Tarihi Yorumlamak

 

    Oldum olası tarih biteviye yorumlanagelmektedir. Evet, tarih o kadar çok yorumlanıyor ki, insan zihni bir anlaşmazlığın içine itilmektedir: tarih şunun…tarih bunun diye… Hep şu kesimin ya da bu kesimin… Sürekli her şeyi belli bir kesime indirgeme… Fakat, bilinmiyor mu ki, insanlığın bütününü ilgilendiren değerler, genel sözlerin ardındaki  doğrular belli bir kesimin hizmetine sunulamaz?  Mademki herkes doğuştan eşit haklara sahip doğar deniliyor; o halde doğan her insanın da dünyanın nimetlerinden yararlanmaya haysiyet ve vicdan prensipleri dahilinde hakları vardır. Bir kısım insanlara bu hakkın tanınması, diğer bir kesimin de bundan yoksun bırakılması tabii hukuka sığmayacak bir girişim sayılır. O açıdan, tarihi insanlığın bir kesiminin değil, bütün insanlığın yaratıcı faaliyetlerinin bir ürünü saymak gerekir. Bununla birlikte, herkesin aynı ölçüler içinde tarihe geçeceği söylenemez. Her alanda yorulmak bilmeksizin çaba harcayanların eserleri unutulmadığı gibi, sonraki nesillerce de saygıyla anılmaya değer. İster kazması küreğiyle olsun, isterse kalemi ve fırçasıyla olsun, her kim ki tarihe katkılarda bulunmuş bir bütün olarak insanlığa hizmet etmiş sayılırlar. Tarihte hangi bir kesimin payı yok ki?.. Yazarlar, çizerler, yönetenler, yönetilenler, işçiler, çiftçiler, kentliler, köylüler… Sıralanır da gider böylece. Bunlardan hangi birinin tarihin akışında rolleri olmamıştır?  İnsanlık alemini bir bütün olarak algıladığımızda, uygarlığın da, kültürün de evrenselliğine inanmak durumundayız. Tarih, devinim içinde gelişmiş insanlığın tüm kesimlerinin bir etkileşim içinde oluşturageldikleri eserlere sahne olmuştur.

    Tarihe geçmek pek büyük bir sorun değildir bir bakıma… İnsan, isterse bir anda tarihe adını yazdırabilir. Çünkü, tarihe olumsuz yönden ad yazdırmak da söz konusudur. Bu gibiler tarihte o kadar kötü olarak yer etmişler ki, biz bugün onları lanetle anıyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, bilim adamları, sanatkârlar, yazarlar, eğitimciler, politikacılar ve diğer tüm meslek gruplarından ülkelerinin adil gelir dağılımına dayalı kalkınmalarında yararlı olanlar; kendi halklarını evrensel demokrasi kriterlerine entegre edenler, hümanist değerleri kendilerine klavuz edinenler tarihteki saygın yerlerini  hak etmiş olurlar. Öte yandan, savaşlarla, soykırımlarla, yer altı dünyası faaliyetleriyle, zulümlerle ve daha pek çok melun uygulamalarla ünlenenler, tarihteki lanetliler mevkisinde yerlerini belirlemiş olurlar. O halde, tarihe kötü yönden değil de iyi yönden geçmek isteyenler mesleğinde, görevinde, insan ilişkilerinde ve yaratıcı faaliyetlerindeki tutum ve davranışlarıyla “iyi insan”  olmanın gereklerini yerine getirmekte yarışmalıdırlar.

    Kuşkusuz, yaşamak nasıl kutsal bir haksa, yaşayıp tarihe iyi yönden geçmenin yararı da su götürmez. Fakat, kimileri her nedense yaşamak denince hovardaca edimlerini ve başkalarına tahakkümlerini anımsarlar. Böylesine eğilimlere kendilerini kaptıranların yeri  densizlerin ve zalimlerin yanıdır. Tarih, insanoğlunun kendi yaratıcı uğraşılarını saygın bir düzeye kotlamaktadır. Yaşamak, bir yer solucanı gibi edilgence olmamalıdır. Doğayı üzerinde yaşayan toplumların yaşamasına uyarlama çabaları insanoğlunun başlıca erdemi sayılmalıdır.

 

Bilal  Aksoy

19 Aralık 1983/Antalya