Cumhur ve Cumhuriyet

 

  Bilal  Aksoy   

26 Nisan 2019

          İnsanoğlu kimi zaman kelimelerin, kavramların ve deyimlerin öz karşılıklarını göz ardı ederek onları farklı açılardan biçimlendirerek dile getirmeye çalışmıştır. ‘Cumhur’ sözcüğü de bunlardan biridir. Önce ‘cumhur’un ne olduğunu kavramaya çalışırken, en eski içeriğine dek sorgulamayı esas almak gerektiğini fark ediyoruz. Cumhur denince, evvel emirde ‘çoğunluk’, bir bütünün çoğunluğu (ekseriyeti) ifade edilmiştir. Mütercim Seyid Ahmed Âsım Efendi’nin, Şirazlı Firuzabadi (1329-1414)’den tercüme ettiği “al-Ūkiyānūs al-basit fi tarcamat al-kāmūs al-muhit” adlı sözlükte, “El-cemhur” karşılığında aşağıdaki ifadeler dikkati çekmektedir: “Şol kum yığınına denir ki pek yüksek olmağla etrafına havale ve müşrif ola. Ve cemhurü’nnas insandan güruh-ı azime denir. Ve her şeyin muazzam ve firavanına denir. Ve kerime ve pâk-nijâd olan hatuna denir.” Bu sözlüğün, Antepli mütercim Seyid Ahmed Âsım Efendi (1755 -1820) tarafından yapılan çevirisi, üç cilt halinde İstanbul’da ilk baskısı H.1230-1233’de Arapça metin ile birlikte, ikinci baskısı H.1268-1272 ve üçüncü baskısı dört cilt halinde H.1304-1305 tarihlerinde yapılmıştır. Aynı “Kamus” (sözlük) H.1250 yılında Kahire’de yayımlanmıştı. Söz konusu sözlüğün I. cildinin 1304 (1807)’ yılında yapılan baskısı, “Kamus tercümesi” adıyla Muhammed İbn Ya’qub al-Firuzabadi yazarına ait kaydedilmiştir. Prof.Dr. Cemal Mıhçıoğlu (1927-), Firuzabadi’nin sözlüğündeki “El-cemhur” karşılığındaki cümleleri şu şekilde sadeleştirmiştir: “Pek yüksek olduğu için çevresini görüp ona egemen olan kum yığınına denir. Cemhurü’n-nas büyük, ulu insan kalabalığına denir. Ulu, soylu olan kadına denir.”1 Buradan da anlaşılacağı üzere cumhur sözcüğü halkın ya da kamunun tümünü değil çoğunluğunu (ekseriyeti) ifade ediyordu. Franciscus à Mesgnien Meninski (1623-1698), 1680 yılında Viyana’da yayım ladığı “Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicæ, Arabicæ, Persicæ” adlı sözlüğünde, ‘cumhur’un çoğulu olarak belirttiği ‘cemahir’i ‘repbubliche, republische’ (cumhuriyet) karşılığında göstermektedir.2 Meninski’nin adı geçen eserinin ikinci baskısı 1756’da yapılmıştır. Dr. Hüseyin Remzi (Altınbilek, 1853-1936), İstanbul’da 1305 (1888)’de yayımladığı “Lugat-ı Remzi” adlı iki ciltlik kapsamlı sözlüğünde cumhur sözcüğüne de yer vermektedir. Remzi, “cumhur” karşılığında şu açıklamayı yapmaktadır: “Büyük kum yığını ve insandan kisve-i azîme ve hakîmleri intihâb olup, pâdişahları olmayan cemaat ve devlet ve kul ve ahde kail âlemler cemaati ve devletin hey’eti mecmu’sı ve her şeyin çoğu.”3 Ahmet Vefik Paşa (1823-1891),“Lehçe-i Osmanî” adıyla 1876’da yayımladığı sözlüğünde “cumhur” sözcüğünü “başsız kalabalık, âmme” diye açıklamaktadır.4 Ahmet Vefik Paşa, ‘cumhur’ ile bağlantılı olarak gördüğüm “cemm” sözcüğünü de “çokluk, galabalık, güruh” olarak belirtmektedir.5 Son dönem Osmanlı aydınlarından Ali Seydi Bey (1870-1933), “Resimli Kamus-i Osmanî” adıyla 1330 (1914) yılında İstanbul’da yayımladığı sözlüğünde ‘cem, cemahir’ sözcüklerine yer vermekte ve ‘cemahir’in ‘cumhur’un çoğulu olarak ‘topluluk’ ile ilişkisine değinmektedir.6

       Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde ‘cumhur’ maddesinin yazarı Salim Öğüt de bu sözün evveliyatına uygun açıklamalar yapmaktadır: “Arapça bir kelime olan cumhur sözlükte ‘herhangi bir şeyin en büyük kısmı, bir topluluğun çoğunluğu veya önde gelenleri’ anlamına gelir. Kelimenin terim anlamı da sözlük anlamından farklı olmayıp kaynak eserlerde ‘cumhûrü’l-ulemâ’ (âlimlerin çoğunluğu), ‘cumhûrü’l-müfessirîn’ (tefsir alimlerinin çoğunluğu), ‘cumhûrü’l- hukemâ’ (filozofların çoğunluğu), ‘cumhûrü’l-fukahâ’(fakihlerin çoğunluğu)  şeklin de sıkça rastlanmaktadır.”7 Ahterî Mustafa Efendi, “Ahterî-i Kebir” adlı sözlüğünde cumhur için “insanların çoğu, tamamı” gibi bir ifade kullanmaktadır.8 Öyle anlaşılıyor ki, “insanların çoğu” yazılmışken bir de “tamamı” eklenmesi bir çelişki oluşturmaktadır. Bu eklemeler sonrası ‘cumhur’ sözcüğü asıl karşılığından uzaklaştırılarak ekseriyeti belirten bir kelime iken külliyeti belirten kavrama dönüştürülmüştür. Şemseddin Sami (1850-1904), “Kamus-ı Turkî” adını taşıyan sözlüğünde ‘cumhur’ sözcüğünü “Takım, güruh, heyet” ve “halk, nâs, umum, enam” diye belirtmektedir.9 İngiliz Doğu bilimcisi ve sözlükçü James W. Redhouse (1811-1892), “Müntahabât-i Lügât-i Osmâniyye” adıyla bilinen sözlüğünde cumhur sözcüğünü “Hâkimleri intihâbî olup padişahsız olan devlet ve cemaat ve kavil ve ehle kail olan âlimler cemaati ve devletin hey’et-i mecmûası” diye açıklamaktadır.10 Ferit Devellioğlu (1906-1985), “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat”ında “cum hûr”u “halk, ahâli; kalabalık; başıboş kalabalık” diye belirttikten sonra “cumhûr-i hükemâ (filozoflar topluluğu)”, “cumhûr-i nâs (halk kalabalığı)” gibi deyimlere de açıklık getirmektedir.11 Devellioğlu, aynı sözlüğünün 1984 basımlı “nüsha”sında da ‘cumhur’u “halk, ahâli, kalabalık, başıboş kalabalık” diye belirtmektedir. Arap Dünya sında cumhur yerine ekserûn (çoğunluktakiler) kelimesi de kullanılmıştır. Kimi zaman da cumhur yerine mu’zam denilmiştir. Mu’zam, Arapça azm kökünden kaynaklanıp ‘bir şeyin en büyük kısmını’ ifade etmektedir. Büyüklüğü, en büyüklüğü belirten muazzam sözcüğü de aynı kökle bağlantılıdır. Öte yandan, fıkıhçılarının birçoğu, bir konuda cumhur’un ittifak etmesinin icmâ sayılmayacağını yaygın olarak öne sürmüşlerdir.12 İsmet Zeki Eyuboğlu (1925-2003), “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”nde cumhuriyet söz cüğünü ‘başıboş kalabalık, sürü ve yığın’ karşılığındaki cumhur sözcüğüne bağlamaktadır.13 Avusturyalı Türkolog Andreas Tıetze (1914-2003), “Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı” adlı sözlüğünde ‘cumhur’un karşılığını “halk, umum, herkes” diye belirterek, cumhuriyet dönemindeki bir kısım sözlükçülerin bu yöndeki eklemelerini tekrar etmiştir.14 Abdullah Yeğin (1924-2016), “İslamî-ilmî-edebî-felsefî Yeni Lügat” adlı eserinde ‘cumhur’u “Halk topluluğu. Hey’et, takım. Aynı kararı veya hükmü kabul edenler. Âlimlerin çoğu, ekseriyeti. Seçimle idare edilen devlet.” diye  açıklamaktadır.15 Ekrem Hakkı Ayverdi’nin eşi İlhan Ayverdi (1926-2009), “Kubbealtı Lugatı”nda ‘cumhur’u Arapça kökenli belirterek, “halk, halk topluluğu; topluluk, heyet, sınıf” diye karşılığını genişleterek açıklamıştır.16 Ayverdi, aynı sayfada “cumhur cemâat” deyimini “Hep birlikte (daha çok ‘cümbür cemâat’ şeklinde kullanılmaktadır)” diye aktarmaktadır.17 Pars Tuğlacı (Parseg Tuğlacıyan, 1933-2016), “Okyanus Ansiklopedik Sözlük” adlı altı ciltlik sözlük çalışmasında ‘cumhur’u “halk, topluluk, kamu; kimi tarikatlarda ilâhiye verilen ad” olarak belirtmektedir.18 D. Mehmet Doğan (1947-), sözlüğünde ‘cumhur’ için “Halk, umum, topluluk; takım, heyet; başıboş kalabalık” diye yazmaktadır.19  Şevket Rado (1913-1988), “Büyük Türk Sözlüğü”nde ‘cumhur’u şöyle tanımlamaktadır: “Halk, Ar. Nâs, umûm, enâm; takım, gürûh, hey’et.”20 Sevan Nişanyan, “Sözlerin Soyağacı/Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü” adıyla yayımlanan çalışmasında cumhur’u “kalabalık, topluluk, halk” karşılığında aktarmaktadır.21 Görüldüğü üzere, yakın zamanlarda yayımlanan yukarıdaki bir kısım sözlüklerde olduğu gibi, ‘cumhur’ sözcüğü asıl içeriğinden, öz karşılığından uzaklaştırılarak ifade edilmeye gayret edilmiştir. Öyle ki, aslında ‘büyük çoğunluk, kalabalık, yığın, insan kitlesi’ diye bilinen ‘cumhur’; “halk” ve “umum” gibi karşılıklarda kullanılmaya başlanmıştır. Oysa, aşağıda da belirteceğim üzere; cumhur, cemaat ve cemiyet sözcükleri birbirinden farklıdırlar. Bu konuda, mevcut Kürtçe sözlükler de genellikle Türkçe sözlüklerde yazılanın Kürtçesi şeklindedir. Sözcüklerin etimolojik kökenine dikkat edilmediği ve ilk karşılıklarının göz ardı edildiği belirlenmektedir. Bu bağlamda, kaynakçada yazarlarını belirttiğim ve Türk Dil Kurumu tarafından 2014 yılında Ankara’da yayımlanan “Kürtçe-Türkçe.Türkçe-Kürtçe Sözlük/Kurdî-Tırkî.Tırkî-Kurdî Ferheng”de ‘cumhuriyet’ karşılığında “komar” denilmektedir.22 Kürt Dilinde  “komar”sözcüğündeki ‘kom’ kökü ‘topluluk’ ile ilişkilidir. Batı Dillerinde de kom/com köküne dayanan kimi sözcükler benzer karşılıklarda kullanılmaktadırlar. Bir başka Kürtçe sözlükte, ‘cumhur’ karşılığında “xelk, gel, kom” yazılıdır.23  

       Öyle anlaşılıyor ki, ‘cem’ kök sözcüğüyle bağlantılı olan ‘el-cemhur’ sözcüğü zamanla cumhur şeklinde telaffuz edilmiştir. Haftanın günlerinden cuma da cem sözcüğüyle ilişkilidir. Çünkü, cuma gününde toplanılarak ayin yapılıyor. Cuma gününün kutsiyeti Müslümanlıkla başlamadı. Kürtçede cuma gününe ininiêni deniyor. Cuma gecesi ise, yaygın olarak “Ēvara İni” diye telaffuz ediliyor. Dikkatimi çeken bir olgu, Urartu tanrı adlarının genellikle –ini son ekiyle bitmeleridir: Şivini, Nalaini, Hutuini, Taraini, İrmuşini, Diduaini, vd. Öte yandan, cem köküne istinat eden kelimelerden cemaat denilince de ‘topluluk’ anlaşılmaktadır. Aynı kökten türeyen cemiyet, ‘toplum’u ifade etmektedir. Cemaat, toplumun içindeki küçük zümreleri, cumhur büyük zümreleri, cemiyet ise toplumun tümünü dile getirmektedir. Buna rağmen yine de cemiyet sözcüğü de yanlış içeriğe büründürülmüştür. Öyle ki, dernek ve benzeri kuruluşlara da cemiyet denilmiştir. Önceleri ‘cumhur’un çoğunluğu, ‘devlet’in ise azınlığı ifade etmesi zamanla içeriği genişletilerek dönüştürülmüştür. Çünkü, devlet denince öncelikle bir cemiyetin içinde belirli bir zümrede biriken servet anlaşılıyordu. Oysa, zamanla devlet sözcüğü, tüm cemiyeti temsil eden bir kurum olarak algılanmıştır. O nedenle, önceleri ‘devlet adamı’ denilince belirli bir serveti olan kimse anlaşılırdı. Kürtçe dewlemend sözcüğü ‘zengin’ karşılığındadır.  Ayrıca, Orta Çağda bir kısım adlar  –dewle/-devle son ekiyle bitiyordu: Alaüddevle, Nuruddevle, Abdüddevle, Fahrüddevle, Tacüddevle, Zaimüddevle, Şerefüddevle vd. Latince res sözcüğünün bir karşılığı da ‘servet’ demekti. Aynı dilde publicus ise, ‘kamuya/halka ait’ olarak biliniyordu. Res publica, ‘halka/kamuya ait servet’ diye belirmektedir. Sonraları, cumhuriyet kavramı, Latince Res Publi ca’nın karşılığında kullanılmaya başlandı. Fransızcadaki république sözcüğü Latince res publica (=halkın malı/serveti) deyiminden kaynaklanmıştır. Roma İmparatorluğu döneminde telaffuz edilen res populi (=halkın hakları) kavramı da aynı kökten türetilmişti. Latince res (=servet) sözcüğüne dayanılarak Fransızca riche, İngilizce rich, Almanca Reich sözcükleri telaffuz edildi ki, bunlar da serveti ve zenginliği ifade ediyor. Doğuda, Fransızca république karşılığında cumhuriyet kavramı kullanılmaya başlandı. Oysa, cumhuriyet kavramı toplumun tümünü değil bir büyük kesimini dile getiren cumhur sözcüğünden kaynaklanıyordu. Fransız toplum teorisyeni Jean Bodin (1530-1596), 1576’da yayımladığı “Les six livres de la République” (Devletin Altı Kitabı) adlı eserinde Latince res publica’dan Fransızcaya uyarladığı république kavramını görüldüğü üzere ‘cumhuriyet’ karşılığında değil ‘devlet’ karşılığında kullanmıştır. Platon’un “Devlet” adlı eserinden sonra Romalı Marcus Tullius Ciceron (İÖ.106-43), De Republica (Devlet Üzerine) adlı kitabında Roma’daki istibdat rejimine karşı özgürlük ve demokrasi fikirlerini öne savunmuştur. İÖ.51 yılında yayımladığı bu kitabında republica’yı ‘cumhuriyet’ değil ‘devlet’ karşılığında belirtiyordu. Oysa, günümüzde hazırlanan Latince sözlüklerde res publica “kamu işleri, siyaset, devlet, cumhuriyet” diye yazılmıştır.24 Yeni Çağda İtalyan devlet bürokratı olan Niccollὸ Machiavelli (1469-1527), “Il Prince” (hükümdar/prens) adlı kitabında devlet başkanının seçimle iş başına geldiği bir devlet düzenini arzu etmiştir. Machiavelli’nin devlet üzerine açıklamaları günümüzdeki cumhuriyet algısına yol açmıştır. Buna rağmen, yine de “Adalet daima güçlüden yanadır” diyen de odur. Onun beğendiği yönetim şekli günümüzdeki “cumhuriyet”tir. “Ona göre, ‘cumhuriyet’ler, genişlemek ve korumak için çalışırlar. ‘Cumhuriyet’te bir bireyin keyif ve iradesi değil, halkın oyları rol oynadığı için, herhangi bir kurumun yıkılması, bu oyların birleşmesiyle olanaklıdır. Bu birleşmenin dayandığı özgürlük, ulusları coşturur ve gayretlendirir. Cesaretlendirir. Yurtseverliği aşılar.”25 Fransız filozofu J. J. Rousseau (1712-1778), “özgürlük olmadan vatan, birey olmadan özgürlük, erdemi olmayan birey olamaz; bireyi yükseltir ve yetiştirirseniz, her şeyi sağlamış olursunuz” görüşündedir.26 Avrupa’daki bu gelişmeler Osmanlı ülkesine de sirayet ediyordu. Osmanlının son dönemlerinde de cumhuriyet fikrinin taraftar bulduğu söylenmektedir. Bu taraftarların başında Mithat Paşa (1822-1884) olduğu iddia edilmektedir. Sultan Abdülaziz’e karşı yapılan darbenin mimarlarından olduğu söylenen Mithat Paşa’nın hapsedildiği Taif zindanında muhafızlarınca boğularak öldürüldüğü bilgileri günümüze intikal etmiştir. Mithat Paşa’ya atfedilen cumhuriyetçi nitelemesine karşın, Namık Kemal’i onun Magosa’ya sürdüğü öne sürülmektedir.  

          Batıda ‘halkın malı’ karşılığındaki res publica deyimi ülkemizde cumhuriyet diye tanımlandı. Cumhur, ‘çoğunluk’ demek olduğuna göre, cumhuriyet de ‘çoğunlukçuluk’ olarak anlaşılacaktır. Eski diplomat ve siyasi tarih araştırmacısı Kemal Girgin (29 Ekim 1932-),“Politika Sözlüğü”nde cumhuriyeti şöyle tanımlamaktadır: “Cumhuriyet: Siyasi bir rejim şeklidir ve bugün dünyada en fazla görülen yönetim tarzıdır. Cumhuriyet rejiminin baş kuralı, Devlet Başkanlığı’nın babadan çocuğa veya aile yakınlarına miras kalmamasıdır. Rejimin bundan sonraki kuralları ise ülkelere göre farklılıklar gösterirler.”27 Kemal Girgin, cumhuriyete ilişkin görüşlerini şu cümlelerle belirginleştiriyor: “Kuşkusuz, Cumhuriyetin en ideal ve gerçek şekli; çok partili bir siyasi hayatta, serbest ve genel seçimlerle işbaşına gelmiş bir parlamentonun çıkardığı kanunlarla yönetilen, tarafsız ve hiçbir zümreye imtiyaz tanımayan bir idari mekanizmaya sahip, hür ve demokratik bir devlet olabilmektir. Ancak bu haldedir ki cumhuriyet kelimesi şekil ve ruh bakımından tam benliğini bulmuş olur.”28

          Bir toplumda, bir ailenin ya da soyun seçimsiz egemenliğine değil de seçimle devlet başkanını belirleme anlayışına cumhuriyetçilik denilmiştir. Tüm bunlara rağmen, cumhuriyetçilik, her zaman ve her yerde çoğulculuğu içselleştirmiştir diyemeyiz. Çoğunlukçuluğun yanı sıra çoğulculuğu da esas alan cumhuriyetler modern çağın tercih edilen cumhuriyetleridir. Oysa, yirminci yüzyılda nice cumhuriyet adını taşıyan rejimler, yönetimleri altındaki halk kitlelerini birbirine düşman görerek ya da o hale getirerek, onların bir kesimini şiddetle tasfiye etmenin yolunu tercih etmişlerdir. Öyle ki; kan, göz yaşı ve acılar birçok zaman cumhuriyet diye bilinen yönetimlerde gerçekleşmiştir. Avrupa ülkelerini II. Dünya Savaşı’na sürükleyen faşist rejimler de birer cumhuriyet idiler. Seçimle işbaşına geçtikten sonra bir daha gitmediler ve alabildiğine baskıcı yönetimler oluşturdular. Toplumlarının ayak takımlarından cinayet çeteleri oluşturdular. Bir kanlı savaş sonucunda bu alçaklar önemli ölçüde yönetimlerinden tasfiye edildiler. Sonraki yıllarda onlara karşı savaşarak oluşturulan kimi yönetimler de baskıcı yöntemlerle toplumlarını yönettiler. Bunların genel olarak cumhuriyet rejimleri oluşları, bir değer ifade etmiyor. Buna mukabil, sembolik krallıkların olduğu bir kısım yönetimler ise daha çok insan hak ve özgürlüklerine bağlı, demokratik esaslara dayalı uygulamalar içinde oldular. O halde, yönetim şekli olarak cumhuriyet, çoğunluğun iradesine dayalı bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Çoğunluğun iradesi ise azınlığı dışarıda bıraktığından, tarihsel süreçte kendi sorunsalını içinde barındıragelmiştir. Adil yönetim anlayışı; toplum katmanlarını birbirine karşı kutuplaştırarak çoğunluğu oluşturma mühendisliği değil, toplumda herkese eşit mesafede durabilen ve toplumsal uzlaşmayı sağlayabilme anlayışlarıdır. Bir devletin adının krallık, sultanlık, cumhuriyet, demokratik cumhuriyet, halk cumhuriyeti ya da İslam cumhuriyeti olması insani açısından bir gösterge değildir. Bir devletin karakterini belirleyen başlıca unsur, insan haklarına karşı yaklaşımında şekillenmektedir.

 

KAYNAKÇA

(1) Cemal Mıhçıoğlu, “Sözcüklerin Öyküsü”, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996, s.53.  

(2) François â Mesgnien Meninski, “Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicæ, Arabicæ, Persicæ”, Viyana 1680, s.861/sütun:1649.

(3) Hüseyin Remzî, “Lûgat-ı Remzî”, İstanbul 1305 (1888), C.I, s.395.

(4) Ahmet Vefik Paşa, “Lehçe-i Osmanî”, haz. Prof.Dr. Recep Toparlı, TDK Yay., Ankara 2000, s.579.

(5) Ahmet Vefik Paşa, age, s.575.

(6) Ali Seydi Bey, “Resimli Kamus-i Osmanî”, İstanbul 1330, s. 347.

(7)  Salim Öğüt, “Cumhur” md., Diyanet İslam Ansiklopedisi.     

(8)  Ahterî Mustafa Efendi, “Ahterî-i Kebir” TDK Yay., Ankara 2009, s.137.

(9) Şemseddin Sami, “Kamus-ı Türkî”, TDK Yay., Ankara 2015, s.187.

(10) James W. Redhouse, “Müntahabât-i Lügât-i Osmâniyye”, TDK Yay., Ankara 2016, s.60.

(11) Ferit Devellioğlu, “Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat”, Aydın Kitabevi Yay., 12. Baskı, Ankara 1995, s.145.

(12) Salim Öğüt, agy.

(13) İsmet Zeki Eyuboğlu, “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”, Sosyal Yay., İstanbul 1988, s.55.

(14) Andreas Tıetze, “Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı”, C.I (A-E), Simurg Yay., İstanbul 2002, s.455.

(15) Abdullah Yeğin, “İslamî-ilmî-edebî-felsefî Yeni Lügat”, Yeni Asya Yay., 3. Baskı, İstanbul 1975, s.88.

(16) İlhan Ayverdi, “Kubbealtı Lugatı/Misalli Büyük Türkçe Sözlük”, Kubbealtı adına Milliyet, İstanbul 2011, s.202.

(17) İlhan Ayverdi, agy,

(18) Pars Tuğlacı, “Okyanus Ansiklopedik Sözlük”, C.I, Pars Yayınevi, İstanbul 1971, s.412.

(19) D. Mehmet Doğan, “Büyük Türkçe Sözlük”, İz Yayıncılık, 11. Baskı, İstanbul 1996,197-198.

(20) Şevket Rado, “Büyük Türk Sözlüğü”, Hayat Yay., İstanbul   TY, s.195.

(21) Sevan Nişanyan, “Sözlerin Soyağacı/Çağdaş Türkçenin Etimoloji Sözlüğü”, Adam Yay., İstanbul 2002, s.87.

(22) Fevzi Karademir – Nezir Gümüş – Ziver İlhan – Ahmet Korkut, “Kürtçe-Türkçe . Türkçe-Kürtçe Sözlük / Kurdî-Tırkî . Tırkî-Kurdî Ferheng” TDK Yay., Ankara 2014, s.374, 168.

(23) D. İzoli, “Ferheng/Kurdi-Tırki . Tırki-Kurdi”, Deng Yay., İstanbul 1992, s.529.

(24) Dr. Sina Kabaağaç-Erdal Alova, “Latince Türkçe Sözlük”, Sosyal Yay., İstanbul 1995, s.521.

(25) Cemil Sena, “Filozoflar Ansiklopedisi”, Remzi Kitabevi, C.3 (I-Q), İstanbul 1976, s.332.

(26) Türk Ansiklopedisi, C.11, s.264.

(27) Kemal Girgin, “Politika Sözlüğü”, Hürriyet Yay., İstanbul 1982, s.122.

(28) Kemal Girgin, age, s.123.