Hedonizm Üzerine

 

Bilal  Aksoy     

25 Mart 2016/Ankara     

 

      Öyle kavramlar vardır ki, üzerinde  ha bire konuşulmakta, yorumlar yapılmakta ve daha da ötesi   oldukça yanlış belirlemeler yapılmaktadır. Hedonizm sözü de bunlardan biridir. Bu kavram en çok da bizim ülkemizde yanlış algılamalar sonucu dar bir alana hapsedilmeye çalışılmıştır.  Söze, önce hedonizmin ne olduğundan başlayalım. Eski Yunanca bir söz olan hêdonê (zevk, haz, neşe, sefa, sevinç, hoşlanma, hoşnut olma vb.) nedeniyle bir kısım Antik Çağ Yunan filozoflarının savundukları görüşlere hedonismos (>hedonizm:hazcılık) adı verilmiştir. Bu filozoflar, genel olarak insanoğlu- nun bu dünyada mutluluktan öte bir şey istemediğini, bizleri mutluluğa götüren vasıtanın da haz olduğunu ifade etmişlerdir. Hazzı da bizlere sağlayan elemden kaçıştır. İnsan doğası gereği elemden, ıstıraptan, üzüntüden, kaygıdan, gerilimden, tasadan ve her türden mutsuzluğa yol açacak vasıtalardan uzak durmak ister.  Bu duruş, bireyi içinde yaşadığı toplumla birlikte doğada var olan her gönenç sağlayan şeylere yönelimi sağlamaktadır. Hedonizmin önde gelen temsilcisidir Epikür (Epikuros İÖ.341-270). Bu nedenle, hedonizm üzerine bu ünlü filozof şöyle der: “Elemden kaçıp hazzı aramalıdır ve gelecek bir elemi düşünmemelidir. Yalnız elemden kurtulmuş olmak kâfi değildir. Bir daha eleme tutulmamak için gerekli olan vasıtaları da aramalıdır.”

      Epikür’den sonra onun izinden gidenlerden ya da gitmeyenlerden bir kısmı hedonizmi hep yanlış algılayıp yorumladılar. Onlar sandılar ki, hedonizm bedeni zevklerdir ve insanın bu hayvani yönüdür hedonizmin temeli. Oysa, Epikür bugünü sezercesine uyarmış o günden: “Ben, haz, hayatın ereğidir dediğim zaman, kendilerini zaptetmesini bilmeyenlerin anladıkları şehveti kastetmiyorum; hatta, benim doktrinimi anlamayanlar veya bana sadık kalmayanların zannettiği gibi, cinsel zevkleri de kastetmiyorum; fakat, her türlü cisimsel ıstırapların ve ruhsal ihtilâllerin yokluğunu anlıyorum.” Yüksek ahlak sahibi olan Epikür bir başka sözünde şu belirlemede bulunur: “Hayatında, komşun farkına vardığı zaman utanacağın hiçbir şey yapma.” Bu denli etik kuralların bir toplum için önemini kavrayan ve kavratan bir düşünürün hedonist (hazcı) anlayışını – sonraları bazı densizlerin yaptığı gibi – insanın üst ögelerinden alt ögelerine indirgemenin hiçbir nedenle meşru gerekçesi olamaz. Etik değerleri bu denli önemseyen Epikür’ü bu nedenle, tanrılaştıranlar olmuştur. Söz gelimi, Kolotes adlı izleyicisi Epikür’e tapmak isteğini ifade etmiştir. Aynı şekilde, Lucréce bir şiirinde  Epikür’ü tanrılaştırmıştır.

      Epikür, duyusal hazlardan öte manevi hazları temele almıştır. Ona göre, duyusal hazlar gelip geçicidir; oysa, manevi hazlar kalıcıdır, süreklidir. Aristoteles’in savunduğu üzere, mutluluğun en ulvi değer olduğunu benimseyen Epikür; bir şeyden hoşlanmadan, haz almadan mutlu olunamayacağını ifade etmiştir. Hedonizme göre, insan yaptığı iyiliklerden haz alırken insanın manevi hazları da iyilikleri oluşturmaktadır. Bir diğer ifadeyle iyilik yaparken haz alır; haz alırken mutlu olur. Epikür, “cinsel hedonizm” gibi bir kavramı felsefi sisteminden dışlamıştır. Çünkü, “cinsel hedonizm” nefse teslimiyetin ürünüdür ve sonraları uydurulmuş bir deyimdir. Aslında, hedonizme göre, bizi mutsuz eden; dolayısıyla acı veren unsurlardan kaçınıp kalıcı mutluluk sağlayan unsurlara yönelmelidir. Korku, kaygı, endişe, stresler, ruhsal gerilimler  vbg. insanı yoran  ve zora düşüren ne denli olumsuz duygular varsa, bunlardan sakınmak mutlu yaşamak için zorunludur. Beri yanda, açlık, susuzluk, savaşlar ve hastalıklar insanı yoran; giderek insanlığını öteleyen olgulardır. Bunlardan kaçınmakla, ancak yaşantımızdan haz alabiliriz. Hedonizmin temsilcisi olan Epikür, yüksek ahlak sahibi bir materyalistti. O, fizik kanunlarını doğa üstü birtakım rivayetlerle açıklamanın gereksizliğini dile getirmiştir.

      Hedonizmi cinsel hazlarla özdeşleştirenler en çok da bizim ülkemizdeki aklından zoru olanlardır. Arapça hazz (hoşlanma) kök sözü Arapların komşuları olan halklara haz ve hez (hoşlanma; sevme) şeklinde intikal etmiştir. Yeryüzünde hazzın da binbir çeşidi mevcuttur. Yalnızca insanoğluna özgü hazlar dururken hayvanların ortak bir özelliğine hazzı indirgemenin ne denli bağışlanmaz olduğunu Epikür şu cümlelerle aktarmıştır: “Biz, beden acısı ile ruh rahatsızlığı yokluğundan bahsediyoruz. Zira insana mesut bir hayat temin eden şeyler, ne kusasıya içme, ne tıka basa yeme, ne cinsî zevkler, ne de zengin sofraları dolduran balıklar ve etlerin verdiği hazlardır. İnsanı mesut kılan şeyler, mâkul  ve sade itiyatlar, durmaksızın arayacağımız veya sakınacağımız şeylerin mâkul sebeplerini arayan ve ruha rahatsızlık getiren kanaatleri, yanlış inanışları ruhtan söküp atan bir akıldır” (Menaikos’a Mektup). Bir başka cümlesinde “Böylece zevk üstün iyidir dediğimiz zaman, ne sefihlerin zevklerini, ne de hayvanî hazları kastediyoruz” demektedir. Anadolu mutasavvıflarının bir mürşid-i kâmil arayışlarını Epikür şu ifadelerle dile getirmekteydi : “Kendine ehil bir adam seç ve onu daima göz önünde bulundur. Ta ki, bir dereceye kadar onun gözü altında yaşıyasın ve her şeyi sanki o görüyormuş gibi yapasın.” Bir diğer cümlesinde “Zengin bir sofrada altın bir sandalyeye oturup hayatını kaybetmektense sevinç içinde bir hasırda oturmak daha iyidir” demektedir.

      Epikür’den önce yaşayan, kimi kaynaklarca Hedonizmin kurucusu da sayılan Sokrates’in öğrencisi Kyreneli Aristip (Aristippos  İÖ.435-355) toplumsal değerleri önemseyen bir filozoftu. İnsanın insan olarak saygın ve onurlu bir varlık olduğunun farkındaydı. Buna rağmen, Aristip’in her türlü hazzı savunduğunu Epikür’ün ise bu konuda farklı düşündüğünü söyleyenler bulun maktadır. Liseler için hazırlanan felsefe ders kitaplarında da bu iddialara yer verilmiştir. Aristip, her zaman mutedil (itidalli) olmanın önemine değinmiştir: “Sağlıkları iyi olanlar, fazla yemek yiyenler değildir. Belki, kendilerine en uygun geleni yiyenlerdir. Aynı şekilde geniş bilgisi olan insanlar, bilgin değil, fakat yararlı şeyleri bilenler, bilgindirler.” Aristip ve izinden gidenler için bizleri mutluluğa götüren geçici haz ve şehvetler değildir; aksine, kalıcı olan haz ve sevinçlerdir.  Ona göre, insanoğlu doğal olarak elemden kaçıp hazza yönelmek istemektedir. Aristip’e göre, bilge kimse  heves ve isteklerine egemen olabilendir. Bilgili ile bilgisiz arasındaki fark, itaat ettirilmiş at ile kafa tutan at arasındaki fark gibidir. Güzel sanatlara ve edebiyata olan ilgi,  dostluklar ve diğer toplumsal değer yargılarına olan saygı insana haz vererek mutluluğa ulaştırmaktadır. Kaba ve maddi zevkleri reddeden Aristip, dilenci olmayı bilgisiz olmaya tercih ederim demiştir. çünkü, ona göre dilencinin parası  yoktur, bilgisizin ise insanlığı yoktur. Bu bağlamda, anthropismos (=İnsanlık) terimini ilk kez onun kullandığı öne sürülmektedir. Her ne kadar hedonizmin ilk düşünürü sayılsa bile sufiyane düşüncelerin de sahibidir. Aristip’in günümüze intikal eden bir kaynağı bulunmamaktadır. Onunla ilgili bilgileri kızı Arete’nin oğlu olan torunu Aristip (Aristippos) bize aktarmaktadır. Torun Aristip’in dede Aristip hakkında aktardıklarına bakılacak olursa, dede Aristip akla dayalı, dengeli, düzeyli ve ölçülü bir haz anlayışından yanadır. Dünyaya sırt çevirmeyi değil; aksine, bu dünyanın insana sağladığı ölçülü ve insani hazlardan yararlanmak gerektiğini vurgulamıştır. Önceleri Protagoras’ın sonra da Sokrates’in etkisinde kalmıştır.  Öğrencisi olarak Sokrates’e her zaman minnettardır.

      Sonuç olarak, Epikür de Aristip de hayvani hazları felsefelerinin dışına itmişlerdir.  Yine her iki düşünür de haz almak bir ölçüye göre olmalı diyerek, ihtiyat, tedbir, itidal kavramlarına dayalı bir hazcılık anlayışını benimseyerek  manevi hazları esas almışlardır. Hazcı felsefenin mensuplarına göre, elemden kaçışla sükûnet; sükûnet sonucunda da haz oluşur. Bunların olması için acıya yol açan nedenlerin izole edilmesi gerekmektedir. Bu durum Eski Yunancada ataraksia kavramıyla açıklanıyordu.  Ataraksia ‘ruhsal sükûnet’i  belirtmekteydi. Hind Felsefesindeki Nirvana ile İslam felsefesindeki  ‘fenafillah’ durumu  ‘ruh dinginliği’ni  ifade eden kavramlardı. Yıllar önce felsefe dersleri verdiğim öğrencilerime bu üç kavrama dayalı bağlantıyı ifade edip bunun önemini belirti yordum. Tüm bunlara karşın, yine de hedonizmi hayvani hazlarının karşılığı olarak algılamak ve karalamak isteyenler azımsanacak ölçüde değildirler.