolog idi. R.R.Arat, 1933’de Türkiye’ye gelerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Ord.Prof. olarak görev üstlendi. Arat, başta Kutadgu Bilig olmak üzere Karahanlılar dönemi edebi çalışmalarını, kaynaklarını tanıtıp yayımladı.

        Edip Ahmet Yükneki,  aynı zamanda bir mutasavvıftır. O,  inanç ve düşünceleriyle Anadolu erenleri olan Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bekdaş-ı Veli, Pir Sultan  Abdal, Baba İlyas, Sarı Saltuk, Baba Mansur, Seyyit Mahmud-i Hayrani, Şeyh Bedreddin  ve daha nice mutasavvıflarla aynı inanç ve doğrultuda çaba sarf ediyordu.  Bu nedenle Atebetü’l-Hakayık (Doğruluklar Eşiği) kitabı, tıpkı Kutadgu Bilig ve Divan-ı Hikmet gibi zahiri/şekli olana ilişkin değil; öze ilişkin olan Batıni bir kaynaktır. Mutasavvıfların ifadesiyle “yetmiş iki millete bir nazar ile bakma”yı gaye edinmiştir. Atebetü’l-Hakayık da tıpkı Divan-ı Hikmet ve Kutadgu Bilig gibi;  kimi zaman rotasından çıkıp taşkınlıklar yapan Türki toplulukları edep ve erkân ile yola getirme maksadıyla yazılmıştır. Benim bu yöndeki görüşlerime, bilahare incelediğim Prof. Ahmet Caferoğlu’nun Türk Dili Tarihi adlı kitabındaki bir cümle de bir tür destek oluşturmaktadır: “Konu, yapı, gaye ve en önemlisi şive bakımından tamamiyle Kutadgu Bilig, sofiyane karakteri ile de Ahmet Yesevi etkisi altında kalan Atebetü’l-Hakayık devri için geniş bir yayılım sahası bulmuş, yerine göre, başka başka adlar almıştır.” Bu konuda bkz. Prof. Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi (I-II), Enderun Kitabevi, 4.baskı, 1984 İstanbul, s.75.

          Edip Ahmet, sözü edilen kitabını Karahanlılar şahı Emir Muhammed Dad İspensalar’a hediye etmiş; ona sunmuştur. Ona olan bağlılığını belirtmek için yazdığını, okuyanların da bu hükümdara,  saygılarını, sevgilerini belirtsinler diye kaleme aldığını ifade etmiştir:  “Kitabımı gören (ya da ) işiten herkes/ Şahımı dua ile yad etsin.// Gören ve okuyan istifade etsin diye/Kitabı nadir sözler ile süsledim// Ben onu şahıma bağlılığımın bir/Nişanesi olsun diye hediye gönderdim.” Yaklaşık dokuz yüzyıl önce Atebetü’l-Hakayık’ta Karahanlı hükümdarları şah unvanıyla bilinirken ülkemizin resmi tarihlerinde bu unvan belirtilmemektedir. Karahanlıların on iki imam ve sufiyane inançları görmezlikten gelinmektedir. Bu da yetmiyormuş gibi evrensel hümanist değerlere düşman birtakım çevreler kendi dar görüşlü bakış açılarına bu sufiyane kaynakları alet etmeye çabalamaktadırlar. Karahanlılar Aryen/İrani kültürle tasavvufi kültürü benimsemiş ve yaygın olarak Türkçe konuşan topluluklardan oluşuyordu.  Karahanlıların ülkesi İlk Çağın Soğdiana bölgesiydi.  Bir Aryen topluluk olan Soğdlar, giderek Türkçe konuşup Türk tipine bürünmüşlerdir. Kaynaklar bunları Sogd ya da Soğd olarak aktardıkları için ülkelerini de Sogdiana ya da Soğdiana şekilleriyle belirtmişlerdir.

          Bilindiği üzere Küçük Asya’da ve  Sogdiana ülkesi de dahil geniş bir coğrafyada  yaygın egemen din Zerdüştilik idi. Bu dinin olmazsa olmazları doğruluk, dürüstlük, haklılık ve cömertlik gibi temel kavramlara dayalı idi. Sogdiana bölgesindeki bilgeler, mutasavvıflar  bu kavramları işleyerek toplum katmanlarında itibar görmesi için gayret sarf etmişlerdir.  Bu bilgelerden biri olan Edip Ahmet de bu konuda şunları söylemektedir:  “ Doğru ol, doğruluk yap ve adın doğruya çıksın/ İnsanlar seni doğru olarak bilsinler//Eğriliği bırakıp, doğruluk giysisini giy/Giysilerin en iyisi, doğruluk giysisidir.”  “Doğru söz bal, yalan söz soğan gibidir./Soğan yiyip ağzı acılandırma, bal ye//Yalan söz hastalık, doğru söz şifa gibidir/Bu söz eskiden söylenmiş bir masaldır.” Toplumun cehaletini de bir kirlilik unsuru olarak görmüştür :  “ Bilgili, gerekli sözü söyler/Gereksiz sözü gömerek gizler/Bilgisiz ne söylese anlamadan söyler/Onun kendi dili kendi başını yer// Bilgisize doğru söz tatsız gelir/ Ona öğüt ve nasihat faydasızdır/Nice kirli (olanlar) yıkamakla temizlenir/Cahil yıkamakla temizlenmeyen bir kirdir.” Edip Ahmet, nasihati ancak bilgili olanlardan dinlemek gerektiğini söylemektedir:  “ Bilgilinin sözü öğüt, nasihat ve edeptir/Bilgi, malı olmayanlar için tükenmez bir hazinedir.”

          Edip Ahmet Yükneki, Atebetü’l-Hakayık kitabında kibirliliği, edep dışı davranışları, gevezelikleri, düzeysizlikleri, pintiliği, cimriliği, kirliliği ve haksızlığı eleştirmiştir.  Buna karşılık, cömertliği, vakarı ve tevazuyu övmüştür. İyi insan her zaman sabırlı olmalıdır, doğruluktan ve iyilikten ayrılmamalıdır diyen bu ulu bilge belirgin olarak Zerdüştiliğin etkisindedir. Çünkü, Zedüştiliğin  ana kaidesi “doğruluk” kavramı  üzerine kuruludur. Bununla birlikte Yükneki’de Budizmin etkileri de göz ardı edilmemelidir. Antik Yunan felsefesinin etkilerini de gözlemlediğimiz Atebetü’l-Hakayık’ta Eflatun’dan da söz edilmektedir. Bu kitapta, Anadolu mutasavvıflarınca benimsenen ve saygın görülen “insan-ı kâmil” modeli oluşturulmaya çalışılmıştır:  “Adım Edip Ahmed, sözüm edep ve nasihattır/Vücudum gider, sözüm burada kalır.” Yükneki,  adı geçen saygın eserinde tüm var olanların ancak bilim yolu ile bilinebileceğini ifade etmiştir. O, Yunus’un ifadesiyle “yetmiş iki millete bir nazar ile bakan ulu bir bilgedir; bir gönül adamıdır. Edip Ahmet, Hallac-ı Mansur’un, Hoca Ahmed-i Yesevi’nin, Yusuf Has Hacib’in, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin yoldaşıdır. XII. Yüzyılın bu  saygın pedagogunun ve bu ulu bilgesinin eseri önünde saygıyla eğiliyoruz.

          Kara cahil insanlardan uzak durulması gerektiğini kitabında işleyen Edip Ahmet, bu konuda şu sözlerin de sahibidir: “Ey dost, bilgi sahibinin izinden yürü/Eğer konuşursan sözünü bilerek söyle/Cömert adamı öv, eğer öveceksen”(Hakayık, s.23). Halka tepeden bakan ve edepsizce böbür lenenleri de kınayan Edip Ahmet: “Büyüklenme elbisesini giyindin ise hemen üzerinden çıkarıp at/Halka karşı kibirle göğüs kabarttınsa, dilini kısmen düzelt/Allah’ın varlığına ve birliğine inancın belirtisi alçak gönüllülüktür” demektedir. Bkz. Hakayık, s.25. Şu sözler de onundur:  “ Kusurlu adamın kusurunu affet/ Düşmanlık kökünü kazıp, ortadan kaldır/ Hiddet ve düşmanlık ateşi tutuşarak alevlenirse/ Yumuşaklık suyunu serp ve o ateşi söndür.” “Müslümana karşı şefkatli ve merhametli ol/ Kendin için düşündüklerini Müslüman için de düşün/ Sana cefa edene vefa ile mukabele et/ Ne kadar yıkanırsa yıkansın, kan kan ile temizlenmez.” “ Dilini sıkı tut, gel sözünü kısa kes/ Dil korunursa kendin korunmuş olursun/ Resûl – ‘insanı yüzü koyun ateşe atan dildir’ dedi/ Dilini sıkı tut, yüzünü ateşten kurtar.” “ Büyüklüğe erişirsen aslını şaşırma/ Atlas giyersen, bez giydiğin zamanları unutma/ Yükseldikçe daha çok yumuşak huylu ol/ Büyüğe ve küçüğe tatlı dil kullan.”

          Edip Ahmet de diğer mutasavvıflar gibi;  şekli ve zahiri olanı değil  ‘kalbî’, düşünsel ve gönülden bağlılığı; doğruluk ve dürüstlüğü; cömertliği esas almıştır. Zahiri ve göstermelik tapınma şekilleriyle gerçekten  “insan-ı kâmil” olunamayacağını çok iyi biliyordu. Bu bağlamda o,  Ehl-i Hak inancının ilk temel taşlarını döşercesine doğruluk, dürüstlük, insan hakları ve Hak’tan  yana olmayı gaye edinmiş; verdiği öğütler de bu yönde olmuştur. İnsanlığın içinde bulunduğu o günkü durumu da kınayan Edip Ahmet, şu sözlerin de sahibidir: “Bugün bu dünyada insanlık kötüdür;/Yazık, hani insanlık; nereye gitti?/ Vefa gölünün suyu çekildi, kaynakları kurudu;/ Cefa doldu-taştı, denizler daha engin.” (Reşit Rahmeti Arat;  Edip Ahmed b.Mahmud Yükneki : Atebetü’l-Hakayık, Ateş basımevi, İstanbul, 1951, s.96). Aynı kaynağın 86.sayfasında bilginin önemi  ve değeri üzerinde durulmaktadır; s.87’de ise “Boş boğaz adam akıllı olur mu?” diye sormaktadır Yükneki. 88.sayfada ise “Yalan söyleyen adamdan uzak dur, kaç” demektedir. Yukarıda belirtilen kaynağın 97. sayfasında  “Malın haram ise sonu azaptır; eğer malın helal ise, (onun da) hesabı sorulur.” demektedir. Sözlerinden de anlaşılacağı üzere Edip Ahmet, bir halk eğitimcisi ve yol göstericisidir. Kendi dönemindeki ahlak dışı davranışları eleştiren ve yeren Yükneki, adı geçen kitabın 97. sayfasında şu ifadeleri kullanmaktadır:  “Ey ahlaksız, sevinçle dolaş; bu senin zamanındır,  istediğini yap; istediğin gibi, müsterih ve kaygusuz yaşa; Sana hangi yerde ve hangi dille kim mani olur.”  “Akılsız adamın dili kendi başının düşmanıdır/Birçok adamın kanı dilleri yüzünden döküldü/Çok konuşanlar arasında pişman olanlar çoktur/Diline sahip olanlar içinde pişman olan kim var.” “Düşünerek konuşan adamın sözü sözün iyisidir/Gevezelik eden dil, karşı konulmaz bir düşmandır/Sözünü başıboş bırakma, dilini sıkı tut/Dilin başıboşluğu bir gün başa bela olur.”  “ Yalancı insandan uzak dur ve kaç/Sen de ömrünü doğrulukla geçir/ Ağzın ve dilin süsü doğru sözdür/Sözünü doğru söyleyerek dilini süsle.” “Doğru ol, doğruluk yap, adın doğruya çıksın/ İnsanlar seni doğru diye bilsin/ Eğrilik giysisini bırakıp, doğruluk giysisini giy/ Giysilerin en iyisi doğruluk giysisidir.”