Kız Kulesi ya da Kız Kalesi
-Tarihsel Boyutlarıyla-

Bilal  Aksoy     

18 Aralık 2018     

     Ülkemizde, Ön Asya’da ve Kuzey Batı Asya’da kız kulesi ya da kız kalesi adlarını taşıyan yapılarla karşılaşılmaktadır. Yaşadığımız coğrafyada kız kulesi denince ilk akla gelen İstanbul’un Üsküdar ilçesinde sahile takriben 200 m kadar mesafede 35-36 m ebadında kare şeklindeki kuledir. Bu yapıya XIX. yüzyıl ortalarına doğru günümüzdeki görüntüsü verilmiştir.1   Bizans tarihçisi Niketas Khoniates’in aktardığına göre imparator Manuel Komnenos (1143-1180), burada Arkla denilen bir kalecik yaptırmıştı. Karşıda Sarayburnu’nda bir kule yaptıran Manuel, bu yapıların arasına bir zincir çekerek boğazı kontrol altında tutuyordu. Bu tarihten çok önceleri İlk Çağda İÖ.V. yüzyılda Perslerin İstanbul’un Asya yakasında egemenlik sağladıkları görülmüştür. Yalnız Persler değil, Firdevsi’nin Keyan dediği ve kendilerine Arioi diyen Medler de İstanbul ve Balkanların bir kısmını idareleri altında bulundurmuşlardı. Tarihte, sonraları kullanılan Key unvanı ‘asil, necip’ gibi karşılıklar içeriyordu: Keyhüsrev, Keykavut, Keykubat gibi. İlhanlı devletinin bürokratı Yahudi asıllı Reşideddin’in 24 Oğuz boyu içinde gösterdiği Kayı’lar da Fuat Köprülü’nün sandığının aksine bir Moğol boyu değil, Medlerin hükümdarlarının unvanıdır. İstanbul Kız Kulesi’nin Medlerin ya da Perslerin egemenlik yıllarına tarihlenen bir yapı olması mümkündür.  Bu açıdan bana göre, kız kuleleri iki bin yılı aşkın bir sürede Ön Asya başta olmak üzere birçok coğrafyalarda egemen tek tanrılı din olan Zerdüştiliğin ateş, alev ya da ışık kulelerinin devamı niteliğindeki yapılardır. Ülkemizde, İstanbul Kız Kulesi’nden başka kız kuleleri ya da kız kaleleri vardır. Afyon Karahisar Kalesi’nin şehre nazır bir kulesinin adı Kız Kulesi olarak bilinmektedir. İzmir’in Kemalpaşa (Nymhaion: Nif) ilçesinde Bizanslılardan kalma saray, halk arasında Kız Kulesi adıyla anılmaktadır. Bu yapının, İznik prensi I. Theodoros Laskaris (1204-1222) tarafından yaptırıldığı dile getirilmektedir. Öte yandan, Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubad tarafından Beyşehir Gölü’nde bulunan ada üzerinde bir müstahkem bina yaptırılmıştı. Buraya Kız Kalesi denilmektedir. Yapı modeli İran mimari tarzına uygundur. Yine aynı hükümdar tarafından Alanya’da da bir kale yaptırılmıştır. Alanya Kalesi yakınında bir de kule inşa ettirmiştir. Halk buraya Kız Kulesi demektedir. Mersin’in Silifke ilçesi sahiline 800 m kadar deniz içinde Kız Kalesi bulunmaktadır. İzmir’in kuzeybatısında Çandarlı dolaylarında Ege Denizi içinde Kız Kulesi Adası vardır. İskenderun yakınındaki Sarıseki’de bir başka Kız Kulesi’nin olduğunu belirliyoruz. Batı Karadeniz Bölgesi’ndeki Amastra’da deniz kıyısındaki bir kayalık üzerinde dörtgen şeklinde bulunan kule, Kız Kulesi adıyla bilinmektedir. İznik surları üzerindeki bir burcun adı da Kız Kulesi diye ifade edilmektedir. Şebinkarahisar Kalesi surlarının devamı niteliğinde olan kayalığın üzerindeki burca Kızlar Kulesi denilmektedir.2 M. Fahrettin Kırzıoğlu, “Anı Şehri Tarihi (1018-1236)” adlı eserinin 114. sayfasında “Anı Şehri Plânı”na dair çizimler ve açıklamalar yapmıştır. Çizim kısmında şehrin güneyine denk gelecek şekilde 24 no’da “Kız Kalesi”ni belirtirken; açıklama kısmında 24 no’ya “Kız Kilisesi” diye yazmıştır. Bu açıklamalardan yola çıkarak söz konusu yapının tarihin daha eski dönemlerine dayandığı sonucuna varıyorum. Bu yapının kız kuleleriyle benzer bir konumda olduğunu söylemek mümkündür.3 Erzincan’ın Kemah ilçesindeki Kemah Kalesi’nin bir burcu Kral Kızının Kulesi ya da Kız Kulesi adıyla anılmaktadır.4 Prof. Dr. Tuncer Baykara’nın, Prof.Dr. İhsan Süreyya Sürme’den sözlü olarak edindiği bilgilere göre, Hasankeyf Kalesi’nin yanı başındaki kayalığın üzerindeki kalıntılar, sultanın kızına ilişkin tasvir edilmekte idi. Van’a 60 km mesafede, Hoşab Kalesi’nin kuzeyinde bir tepede yer alan kalıntılar da Kız Kulesi olarak anılmıştır.5 Baykara, ayrıca Niksar Kalesi’nin bir kısmına, Samsun’daki Amisos ören yerindeki bir mevkiye ve Adana yöresindeki Anazarba harabelerinin bir bölümüne Kız Kulesi denildiğini aktarmaktadır. 6 Afyon Karahisar Kalesi’nin bir kulesi de Kız Kulesi diye bilinmektedir. Bu bağlamda, folklor araştırmacısı ve milletvekili Osman Attilâ’nın aktardığı bir Afyon türküsünde şu iki dize yer almaktadır: “Afyon’un içinde vardır kalesi/Üzerinde vardır Kızlar kulesi”.7 Mehmet Önder’e göre: “Afyon’da önceleri gözetleme kulesi olarak kullanılan kuleye de ‘Kız Kulesi’ derler”.8 Önder, bu kulenin adının Tekfur kızıyla ilişkisine değinmektedir.9  İbrahim Hakkı Konyalı, Kıbrıs’taki Magosa Kalesi’nin kulelerinden birini “Kaz Kulesi” diye aktarmaktadır.10 İzmir’in Selçuk ilçe merkezi yakınlarındaki antik Efes kentinin ören yerinde halkın Kız Kulesi dediği bir yapı bulunmaktadır. Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinin doğu yönünde var olan ve Bizans döneminin ortalarından kaldığı sanılan kale kalıntısı, Kız Kalesi adıyla anılmaktadır.11 İbrahim Hakkı Konyalı, Konya Ereğlisi’nin Ayrancı nahiyesinde bir başka kız kulesinden söz etmektedir.12 Süryani metropoliti Hanna Dolabani, Midyat yakınlarındaki Kral Kızı Kulesi’nin varlığını belirtmektedir.13 İzmir’in Selçuk ilçesi yakınlarında bir tepede yer alan kale Kız Kulesi olarak anılmaktadır. Aynı zamanda Erzincan tarihinin de yazarı olan eski mülkiyeci Ali Kemali (Aksüt) de bu belirlemeyi aktarmaktadır.14 Kastamonu’nun Taşköprü ilçesi Ömerce köyü civarında bulunan Kız Kalesi’nin Bizanslılardan kalma olduğu öne sürülmektedir.15 Ankara’nın Haymana ilçesi dolaylarındaki Oyaca köyü civarında bir kız kalesinin var olduğu ifade edilmektedir. 16 Mersin kent merkezinin kuzey yakınlarında Korumca köyü dolaylarında eski bir kiliseye Kız Kalesi denilmektedir.17 1940’lı yıllarda İçel’in Silifke ilçesi merkezinin Ayaş ve Boynuinceli köylerinin Kızkalesi adlı mahalleleri bulunuyordu.18 Aynı yıllarda Sinop’un Boyabat, Kastamonu’nun Daday ve Tokat’ın Turhal ilçelerine bağlı Kızkayası adlı mahalle ve köyleri biliniyordu. Ayrıca, Amasya merkez ilçenin Akdağ nahiyesine bağlı Kızseki köyü ile Erzurum’un Pasinler ilçesi Pasin-i Süfla nahiyesinin Kızlarkale köyü de konumuz açısından örneklenebilir.19 İskoç asıllı arkeolog Prof. Dr.William Mitchell Ramsay (1851-1939), 1890’da yayımladığı ve Türkçeye  “Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası” adıyla  tercüme edilen “The Historical Geography of Asia Minor” adlı kitabında Kiepert tarafından “In Ongu” diye belirtilen İnönü’nün yanında gösterdiği Kız Kalesi’nin “Ghariaboli” olabileceğini belirtmektedir.20 Zaralı edebiyat öğretmenlerinden İsmail Hakkı Acar, Sivas’ın Zara ilçesi Ekinli köyü yöresindeki Kız Kalesi ile ilgili anlatımlarda bulunmaktadır.21  Bir başka Kız Kalesi, Edremit’in kuzeyinde Dereli köyü yakınlarında belirtilmektedir.22 Tuncer Baykara; Bolu’nun Mudurnu, Ankara’nın Elmadağ, İzmir’in Buca, Urfa’nın Viranşehir ve Maraş’ın Afşin ilçeleri dolayları ile Adana havalisinde Ceyhan ile Toprakkale arasındaki yörede de Kız Kalesi denilen yapı ya da mevkilerin bulunduğunu ifade etmektedir.23 İbrahim Hakkı Konyalı, Niğde’nin Aksaray ilçesinin Demirci köyü batısındaki Kız Kalesi’ne işaret etmektedir.24 Bir kısım kız kuleleri bir süre farklı maksatlarla kullanılmıştır. Söz gelimi, “Afyon’daki Kız Kulesi bir zamanlar hapishane olarak da kullanılmış.”25 Prof.Dr. Tuncer Baykara, Erzurum’un Oltu ve Tortum ilçeleri yörelerinde, Bingöl Dağlarının zirvesinde, Ağrı il merkezi yakınlarında Kız Kalesi, Erzurum’un Horasan ilçesi dolaylarında, Kağızman ile Tuzluca arasında, Arpaçay ile Kağızman’ın birleştiği bir yerde, Kelkit’in “Ağılık Karyesi”nde, Erzurum’un doğusunda Kızlar Kalesi’nin bulunduğundan söz etmektedir.26

      Özbekistan’ın Tirmiz kenti yakınındaki Kırk Kız Kalesinden söz eden cumhuriyet döneminin kültür tarihçilerinden Emel Esin (1914-1987), Kazakistanlı Rus bilgini prof. Galina Anatolyevna Pugaçenkova (1915-2007)’ya atfen bu kalenin özelliklerini sıralamaktadır. Esin, İslam Ansiklopedisi’ndeki “Tirmiz” maddesinde söz konusu kale ile ilgili açıklamalarda bulunmaktadır: “Eski Tirmiz’in şarkındaki Kırk-kız kalesinin de IX. Asra âit olduğu tahmin edilmektedir. Kale dörtköşe olup, haç şeklinde planı ve dörtköşe eyvânı ile ortasında kubbeli divanhânesi vardır. Sıra sıra eş kubbeli kısımlarla örtülü oda ve dehlizleri de bulunan Kırk-kız kalesi, Kara-hanlı ve Selçuklu medrese ve han yapılarının öncüsü sayılır (G.A. Pugaçenkova, L.I. Rempel, Vidavousçiesya pamyatniki arkitekturi Uzbekistana, Taşkent 1958, s.21 v dd.)”27 İranlılar Kız Kulelerine “Kule-i Duhter”, kız kalelerine ise “Kale-i Duhter” diyorlar. İstanbul’daki Kız Kulesi de XVIII. yüzyılda “Kule-i Duhter” adıyla da kayıtlara geçmişti.28 İran’ın Firuzabad şehrinde Ahamenişlerden kalma bir Zerduşti Tapınağından söz edilmektedir. Bu tapınak da “Qal’eh Dokhtar” (=Kız Kalesi) adıyla biliniyordu.29 İran Ansiklopedisi’nin (Encyclopædia İranica) “Ka’ba-ye Zardoşt” maddesinde şu bilgilerle karşılaşmaktayım: “Persepolis yakınlarındaki Naqş-e Rostam’daki eski bir bina. (…) Ka’ba, harçsız, ancak demir kramplarla birleştirilen, beyaz kireçtaşı bloklarından yapılmış bir kare kuledir. (…) binanın toplam yüksekliği 14 metredir.”30 Zeki Velidi Togan; Baladhurî, İbn Al-Faqih, İbn Khurdadhbeh ve Yaqubî’ye istinaden kız kulelerinden birini şu sözlerle aktarmaktadır: “Eski Hunların eski Uti’de yerleşen ve dilini çoktan unutmuş olan bir kısmı Araplar geldiğinde de mevcut bulunan Khunan kasabasına kendi isimlerini vermişlerdi; Moğol devrinden sonra bu kasaba Kız-Kala ismini aldı.”31 Azerbaycan’da Şamahı’nın kuzeydoğusunda Kız Kalesi olarak anılan yapının Gülistan olduğu sanılmaktadır.Rus Doğu bilimci Vladimir Fedoroviç Minorsky (1877-1966) konuya ilişkin açıklamada bulunmaktadır.32 Ermenistan’ın Başkenti Erivan’ın doğusunda Gerni yakınlarında  da Kız Kalesi denen mevki bulunmaktadır.33 Zerdüştilikten kalma ateşgedelerin/ateş kulelerinin ziyadesiyle bugünkü İran ve Azerbaycan ülkelerinde var oldukları belirlenmektedir. Tebriz yakınlarında, İran’da Mahabad’ın kuzeyinde, Kazvin’in güneybatısında, Meşhed’in güneyinde, Bircend’in doğusunda ve kuzeydoğusunda ve Nihavend yakınlarında Kız Kalesi/Kale-i duhter denilen yapılardan söz edilmektedir. İran ülkesinde yaygın olarak bulunan Kale-i Duhter (=kız kalesi) yapıları ülkemizdekilerle aynı tarihsel işleve haizdir. Ayrıca, Harezm’de, Amu-Derya civarında Firuzabad ovasında; Türkmenistan’ın Danev, Garrı-gala ve Gök-depe’de; Özbekistan’da, Kaşgar dolaylarında, Kırgızistan ve Kırım bölgesinde Kız Kalesi, Kız Kulesi, Kale-i Duhter, Gız-Gala, Gızlar Gala gibi adlarla anılan yapılar bulunmaktadır. 34 Ülkemizin Batısında yer alan birçok Kızlar Sarayı adını taşıyan yapıların en az bir kısmının kız kulesi adlı yapılarla aynı işleve haiz oldukları söylenebilir. Bu açıdan kız kulelerinin, Zerdüştilerin Ateşgede’lerinden günümüze intikal ettikleri görüşündeyim. Bu tespitlerimin sonucunda, benimle aynı kanıda olan insanların da bulunduğunu belirledim. Ayrıca, Zerdüşt’ün Tebriz’li oluşu ve Tebriz çevresinde Zerdüştî ateş tapınaklarının yoğunluğu bizleri Tebriz adının kökenini irdelemeye yöneltmektedir. Bu bağlamda, Tebriz adının Tab (ışık, ısı, ateş, güneş ışığı) ile rêz (döken, saçan) eklerinden oluştuğu varsayılabilir. Modern Kürtçede de tav (ışık) ve rêj (saçan, döken) sözleri telaffuz edilmektedir. Bizanslıların Tavrez dediği kente Ermeniler Davrez diyorlardı.  Tebriz’in Sehend dağının kuzey yamacında kurulu olması nedeniyle dav/tab (dağ) sözcüğüyle ilişkisi de akla getirebilir. Oysa, elan birinci görüşün daha baskın olduğu söylenebilir. Tebriz’in Zerdüştiliğin merkezi olduğunu bir kısım bilim adamları teyit etmektedirler.35 Öte yandan, Zerdüşti inancının ve Medlerin yaşadığı bir coğrafya olarak Azerbaycan adının, ateşle ilişkili olduğu birçok kimsenin malumudur. Bu cümleden olarak, Azerbaycan adı, Asurlular tarafından Adarbigan, Ermeni kaynaklarınca Atrpatkan, Gürcülerce Adarbadagani, Yunanlılarca Atropaten, Bizanslılarca Aderbaygan olarak ifade edilmiştir. Bu adların yaygın görüşe göre, Eski Farsçada adurbad (ateş koruyucusu) sözüne istinat ettiği benimsenmektedir.  Şemseddin Sami, ateş sözcüğünün Süryanice kökenli olduğunu, buna mukabil Farsçada azer denildiğini aktarmaktadır.36 Eski Türkler ateşe od derlerdi: “Yüreğime bir od düştü neyleyim” sözünde ifade edildiği gibi. ünlü tasavvuf şairlerinden Derviş Ali’nin deyişlerinin bir dizesinde ifade edildiği şekliyle: “cehennem dediğin dal odun yoktur/Herkes ateşini burdan götürür.” Burada od (ateş) kök sözcüğünden türeyen odun sözcüğü ‘yakıt’ karşılığında telaffuz edilmiştir. Kimilerinin Zaza diye tesmiye ettiği ve Aryen bir topluluk olan ülkemizdeki Deylemiler, ateşe adır, adar, ader derken, bir kısım Kürtler ise yaygın olarak agır demektedirler. Oysa, Mazgirt yöresi Kürtleri aynı karşılıkta ar sözünü kullanmaktadırlar ki, ar kök sözcüğü tıpkı Zerdüştilikte olduğu üzere temizlik unsuru olarak algılanmıştır. Eski Yakın Doğu Dillerinden intikalen Eski Türkler ar sözünü ‘suyun ve ateşin temizliği” diye algılıyorlardı.  Fransız Doğu bilimci ve türkolog Jean Paul Roux (1925-2009), “Türklerin ve Moğolların Eski Dini” adlı çalışmasında:” Maniheizm yanlılarına gelince, Pelliot’un tahminine göre bunlar VI. yüzyıldan başlayarak Çin’e ulaştılar ve 621 yılında ateş tapınaklarının ilkini orada kurdular. Daha sonraları Orta Asya’da bu iki dini ve daha karmaşık bir durum yaratan Mazdeizmi tekrar göreceğiz.”37 Roux devamla: “Mazdeizmin Turfan’daki varlığı, Zerdüşt’ten söz eden ve gerçekte biraz anlaşılmaz terimlerle ateş tapınaklarının var olduğunu belirten Müslüman ve Çin kaynaklarınca kanıtlanmaktadır.”38 Mehdiyeva Ayten, Ali Gızı tarafından hazırlanan “Azerbaycan Gız Galalarının Tarihi” (Bakı 1997) adlı tezde kız kulelerinin bir takım bağlantılarına değinilmiştir: “Baku Kız Kulesi ve Cumhuriyetimizde mevcud olan diğer kız kulelerinin tarihinin öğrenilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. (…) Bu kalelerin savunma amacıyla inşa edilmiş olduklarını söyleyen bazı bilim adamlarının bakışı tek taraflıdır. Çünkü kız kulesi ismini taşıyan özellikle erken ortaçağlara kadar ve bu dönemde inşa edilen yapıların hem iç düzeni hem de etrafı onun savunma amacıyla inşa edilmesi ihtimalini red ediyor. Bu yönden Baku Kız Kulesi, Bağurt Kalesi’nin güney bitiminde şimdi harabeleri kalan Şamahı kız kulesi örnek olabilir. Kız kulelerinin aynı zamanda ateşperestlerin mabedi olması ihtimali de vardır.”39 Adı geçen tezde şu görüşlere de yer verilmektedir: “Kız kalelerinin ateşle, ateşe tapma ile ilgili olarak meydana geldiğini kabul etmek mümkündür. (MÖ VIII-VII. Yüzyıllar). Onlar ‘ocak’ olarak kabul edildiğinden dağların zirvesinde, nehir göl ve deniz sahillerinde inşa edilmiştir. (…) Kız kaleleri (özellikle nehir, göl ve deniz kenarında inşa edilenler) zerdüştlüğün kabul edilmesiyle bağlı olarak su ilahesi Anahit’e atfedilmesi kabul edilebilir.”40 Kız sözcüğü Eski Türkçede yalnız ailenin bir ferdini değil aynı zamanda ateşin yanmasını, metallerin ya da madenlerin ateşte yanarak kızıl şeklini alışını dile getirmektedir. Ateşin yanmasına ve insanın sinirlenerek ateş rengini almasına kızmak denilmiştir. Bu nedenle, kız kök sözcüğüne dayanılarak kızmakkızarmak, kızgın olmak yüklemleri telaffuz edilmiştir. Kız (ateş) rengine istinaden kızamık, kızılcık vd. sözcükler kullanılmıştır. Bu açıdan kız kuleleri adının bu kulelerin Zerdüştiliğin ateş tapınakları (Ateşgede) olmaları açısından kullanılmış olabileceğini düşünüyorum. Zerdüştiliğin Göktürklerde de varlığı görülen bir inanç sistemi olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönde birtakım tarihsel verilerle karşılaşmaktayım. Zerdüştilik, birçok yönüyle İslamiyeti de etkilemiştir. Kur’an-ı Kerim’in Nur Sûresinde: “Allah göklerin ve yerin nurudur. O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. Bu nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir.” ayeti bulunmaktadır. Nur sözcüğü ‘ışık’ demektir. Bence, İlk Çağda Yakın Doğu ve Orta Doğu’da ateş ve su karşılığında benzer sözcükler telaffuz edilmiştir. Çünkü ateş de tıpkı su gibi arındırma, temizleme unsurudur. Bu bağlamda Akkadca narum (ırmak, akarsu, dere) ve nurum (ışık, parlaklık, nur) sözcükleri kullanılıyordu. Zamanla nar sözcüğü ‘ateş ve kızıl’ karşılığında telaffuz edildi. Bu nedenle, nar meyvesi ve nar meyvesinin rengine benzeyen portakal ve mandalina gibi meyvelere narenciye denildi. Kürtlerin bir kısmı ‘ateş’ karşılığında ar sözcüğünü kullanmaktadırlar. İlk Çağda Medlerin ve Perslerin İstanbul’daki egemenliklerinin etkisiyle Zerdüştilik inançları Balkanlara dek yayılmıştır. Bunun Osmanlı aydınları üzerindeki etkisi de yüzyıllarca devam etmiştir. Aslen bugünkü Yunanistan’ın Larissa (Yenişehir) kentinden olan Yenişehirli Avni Bey’in, “Ateşgede” mesnevisinde şu dizeler de yer almaktadır: “Ateşle zuhura geldi imkân/Ateşle ta’ayyun itdi ekvan (…) Ateş-kededür saray-ı âlem/Dil-suhte anda nev-i Âdem.” “İnşada görince istihale/Ateş-kede yapdum ehl-i hale/ Pervanelere çerağ yakdum/Divanelere ocağ yakdum/Ser-mayesi nur u nardur hep/Ateş-kededür didümse enseb.”41 Öte yandan Zerdüşt, ateşe tapmayı men etmiş, ateşin kutsal bir aydınlatma simgesi olarak temizliği sağladığını öne sürmüştür. Daha sonraki Yunan mitolojisindeki Prometheus, baştanrı Zeus’un insanlardan gizlediği ateşi çalıp insanların hizmetine sunmuştur. Bu nedenle, Yunan mitolojisinde Prometheus ‘ateş kahramanı” olarak görülmüştür. Ateşgede denilen Zerdüşti tapınakları, Sasaniler döneminde yaygın olarak bugün Azerbaycan adıyla anılan coğrafya üzerinde inşa edilmiştir. Bu açıdan, adı geçen dinin ana tapınakları Adhur Gushnasb, Tebriz şehrindedir.42 Tarihte yeni yıl kutlamalarını ifade eden Nevruz ateşleri çoğunlukla Zerdüştilerin ateş tapınaklarında, günümüzde Kız Kulesi denilen kulelerde yakılıyordu. Edebiyatımızın etkili simalarından ve Tanzimat dönemi aydınlarından Erzurumlu Ziya Paşa (1825-1880), VII. Terkibi Bend’indeki bir beytinde: “Bir hâkden inşa olunur deyr ile mescîd/Birdir nazar-ı Hak’da mecûs ile müselman” demektedir. Ziya Paşa, Tanrı katında/Allah’ın nazarında Zerdüşti ile Müslüman’ın bir olduğunu belirtmektedir. Oysa, tek Tanrı’ya inanan farklı din mensuplarının birbirini öteleyici beyanları Allah’a şirk koşmaktan başka bir şey değildir. Çünkü, Zerdüştilik, Yakın Doğu’da kendisinden sonraki tek tanrılı dinleri belirgin bir şekilde etkileyen bir tek tanrılı inanç sistemidir. Zerdüştilerin ateş kuleleri (Ateşgede), günümüzün kız kuleleri, hıristiyanlığın çan kuleleri ve müslümanlığın minareleri olarak varlığını devam ettirmektedir. Kule sözünün kökeni için bkz. aksozluk.org/kule.

KAYNAKÇA

 (1) İ. Hakkı Konyalı, “Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi”, İstanbul 1977, C.II, s.279-285.

 (2) Haşim Karpuz, “Şebinkarahisar”, Ankara 1989, s.10-11.

 (3) M. Fahrettin Kırzıoğlu, “Anı Şehri Tarihi (1018-1236)”, Ankara 1982, s.114 ve arka kapak.

 (4) Nazmi Sevgen, “Anadolu Kaleleri”, Ankara 1959, s.215.

 (5) Prof.Dr. Tuncer Baykara, “Kız Kulesi”, TTK Yay., Ankara 2004, s.23.

 (6) Prof.Dr. Tuncer Baykara, age, s.22-23.

 (7) Osman Attilâ, “Afyon Karahisar Türküleri”, Karınca Matbaası, Ankara 1957, s.130.

 (8) Mehmet Önder, “Şehirden Şehire Anadolu”, T. İş Bank. Yay., Ankara 1995, s.12.

 (9) Mehmet Önder, agy

(10) İ. Hakkı Konyalı, “Kilis Tarihi”, İstanbul 1968, s. 452-455.

(11)Kız Kalesi”, Türk Ansiklopedisi, C.22, s.83.

(12) İ. Hakkı Konyalı, “Ereğli Tarihi”, İstanbul 1970, s.827.

(13) H. Dolapönü, “Tarihte Mardin”, Hilal Matbaacılık Koll.Şti, İstanbul 1972, s.164.

(14) Ali Kemali Aksüt, “Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati”, İstanbul 1944, s.44.

(15) Ahmet Koral, “Kastamonu’nun Tarihi ve Turistik Özellikleri”, Kastamonu 1966, s.27.

(16) Avni Candar,“Anadolu Coğrafya Lugatı Sınaçları I:Ankara”, Hapishane Matbaası,Ankara 1938, s.67.

(17) Mustafa Necati Çıplak, “İçel Tarihi: tarihi-turistik zenginlikleriyle”, Ankara 1968, s.292.

(18)Türkiye’de Meskûn Yerler Kılavuzu”, C.II, Ankara 1947, s.704.

(19)Türkiye’de Meskûn Yerler Kılavuzu”, agy.

(20) Prof. Dr. W. M. Ramsay, “Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası”, İstanbul 1960, MEB, s.499.

(21) İsmail Hakkı Acar, “Zara Folkloru”, 2. Baskı, Sivas 1990, s.119.

(22) Mustafa Salman “Balıkesir: Tarih, Coğrafyası;” Türk Dili Matbaası, Balıkesir 1957, s.88

(23) Prof. Dr. Tuncer Baykara, age, s.28-57.

(24) İbrahim Hakkı Konyalı, “Abideleri ve kitabeleri ile Niğde Aksaray Tarihi”, C.2, İstanbul 1974, s.1878.

(25) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Kitabeler” İstanbul 1929, II, s.15.

(26) Prof.Dr. Tuncer Baykara, age, s.40-43.

(27) Emel Esin, “Tirmiz” md. İslam Ansiklopedisi Leiden tabı/Meb çev. C.12/I, s.384.

(28) Deniz Mazlum, “Kız Kulesi’nin Uzun Tarihinden Bir Kesit: 18. Yüzyılda Kule-i Duhter”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, C.24, S.2007/I, s.35-47.

(29) Encyclopædia Iranica, “Qal’eh Dokhtar” md.

(30) Encyclopædia Iranica, “Ka’ba-ye Zardoşt” md.

(31) Ord.Prof. Zeki Velidi Togan, “Umumi Türk Tarihine Giriş” Cit I, En Eski Devirlerden 16. Asra Kadar, 3.baskı, Enderun Yay., İstanbul 1981, s.258.

(32) Vladimir Fedoroviç Minorsky, “A History of Sharvan and Darband”, Cambridge 1958, s.76. 

(33) J. Morier, “A Second Journey through Persia, Armenia, and Asia Minor to Constantinople”, London 1818, s.341.  

(34) Prof.Dr. Tuncer Baykara, age, s.44-49.  

(35) V.F. Minorsky, “Tarih-i Tebriz”, Terc. Abdü’l-Ali Kareng, Tebriz 1337, s.8; Mary Boyce, Brtold Spuler, Frantz Grenet: “Zoroastrianism Under Macedonian and Romen Rule” Leiden 1991, s.69.

(36) Şemseddin Sami, “Kamus-ı Türkî”, TDK Yay., Ankara 2015, s.77.

(37) Jean -Paul Roux, “Türklerin ve Moğolların Eski Dini”, çev. Prof.Dr. Aykut Kazancıgil, Kabalcı Yay., İstanbul Kasım 2002. S.28,

(38) Jean-Paul Roux, age, s. 32. 

(39) Aktaran Tuncer Baykara, age, s.161.    

(40) age, s.166.

(41) Lokman Turan, “Yenişehirli Avni Bey’in Ateşkede Mesnevisi Üzerine Bir İnceleme”, Turkish Studies, vol. ¾ Summer 2008; “Merhum Avni Bey Divanı”, Mahmud Beg Matbaası, Dersaadet 1306/1808; Yenişehirli Avni Bey, “Ateşgede” (Farsça), İstanbul 1314; Doç.Dr. Mehmet Atalay, “Yenişehirli Avni Bey Farsça Divan”, Aktif Yay., İstanbul 2005.

(42) Habibullah Ayatollahi, “The History of İranian Art”, (Terc. Shermin Haghshenas), Tehran 2002, s.103, 129, 131.