Eyüp “Sultan” Kimdir?
Bilal Aksoy
9 Mayıs 2016/Ankara
Eyüp, İstanbul’da bir ilçemizin adıdır. Bizans döneminde burada mezarlık bulunuyordu. İstanbul 1453’te Osmanlılara geçince Suriyeli bilgin Ak Şemsettin bu mezarlıkta bir arayış içine girdi. Burada bir Müslüman mezarlığı bulunduğu iddia edilerek kutsal mekan oluşturma gayretleri içinde olunmuştur. Bunun da nedeni Hristiyan halkın İstanbul’da birtakım kutsal mekânlarının bulunuşudur. Aya Yorgi, Aya Mama, Aya Stefanos, Aya Paraskevi, Aya Sofya, Aya İrini vd. Buna paralel olarak Müslümanlar da kutsal bazı objeler ve mekânlar oluşturarak dinsel bir yapılanmayı gaye edinmişlerdi. Bu cümleden olarak, Ak Şemsettin, 29 Mayıs 1453 sonrasında Hz. Muhammed’in arkadaşı olduğu aktarılan Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin mezarını rüyasında gördüğünü söyleyip Rum mezarlığındaki kutsanan bir mabedin Ensârî’ye ait olduğunu iddia eder.
Ebu Eyyûb el-Ensârî, kaynakların aktarımlarına göre, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretinde evinde onu uzun süre misafir eden ilk Müslümanlardandır. Hz. Muhammed ölünce Hz. Ali’nin saflarında adını duyurur. Muaviye kuvvetlerine karşı Sıffin Savaşı’nda Hz. Ali’nin yanında yer alır. Hz. Ali yaşadığı sürece ondan ayrılmamış ve Cemel Vakası’nda da yine Hz.Ali’yle birlikte Emevilere karşı savaşmıştır. Bu nedenle, bir kısım kaynaklar onu ilk Alevi savaşçılardan saymaktadırlar. Bu yararlıklarından dolayı Hz. Ali, onu Medine yöneticisi olarak tayin etti. Ebu Eyyûb el-Ensârî, aynı zamanda peygamber ailesine akrabalığı olan bir kimse idi. Haksızlıklara tahammül etmeyip dürüst tavırlar sergileyen bir yapısının olduğu nakledilmektedir. Bir kısım hadislerin ve ayetlerin canlı tanığı idi. Hicretten birkaç yıl önce eşi Ümmü Eyyûb ile Müslümanlığı benimsediği söylenmektedir. Hz. Muhammed, Ebu Eyyûb el-Ensârî ile yine onun gibi sahâbî olan Mus’ab b. Umeyr arasında musahiplik oluşturur. Musahiplik olgusu, Tunceli’nin Mazgirt yöresinde de yakın zamanlara dek uygulanmaktaydı.
Sultan sözü Süryanice orijinli bir sözcüktür ve hükümdarlar için 10.yy.’dan sonraları yaygın olarak kullanılmıştır. Bu nedenle, Ebu Eyyûb el-Ensârî bir sultan değildir. İkincisi, o Emevi ordusunun Bizans önlerindeki savaşı esnasında yaşı 80’i geçiyordu. Bir olasılıkla da 90 yaş civarında idi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, hicretten çok önceleri evli olduğu ve eşiyle birlikte Müslümanlığı benimsediği kaynaklarca aktarılmaktadır. Bu açıdan, onun ileri yaşlarda Bizans’a savaşa gitmesi mümkün görünmemektedir. Üçüncüsü, ömrünün sonuna dek Emevi ailesinin entrikalarına karşı durmuş ve Hz. Ali’nin yanında Muaviye ve onun oğlu Yezit’e karşı yapılan tüm savaşlara ön saflarda katılmıştır. Bu bağlamda, İS. 674-678 yıllarında takriben 5 yıl süren Bizans’a karşı Yezit komutasındaki orduda savaşlara katılması – benimsediği inanç ve Emevi karşıtı kararlılığı nedeniyle – mümkün görünmemektedir. O halde, İstanbul’un Eyüp ilçesine adını veren Eyüp Sultan kimdir? Böyle bir kimsenin belirtilen yerde mezarının olduğuna dair müşahhas bulgular elan mevcut değildir.
Aslında İstanbul’da Ebu Eyyûb el-Ensârî’yi azizleştirmek ve anısını yaşatmak Fatih Sultan Mehmed’in hocası ve danışmanı olan Akşemsettin’in gönlünde geçen başlıca arzusudur. Fatih’in hocası Molla Gürani gibi Akşemsettin’in de İstanbul’un Osmanlıların denetimine intikal edilişinde büyük yararlıkları görülmüştür. Aynı zamanda Hacı Bayram Veli’nin müridi olan Akşemsettin, Suriyeli tasavvufçu filozof Suhreverdi’nin torunu olan Hamza’nın oğludur. Bu bakımdan, sufiyane düşünce ve inançlara sahip olan Akşemsettin’in, burada adı geçen Ebu Eyyûb el-Ensârî’ye sempati duyduğu bilinmekle birlikte, kendisinden takriben 800 yıl önce Bizans önlerinde savaşan Arap ordusuna Yezit’in komuta ettiğinin hesaba katılmamasıdır. Eğer o gün böyle bir gerçekliğin farkında olunsaydı belki de eski bir Rum mezarlığında Ensârî arayışı da yapılmayacaktı. Bizans devleti ile Yezit komutasındaki Arap ordularının 674-678 yılları arasındaki savaşı için ünlü Alman Bizantolog Franz Joseph Dölger’in (1891-1968) yazdıklarına bakılabilir.
Eyüp semti İstanbul’un Avrupa yakasındadır. Oysa, 674-678 yıllarındaki Yezit komutasındaki Muaviye Ordusu daha Avrupa yakasına ulaşmadan Asya yakasında Bizanslılarca püskürtülmüştür. Bu konuda ayrıca bkz. Ord. Prof. Dr. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev. Prof. Dr. Fikret Işıltan, TTK yayını, 1995 Ankara, s. 115-116. İbn Sad tarafından yazılan “Tabakat” adlı kaynakta ilk kez Eyyûb el-Ensârî’nin Bizans önlerinde öldüğü iddiası yer almıştır. Bu iddianın somut verilere dayanmadığı açıktır. İbn Sa’d (777?-845), Basra’da doğup Bağdat’ta ölen bir fikir adamıdır. Peygamber soyuna mensup bir Kureyşi’dir. En ünlü eseri “Kitâbü’t-Tabakâtü’l-Kebir“dir. Yazarının ölümünden bin yılı aşkın süre sonra bu kitabın yakın dönemde 1904-1940 arasında Leiden’de birkaç baskısı yapılmıştır. Aynı eser, İhsan Abbas tarafından 1957-58 ve 1968’de Beyrut’ta “el-Tabakât’ül Kübrâ” adıyla 9 cilt olarak yayımlandı. Ayrıca, Edward Sachau ve Hicazlı Halil tarafından da 9 cilt şeklinde yayımlanmıştır. Bu bağlamda, Hicazlı Halil 1939’da Kahire’de adı geçen kitabı yayımlamıştır. Kısaca “Tabakât” adıyla ünlenen bu kitap peygamberi, yakın çevresini ve savaşlarını konu edinmiştir. Ünlü Avusturyalı tarihçi Joseph von Hammer (1774-1856), “Osmanlı Devleti Tarihi” adlı kitabının 1.cildinin 540. sayfasında “Osmanlılar”ın İstanbul kuşatmasının uzaması nedeniyle askerler arasındaki huzursuzluğu gidermek için Fatih Sultan Mehmet’in Akşemsettin’den yardım istediğini, Akşemsettin’in de Eyyub’un mezarını bularak askerlerin moralini yükseltmeyi başardığını açıklamaktadır. Öte yandan, Alman tarihçi ve dilci Berlin, Bükreş ve Münih üniversitelerinde Yakın Doğu uzmanı olan Franz Babinger (1891-1967), “Sultan Fatih Mehmet ve Zamanı” adlı kitabında Eyyub’un mezarını bulma çabalarının, askerin dini hislerini teşvik eden bir tertip olduğu kanısındadır. Avusturyalı Doğu bilimci ve Londra Üniversitesi öğretim üyesi Paul Wittek‘in (1894-1978), Eyyub’un Ayvansaray’da kalenin dibinde öldüğüne istinaden Eyyub el-Ensârî ile Ayvansaray adı arasında ilişki kurması tezine Halil İnalcık katılmamaktadır. Bu bağlamda, Paul Wittek’in Bizanslılardan Osmanlılara geçen yer adları ile ilgili makalesine bakılabilir. İnalcık’a göre Ayvansaray adı Rumlardan kalma bir adın dönüşümünden ibarettir. İnalcık, bu yargısını da İstanbul’un 1455 yılına ait nüfus tahrirlerine dayandırmaktadır.
Ünlü tarihçilerimizden Halil İnalcık, ayrıca “Tarihçilerin Kutbu” adlı söyleşi kitabında bu konuya da değinmektedir. Adı geçen kitabın 431. sayfasında İnalcık şunları söylemektedir: “Moralin düştüğü bir anda, Peygamber’in sahabesinden Eyüb’ün mezarını bularak askere moral vermek amacıyla padişahtan müsaade isteniyor. Bugünkü Eyüp mevkiinde kazı yapıyorlar, orada eskiden manastırlar vardı..toprak altında yazılı mermer parçalar buluyorlar. ‘İşte mezar burası’ diye ilan ediyorlar. Askere savaş için yeni bir şevk ve heyecan geliyor.” Halil İnalcık, “Tarihçilerin Kutbu” 7.baskı Mayıs 2007, İstanbul; Türkiye İş Bankası Yayınları, Emine Çaykara’nın Halil İnalcık ile yaptığı söyleşileri içermektedir. Bu nedenle, söz konusu kitabın “Halil İnalcık Kitabı” adlı bir alt başlığı mevcuttur.
A.Süheyl Ünver, “İstanbul’da Sahabe Kabirleri” (İstanbul 1953; s. 30-35) adlı kitabında konuyla ilgili bir kısım anlatımlara yer vermektedir. Evliya Çelebi de bu konu ile ilgili rivayetleri nakletmektedir. Ayrıca, J.H.Mordtmann, İslam Ansiklopedisinin Fransızca baskısının 1.cilt 111-112. sayfalarında “Abu Ayyub al-Ansari” maddesinde Ebu Eyyub ile ilgili bazı bilgileri aktarmaktadır.