Eğitim Denince

         Ham maddesi insandır eğitimcinin. Nasıl bir duvar örücüsünün malzemesi çimento, demir, kum ve tuğla  ise, bunlardan oluşan bir şekil veriyorsa yapısına; eğitimci de öğrencisine  birtakım eğitim yöntem ve araçları kullanarak şekil verir. Sade insanı toplumsal bir bilinçle biçimlendirir. Kendi özümlediklerinden, aldığı eğitim ve kültür birikimlerinden hareketle objesi sayılan insanın ruhunu düzenler, kişiliğinin oluşumuna katkıda bulunur. Yine eğitimci o kimseye denir ki, biçimlendirdiği kişinin birtakım yetilerini gün ışığına çıkarabilmeli. Kim ne yetenektedir, kimler neleri yapabilir; bunların bilincinde olmalıdır eğitimci.

          Bir duvarcı duvarını örerken ne kadar çimento, kum, demir ve tuğla gerektiğinin hesabını yapar. Kumun niteliğinden demirin ölçülerine kadar hemen her  şeyi göz önünde bulundurur. Bunları yapmadan edemez. Arada bir de çekülüyle yaptığı işin sağlamlığından, inceliğinden emin olmak için  denetlemelerde bulunur. Bu kendisi açısından da aynı zamanda bir sınama işidir. İşinde ne denli başarılı olmuştur; böylelikle ortaya çıkar. Bu da kişinin kendine olan güvenini pekiştirir. Öz güven pekişince de manevi bir teşvik görmüş olur insan.

          Eğitimci de verdiği eğitimde ne ölçüde başarı sağladığını öğrenmek için sınava başvurur. Sınav bir mihenk taşıdır: önce eğitimci için sonra öğrenci için. Eğitimci için  de denek taşıdır; çünkü, verdiği eğitimde, uyguladığı yol ve yöntemlerde ne denli başarılı olduğunu sınav sonuçları belirlemektedir.Öğrenci için denek taşıdır; çünkü,eğitimciyle ne ölçüde bütünlük sağlayıp verdiği bilgileri aldığı sınavlarla belirlenmektedir.

          Bir bakıma sınav her zaman gerçeği yansıtmayabilir. Kesin bir ölçüt değildir de ondan. Nasıl ki, kimi veriler her zaman gerçeği yansıtmıyorsa… O nedenle iyi bir eğitimci, öğrencisine karşı sınavı bir baskı unsuru olarak   kullanmamalıdır. Sonuçlarından hoşnut değilse işin başka yönlerini görmeli, ona göre önlemlerini almalıdır. Ya eğitiminde tuttuğu yol, uyguladığı yöntem yanlıştır; ya da öğrencinin istenilen ölçüde başarılı olamamasının özel birtakım nedenleri vardır. Bunları da göz önünde bulundurmalı eğitimci. Oysa, genellikle eğitimci hep dar açıdan değerlendirilmiş; işi ders anlatmak, not vermekten ibaret sayılmıştır. Eğitilenler de genellikle verdiği nota göre eğitimcisine değer vermişlerdir. Bu eğitim alanında böyle olmakla birlikte, toplumun diğer alanlarında da yaygın bir uygulama şekline bürünmektedir. Herkes iyi not almak için bir yarışa koşturulur. Not verme işinde insanların – kimi zaman birbirine çıkarları temelinde davrandıkları için, dolayısıyla – hiç de adil olmayan kararlara vardıkları da olur.

          O halde nasıl doktorun görevi işe önce teşhisle başlamaksa, eğitimci de verdiği eğitiminde neden başarılı olamadığından başlamalı; tedaviyi ondan sonra uygulamalıdır.  

Bilal  Aksoy            

5 Ekim 1983/Antalya