Kağan Adı Üzerine
Bilal Aksoy
12 Ocak 2020
Orta Çağda Ön Asya’da sonraları İç Asya’da bir kısım aşiret şeflerine kağan deniliyordu. Köktürk (>Göktürk) aşiretinin şefi Bilge Kağan örneğinde olduğu üzere, bazı aşiretlerin, boyların liderlerine kağan denilmiştir. Kağan’lar bir tür boy-beyi’dirler. Köktürklerin ileri gelenlerinden Bumın (sonraları Bumin) de kağan unvanına sahipti. Büyük hükümdarlara Han, küçük aşiret şeflerine ise Kağan denilmiştir. Han unvanlı Satuk Buğra Han Karahanlılar’ın hükümdarı idi. Kağan unvanını Türklerden önce Avar’lar taşımıştı. Köktürk aşireti, Avarların ülkelerine girerek onları dağıttılar. Kağan unvanını da onlardan aldılar. Avarlar ise kağan unvanını Kuzey Batı İran halklarından aldılar. Kimi kaynaklara göre, Avarlardan önce Siyenpi denilen boyun, liderlerine kağan dedikleri öne sürülmektedir. Bu nedenle, Bahaeddin Ögel de “Esasen ‘kağan’ sözünün menşeinin türkçe olduğu da şüphelidir” demektedir (Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi”, I. Cilt, TTK Basımevi, Ankara 26 Ağustos 1971, s.288).
Hazar Türklerinde de kağanlık unvanı bulunuyordu. Musevi ya da Yahudi diye bilinen Hazar Türklerinin kağan unvanı, kimi tarihçiler tarafından İbranice kahen sözüne bağlanmakla birlikte, bunun doğru olmadığı görüşündeyim. Kağan sözü telaffuz değişimiyle Kaan olarak da yaygınlaştırılmıştır. Kaan şekliyle itibarlı sayılarak şahıs adı olarak kullanılmıştır. Türkçe konuşan topluluklar, büyük hükümdara Han ya da Kan, küçüklere ka’an ya da kağan demişlerdir (B. Ögel, agy). Orta Çağ’da imparator Cengiz, Han unvanını; oğlu Öge-day, Ka’an unvanını taşımıştır. XIII. yüzyılda bir Moğol hükümdarı olan Kubilay da kağan unvanını taşımıştır (Kubilay Kağan). Kağan sözünün aslının kag-gan olduğu kanısındayım. Günümüzde Anadolu’nun doğusunda, Batı İran ve Kuzey Irak’taki bir kısım Kürt aşiret reisleri Kak (=ağabey) diye çağrılmaktadır. Ön Asya coğrafyasında kullanılan Kaka, Kako, Keko, Kekê gibi sözler genellikle ‘ağabey’ karşılığında telaffuz edilmektedir. Elazığ yöresindeki Gakko ya da Ermeniceye uyarlanarak Gakkoş şekli yukarıdaki sözlerle aynı etimolojik kökene sahiptir.
Kağan sözünün Orta Asya’nın Aryen bir topluluğu olan Soğdlardan intikal ettiğini W. Bang ileri sürmektedir. Buna karşılık, W. Barthold ve P. Pelliot gibi daha başkaları kağan sözünün Türklere Moğollar ya da diğer yabancı kavimlerden geçtiği kanısındadırlar. W. Barthold, IX. yüzyılın ortalarında bir kısım Rus topluluklarının “Kağan” lâkabını taşıdıklarını aktarmaktadır (V.V. Barthold, “Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler”, trc. Râgıp Hulûsi Özdem, TTK Yay., 4. Baskı, Ankara 2019, s.49).
Budizmin ilahı Buda, Kagan Buda diye anılmıştır. Bir kısım Türklerin yaşadığı şehirler için, Çin kaynakları Kagan Stupa, Kagan Buda gibi adlar kullanmışlardır. Orta Asya Türk şehirlerinde hem Zerdüştilik hem de Budizm inançları yer etmişti. Bizans elçisinin kendisiyle görüştüğü Köktürk aşireti şefleri İstemi Kağan ve İlteriş Kağan, Çinliler tarafından mağlup edilip esir alınan İl Kağan ve 651 yılında meydana gelen bazı olaylar nedeniyle adından söz edilen Batı Köktürk lideri İşbara-Kağan başlıca kağan unvanını taşıyan şahsiyetlerdir. Efsanevi Oğuz Kağan destanındaki Oğuz Kağan tiplemesindeki kağan unvanı da dikkatimizi çekmektedir.
Kağan sözü; Süryanice khâgan, Soğdca g’g.n, Ermenice khak’an, Moğolca kaan ya da khahan, Rusça kagan ya da han, Latince kagan ya da kaganus, Partça ve Pehlevice khng’n, Eski Farsça khaha.ni, Çince kohan, Tibetçe khagan diye ifade ediliyor (Gy.Moravcsik’den naklen Abdulkadir Donuk, “İdarî-Askerî Ünvan ve Terimler”, TDAV Yay., İstanbul 1988, s.25/dpn.200).
1591/1592 tarihinde Osman adlı bir kimse tarafından yazılan “Tevārih-i Cedid-i Mir’āt-ı Cihān” adlı tarih kitabında (İstanbul 1961, s.8) Pers kralı Dârâ ile Yunan hükümdarı Büyük İskender arasındaki savaşa değinirken her iki hükümdar için “ol iki kağan arslan” denilmektedir. Burada, öteden beri kullanılmış olduğunun aksine kağan unvanı daha üstün mevkide olanlar için ifade edilmiştir.
Orta Çağ Kürt ve Arap tarihçileri, Moğol, İlhanlı ve Hazar hükümdarlarından hakan diye söz etmişlerdir. Genellikle Arap yazarlar kağan sözünü hakan şekline dönüştürmüşlerdi (Aydın Taneri, “Kağan” md. TDV İslam Ans.) Kağan sözü, bir kesim Asya halklarınca kaan ve khan şekliyle dile getirildi. Zamanla yaygınlaşan han sözü de bu süreçte belirdi. Japon tarihçi Kurakichi Shiratori (1865-1942), K’o-han terimi Çince Kuan-chia (=imparator)’nın karşılığıdır demektedir. Shiratori, Sung sülalesinin vakayinamesine de değinerek “Yukarı Liao-ho’daki bu barbar kavimler arasında böyle yüksek bir unvanı alacak kudrette bir şefin bulunup bulunmadığı düşünülebilir mi? Hatta bu kabilenin meşru şefi, sadece bir piç olan T’u-yü-hun’dan ziyade Mu-yung Kuei olmayacak mıydı? (…) Sung devrinde T’u-yü-hun kabilesinin şefini Kaghan diye unvanlandırmış olması kayıtlı delillerden açıkça anlaşılmaktadır.” (Kurakichi Shiratori, “Kaghan Unvanının Menşei”, çev. İbrahim Gökbakar, TTK Belleten, C.IX, s.36/Ekim 1945, s.500-501).
Bugün kağan karşılığında Azeriler xagan, Başkırtlar xan, Kazaklar kağan ya da xan, Kırgızlar kan, Tatarlar xan, Türkmenler han, Uygurlar hakan, Özbekler xakan diye ifade etmektedirler. Şahıs adı olarak kullanılan Ser-kan, Doğu-kan, Tar-kan gibi birçok ‘kan’lı isimlerin kan son eklerinden bir kısmının aslı ‘han/xan’ sözüdür. Bu sözün de kağan>hagan> xakan<xan/kan gibi bir süreçten geçerek oluştuğu sanılmaktadır.
Alman Türkolog ve Sinolog Annemarie von Gabain, kağan sözünü ḫaġan ve ķaġan şeklindeki telaffuzlarla ilişkilendirmektedir. Dil bilimci Talat Tekin, “Orhon Yazıtları”ında geçen kagan sözünü ‘kağan’ ve ‘hakan’ karşılığında belirtmektedir. Kağan, hakan, kaan ve han sözleri ortak bir maziye ait olsalar bile, zamanla kağan unvanı sözü ‘küçük han’lar için kullanılmıştır.